..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnýzca hava, ýþýk ve arkadaþýn varsa hiç üzülme. -Goethe
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > ihsan alaittin bilgen




20 Aðustos 2006
Son Ders  
Yýllar sonra onun dersine çat kapý girilememe geleneði bir kereliðine bozuldu.

ihsan alaittin bilgen


Öðretmenlerimize.


:BCJA:
Artýk onun için girdiði her ders, vakti geldiðinde yaptýðý bir ibadette dönüþmüþtü. Her yýlýn ayný dönemlerinde dua okur gibi ayný dersleri iþleyip; geçiyordu. Cemaati deðiþse de O, ayný dualarý hep ayný hýzla okuyor arada bir sadece yarý beline dek yetiþtiði kara tahtaya, tebeþirle notlar yazýyordu.
     
Kimyaydý bu, suyun formülü her zaman H2O, demirin simgesi Fe’ idi. Artýk öðrencilerinin yýllar geçtikçe deðiþmesi de onu etkilemiyordu. Her sýnýfta nasýlsa bir Hasan, Ali, Mustafa arada bir de Sabri’ler Orhan’lar oluyordu. Hasan’lar hep çalýþkan Ali’ler haylaz, Mustafa’lar tembel, kýrk yýlda bir rastladýðý Sabri’ler, Orhan’lar eh iþte idare eder oluyordu. Müþtak, Sabih, Ediz gibi adlarýný hiç aklýnda tutamadýðý çoðu varsýl aile çocuðu, baþ belalarý da olmuyor deðildi. Onlarýn yazýlýlarýný daha bir dikkatle okuyordu. Böyle garip adlý, sözde iyi aile çocuklarýndan arada bir de olsa notlarýna itiraz eder çýkardý. Bu çocuklarýn velileri, veli toplantýsýnda "Ama Hocam, bizimkisi sular seller gibi Kimya ezberliyor, " der dururdu. Oysa en çok onlar, eþyanýn Kimyasýný çözmekten uzaktýlar. Kimya bu 'müspet bilim', ezberle ne iþi olurdu ki.
     
En çok da adlarý karýþtýrmaktan korktuðundan lise birde aldýðý bir sýnýfý mezun etmeden býrakmak istemezdi. Böylece her üç yýlda bir yeniden Hasan’lar Ali’ler ve diðerleri ardý ardýna sýralanýr gelirlerdi.

Yaþlandýkça, öðretmenler masasýnýn ardýndaki tahta koltukta otururken ayaklarý yerden daha da bir uzaklaþýr olmuþ; kara tahtanýn daha da bir aþaðýlarýna yazmak zorunda kalmaya baþlamýþtý. " Yeni neslin boyu uzundu. Sütle beslenen bu nesil uzadýkça, idare onun gibi eskileri düþünmeden sýnýflardaki eþyalarýn ebatlarýný büyütüp duruyordu! Gün geçtikçe koltuðun ayaklarý daha bir uzuyor, kara tahta daha bir yükseðe asýlýyordu. " "Eskiye saygý bitpazarýna düþmüþtü."
     
Genç edebiyat öðretmeni, öðretmenler odasýna, "Genç nesil, yaþlýlara karþý çok saygýsýz, boyalý saçlara hiç saygý duymuyorlar. ’ Oscar Wilde’ " yazan kartonu astýðýnda kýyameti koparmýþtý. Gerçi ona öðrencilerin " Arap" lakabýný takmalarýna neden olan kývýr kývýr, bir zamanlar kömür karasý olan, aðarmýþ saçlarýna, sinek ilacý gibi kokan saç boyalarýndan bir kez bile sürmüþlüðü yoktu. "Yine de baþkalarýný da düþünmek gerekirdi." "Fýndýk kabuðuyla býyýklarýný boyayan Tarihçi Veli Hoca’ya ayýp deðil miydi? Neymiþ, gençlere özenip de saçlarýný boyayanlar yaþlýlar deðil miymiþ?"

Veli Hocayla, ayný okulda yýllardýr öðretmenlik yapýyorlardý. O hiç evlenmemiþ; Veli Hoca ise, on yýl kadar önce karýsýný kaybetmiþ, tek baþýna kala kalmýþtý. ‘Kaybetme’ fiilinin ‘ölüm’ sözcüðü yerine kullanýlmasýný da oldum olasý yadýrgardý. Hafta sonlarý aldýðý Hürriyet gazetesinin, öðretmenler odasýndaki masanýn üstünde duran resimsiz, sevimsiz Cumhuriyet’in sektirmeden okuduðu, ölüm ilanlarýnýn: ‘Acý Kaybýmýz’ diye baþlýk atýlanlarýný gülünç bulurdu. Öbür tarafa göçüp giden yaþlý baþlý insanlar, için "Fenerbahçe parkýnda annesinin elini býrakýp da gözden ýrak düþen çocuklar gibi ‘kayýp’ sözcüðünü kullanmak çok anlamsýzdý. Onlar isteseler bile Kimya ilmi buna izin vermezdi. Ölenler bazlara, tuzlara ayrýþýr topraða karýþýrlardý. Sonra da bir baþka bedende yeþerirlerdi."
     
Neyse geçelim bu mevzularý, konu Veli Hoca, olunca içi hala bir garip titrerdi. "Çöpsüz üzüm," diye Veli Hocayý ona ‘yapmaya’ çalýþan Müveddet Öðretmenin aklýna uyarak, iki koca insan onun evinde buluþmuþlar, Müveddet Öðretmen, bir þeyler bahane edip; dýþarý çýkmýþ; onlarý baþ baþa býrakmýþtý. Bu arada, onun lakabýný aðzýna almaktan oldum olasý hayâ ederdi. Öðrenciler, öðretmen koltuðuna zar zor sýðan mabadýna ithafen ona," G.. Müveddet," diyorlardý.
     
Yýllardýr tanýk olup da hiç yadýrgamamasýna karþýn, Veli Öðretmenin, aðzýný terk edip giden diþleri yüzünden, haþýrtýlý, hýþýrtýlý, kulaða bir hoþ gelen konuþmasýna, baþ baþa kalýnca katlanamamýþtý. Annesinde kalma Yeldeðirmeni’ndeki evinin, yarým aðýz deniz gören balkonunda, sabah sessizliðinde çayýný içerken; bu boyalý býyýk, yaþlý adamýn yanýnda gazete hýþýrtýsý gibi sesler çýkararak konuþtuðunu hayal etti. Hayýr. Bu iþ ona göre deðildi. Bu sese, bir ömür katlanamazdý.
     
O gün utancýndan kendini nasýl evden atacaðýný bilememesine; o günden sonra Müveddet Öðretmene, öðrencilerin taktýðý lakaba hak vererek, günlerce küs kalmasýna karþýn yine de: ‘Tarihçi Fýþýrtýk Veli’ yi her gördüðünde içi cýz ederdi. Okul çýkýþý, evinin daracýk, yokuþ sokaðýna týrmanýrken içinin sýzýsý artardý. Kapýsýnýn merdivenli eþiðinde onu bekleyen; kapýyý açarken bacaðýna sürtünen; kuyruðuyla naylon çorabýnýn bitim yerine dek bir garip fýrçalar atan ‘Oðluþu Çakýl’ da olmasa; o uzun tahta kapýyý açýp da iki katlý kâgir evine hiç mi hiç girmek istemezdi.
     
Yemeklerini bir kimyager titizliði ile yapardý. Tuzu bir tutam deðil, çay kaþýðýnýn ucuyla atar; zeytinyaðlýlara, yaðý; kolonya ölçeðiyken, mutfaða terfi eden dereceli cam kapla, ölçerek koyardý. Yemeðin altýný, holdeki gonklu saatin yelkovanýnýn týrtýklý yolda zýplayarak attýðý adýmlarý izleyerek kýsar; akrebi daha iki üç diþ atlamadan yemeðin altýný kapatýr; dinlenmeye býrakýrdý.
     
Alýþ veriþini çokça, yemeði kýtça yapma alýþkanlýðýný yýllardýr yitirmemiþti. Ekmeðini okul çýkýþý yokuþun baþýndaki fýrýndan ‘gözleriyle’ seçer, çantasýndan çýkardýðý amerikan bezinden ekmek torbasýna kendi elleriyle yerleþtirirdi. Ýyi piþmiþ ekmeðin kabuðunun nasýl ayarýnda yarýlmasý gerektiðini bankonun arkasýnda duran fýrýn sahibine her seferinde izah ederdi. Fýrýn sahibi, Hoca Hanýmýn ‘þerrinden’ korktuðundan onun geliþ saatlerine yakýn en piþkin ekmekleri, ekmeklerin soðumaya býrakýldýðý tahta altlýðýn en önüne, sýralardý. Cumartesi telaþýndan bu rutin denetleme vaziyetini almayý ihmal eden fýrýncý yüzünden, cuma akþamýndan pazarýn ekmeðini de alýrdý.

Okulun en kýdemli öðretmeni olarak ders saatini seçme önceliði ona verilmiþti! Sabahýn ilk dersi öðleden sonranýn son dersleri hep onun hakkýydý. Öðlen yemeði sonrasý, Topkapý sarayýnýn denize doðru uzanan görüntüsünü ortalayan, demir çerçeveli uzun pencerelerinin önüne konulmuþ, sýnýflardakinin tersine ayaklarý yere yakýn, kadife kaplý öðretmen odasý koltuðunda, tavþan uykusuna dalardý.
     
Onun garip de olsa bazý prensiplerine okulun en haylaz öðrencileri bile saygýsýzlýk etmezdi. Onun, dersine geç girilmezdi. Notuna itiraz etmek gereksizdi. Sonuç ne olursa olsun o bildiðini okur. Kafasýndaki baþarý sýralamasýna göre öðrencilerine kýt kanat notlar vermesine karþýn kolay, kolay kimseyi sýnýfta býrakmazdý. Onun deney yaptýðý saatlerde kimya laboratuarý, bir kilise kadar soðuk bir cami avlusu kadar sessiz olurdu. Laboratuar derslerine girmek ya da girmemek öðrencilere kalmýþtý. Adet yerini bulsun diye bir yoklama yaptýrýr; ana derste kimler varsa asýl yoklamayý buna göre doldururdu. Okul müdürü, kýrk yýlda bir gelen milli eðitim müfettiþleri de dâhil dersine hiç kimse kapýyý çalmadan giremez; kapýyý çalmak için de onun ders anlatmayý kestiði usturuplu bir zamanýn gelmesini beklerlerdi.
     
‘Anarþist öðrencilerin’, denize bakan saat kulelerinin ortasýnda yer alan kubbeli tavanýn altýndaki pencerelere, sarý bez üzerine kýrmýzý harflerle sloganlar yazýlý koca pankartlar astýðý; idareden çaldýklarý imtihan kâðýtlarýný orta bahçede yaktýðý; yemekhanedeki dev bakýr kazanlardaki yemekleri, mutfaðýn demir ýzgaralý kanallarýna döküldüðü günler de bile, öðrencileri onun bu kurallarýna saygý duydular. Bir kez bile O, sýnýfta derse baþlamýþken sýnýfa geç girmediler. Ufacýk bedeniyle öðretmen koltuðuna güçlükle týrmanan, güçlükle inen; kývýr kývýr, akça pakça saçlarýna inat kapkara çerçeveli gözlükler takan, yaþlý öðretmenlerine bilge yaradýlýþlý, olura olmaza bulaþmayan anneanneleri, babaanneleriymiþçesine garip bir saygý duydular.
     

Yýllar sonra onun dersine ‘çat kapý’ girilememe geleneði bir kereliðine bozuldu.
O lanetli gün nice nesilleri yetiþtiren tarihi okul binasýnýn sonu oldu.
     
O gün gene her zaman olduðu gibi sabahýn ilk saatinde lise son sýnýflarýn kimya dersine girecekti. Lise sonlar, yýllarca dirsek çürütüp hak ettikleri okulun yatakhanesinin hemen altýndaki deniz gören sýnýflara sýralanmýþtý. Bilgeliðine iþaret dalgýnlýðýna karþýn okulun önündeki çiçeklikli taþ yolun her zamankinden daha titiz temizlendiðini; katlar arasý demir merdivenlerin mazotlu üstüpülerle henüz silinmiþ olduðunu fark etti. Oysa kýrk yýlda bir, o da geceleri yapýlmak kaydýyla demir merdivenler mazotlu üstüpülerle silinirdi. “Askeri yönetim sonrasý okula da bir çeki düzen gelmiþti. Doðrusu da buydu. Neydi o boykotlu, nümayiþli günler.”

Doðruca müdür odasýnýn hemen yaný baþýndaki 6 Fen G sýnýfýna daldý. Merdivenlerden, týrmanýrken nefes nefese kalmýþtý. Vücudunu yanlamasýna devirerek güçlükle koltuðun ucuna oturdu. Çantasýndan çýkardýðý kitabýný geliþi güzel açtý, ders notlarýný masaya yaydý. Sýnýfýn sesinin kesilmesini beklerken her zaman yaptýðý gibi usulden, siyah çerçeveli gözlüðünün altýndan notlarýný tararmýþ gibi yaptý. Zamana karþý koymuþ birkaç siyah tel dýþýnda tümüyle platin rengi almýþ saç dipleri terlemiþti. Anlýnda biriken terleri çantasýndan çýkardýðý mendille sildi. Ayakkabýsýnýn kenarýna bulaþan mazot lekelerini gördü. Ayný usta hareketlerle koltuðundan kalktý. Masanýn çekmecesinden haki renkte yünlü bir kumaþ parçasý çýkardý. Kumaþý, tahtanýn kenarýndaki tebeþir tozlarýna sürdü. Öðretmen masasýnýn üzerinde yer aldýðý tahta platformun kenarýna koyduðu ayaðýnýn üstünde öne doðru eðik bedenini biraz daha eðip; sýrayla ayakkabýlarýnýn kenarýný sildi.
     
Güvelere ziyafet sofrasý olmuþ, yýllardýr dolap bekleyen, babasýnýn askeri üniformasýnýn cep kapaklarý kesmiþ; silgi bezi yapmýþtý. Bu bezlerden birini de çantasýnda taþýyordu.
     
Bu gün sýnýf her zamankinden daha bir sessizdi. Ön sýralarda oturan Hasan’lardan birini, tahtaya kaldýrmýþ; kitabýnda altýný çizdiði organik kimya formülünü yazdýrýyordu. Gözleri,
denize bakan pencerenin ardýndaki, Kadýköy’ den kalkýp, sessizce Haydarpaþa’ya yol alan vapura takýldý. Öðretmenlik mesleðinin sonuna gelmiþti. Bu yýlsonunda yaþ haddinden emekli olacaktý. Oysa O, çok sevdiði bu mesleðe henüz doymamýþtý. Daha onu bekleyen Hasan’lar, Ali’ler, Mustafa’lar, Sabri’ler Orhan’lar o ismini aklýnda tutmakta zorlandýðý garip isimli çocuklar vardý. Evet, hafýzasý giderek zayýflýyordu. Dün söyleneni bu gün unutur olmuþtu. Ama Veli öðretmen öleli tam beþ yýl olduðunu unutmamýþtý.

Hasan’lardan biri, formülü yazmayý bitirdiðini söylediðinde: II Çakýr’ýn, okul çýkýþý güç bela kasaptan aldýðý “çözünü” gece dolaba kaldýrýp; kaldýrmadýðýný hatýrlamaya çalýþýyordu. Ayda bir iki aldýðý, iki yüz elli gram ete içerleyen Kasap, Oðluþu Çakýr için istediði döküntü et parçalarýný verirken surat eder olmuþtu. Kimin iþine yarardý ki bu ayýklanmýþ sinirler, tüylü deri parçalarý. Ýstese, parasý neyse verirdi. Ne gerek vardý ki bunca afra tafraya. Ýçinden, ifadesizce çipil çipil bakan, ince çekik gözlü, beyaz önlüðü her daim kanlý, köse kasap parçasýný azarlarken...
     
Sýnýfýn yüksek tavanýný ortalayan, uzun yýllardýr boya yemekten doðramasý kabarmýþ, tahta kapý gýcýrdayarak açýldý. Bir an sinirden yüreði daraldý. Yýllarýn törpüleyemediði tiz sesiyle avazý çýktýðý kadar baðýrarak kapýda beliren kalabalýðý azarladý:
- Çýkýn dýþarý… Kapýyý çal. Ýzin iste.     

En önde duran, o günlerde sivilleþmeye hazýrlanan darbeci general, maiyetindeki subaylar, hemen arkalarýndaki bodur okul müdürü donup kalmýþtý. Kapýyý içeri doðru açýp; selam duran askerin kapýnýn kolunu tutan eli titriyordu. Ayaða fýrlayan çocuklarýn yüzü tebeþir yutmuþçasýna bembeyaz olmuþtu.
     
Gazetede çýkan resmini kesip; evinin duvarýna astýðý, hayraný olduðu paþanýn okullarýný ziyarete geleceðini, ona dün söylememiþler miydi? O mu unutmuþtu? Hatýrlamýyordu. Ýþin garibi bunun þimdi hiç mi hiç öneminin olmadýðýný düþünüyordu.
     
Gerisin geri dönen heyetin ardýndan kapýyý tutan asker, sertçe kapýyý kapatmýþtý. Kapýya doðru ilerledi. Kapýyý açtý; koridor boyunca ilerleyen heyetin ardýndan baktý. Kapýyý kapattýðýnda halen ayakta dikilip; duran çocuklara eliyle oturmalarýný iþaret etti.
     
Her bir sýnýfýnýn camýný, çerçevesini tiz sesiyle çýnlattýðý okulunun, tarihi binasýndan atýlýp; hastane arkasýna gizlenmiþ kiþiliksiz binaya sürgün gittiði günleri göremeden öldü. Eski öðrencilerinin, öðretmen arkadaþlarýnýn, O’nun ardýndan o, renksiz sevimsiz gazeteye altýnda ‘öðrencileri ve öðretmen arkadaþlarý’ yazýlý: ‘Acý Kaybýmýz’ baþlýklý ölüm ilaný vereceklerini bilse: Geride býraktýklarýna, yeterince Kimya belletemediðini düþünür; hayýflanýrdý.


Kayseri/2006
     



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn beklenmedik kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Þeytanmerdiveni

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Þöhretli Yazar Olmanýn Formülü
Dýþardakiler
Aynan Benim...
Botlar
Pijamalarýn Yok Mu?
Homa Kuþu'nun Seçimi
Gece
Bildik Bir Öykü
Yitik Bir Cumartesi Gecesi
Havlu

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sýr'ýn Merkezine Seyahat [Roman]
Kutu Kutu Pense Kýsmetim Neyse [Deneme]


ihsan alaittin bilgen kimdir?

Yaþam denizinin kýyýsýnda taþ kaydýrýrken derinliklerinden gelen kokusunu içinize çekemezsiniz. Her seferinde biraz daha derinlerden gelen kokusunu duymak için ilerilere açýldým. Her seferinde yeni acýlar, hazlar tattým. Acýlarý, ''yaþadým ya, bu da bir þey'' ibmiginden geçirip katlanýr kýldým. Nerede ve ne þartta olursa olsun gülmeyi unutmadým. Gülümsetmeyi denedim.

Etkilendiði Yazarlar:
Haldun Taner,Nazým Hikmet,Volter,Victor Hugo


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © ihsan alaittin bilgen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.