29 Ekim Yürüyüşü
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
"İnsanlık, bu sabahki kahvemi bile hak etmiyor." - Dorothy Parker"
"İnsanlık, bu sabahki kahvemi bile hak etmiyor." - Dorothy Parker"
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
İçinde bulunduğumuz şu mübarek günlerde, dünyanın her tarafında kan ve gözyaşı var. İnsanlarda ki merhamet ve sevgi duyguları rafa kalkmış durumda. Eminim ki Yüce Tanrı olup bitenleri dikkat ile izliyor, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ancak bunların, yani insanlıktan uzak olanların bir kısmı hemen cezalandırıldığı halde, bir kısmına da
Kurbağaların bir orkestra edasıyla bağırmalarını yılanlar duymadı. Duysalardı belki de sürünmeyeceklerdi. Yılanların tek derdi midesini doldurmak oldu. Bu yüzden kurbağaların sesi yılanların kalbini hiç burkmadı veya yılanların dili çatallı olduğu için, kurbağalarla birlikte hiç şarkı söyleyemediler. Belki de asıl düşmanlıkları bundan kaynaklandı. Hayatım delik deşik oldu. Her yanım
İskender Pala
Taklitler hiçbir zaman orijinali kadar mükemmel olamaz. Onun içindir ki birçok üründe ‘Taklitlerinden sakınınız’ yazar. Şiir, taklidi kaldırmayan meşakkatli bir türdür. Taklit dizeler şiir müsveddesidir. Çağdaş Arap şiirinin en önemli temsilcisi kabul edilen Suriyeli Adonis’in dediği gibi “Şiir, tanımı gereğince taklit edilemez. Ancak kötü şairler taklit eder”
Bağışlayın beni sevgili okur ve yazar dostlarım. Dinazorlar böyledir işte. Bu soruları sorduğum için bana ne derler, hesabını hiç yapmayız. Cahilliğimizden hiç utanmayız. Yaşımız ilerledikçe, insanların kullandığı maske çeşitlerinin çokluğuna tanık olur, şaşırır kalırız. Suçlu bizmişiz gibi hemen kendimize sorarız, bundan bende de var mı, diye. Bulursak indirir
Para sevgiyi değil; sevgiliyi getirir. Para için gelen para bitince gider. Oysa sevgiyle gelen sevgisini bırakır gider ve bu bırakılan sevgi, seni sürekli mutlu eder. Hayata her küstüğünde o sevgi bir zindan penceresi gibi kararan yüreğine bir ışık süzer. O aydınlık ne bir zengin evinin salonundaki mücevher ışıltılarına
Doğada bir maymuna gördükleri üzerinde düşünüp sonuç çıkarmayı, akılcı çözümler üretmeyi, sevinmeyi, üzülmeyi, heyecanlanmayı, haz almayı, kısacası ruhun özelliklerini verebilecek bir güç var mıdır?
Aslında, gerçek anlamda tanrıtanımaz veya dinsiz olanlar, insanları koyun sürüsü gibi gütmek, madden ve manen sömürmek ve savaşlardan savaşlara sürükleyebilmek için kendi kişisel inançlarını, hırslarını, nefretlerini, hezeyanlarını hatta sapıklıklarını hiç çekinmeden ve korkmadan Tanrı’ya yükleyenler, sürü sepet hurafeyi sanki dinsel buyruklarmış gibi insanlara kabul ettirenlerdir.
Bazı milletvekillerinin kendi aşiret dilleriyle TBMM kürsüsünden konuşmalarını duymamız iyi oldu. Bu "tanımlanamayan" kaba dili (!) ben küçükken hep hamallardan duyardım ve hamalların kendi aralarında "hamalca" konuştuğunu sanırdım. Meğersem öyle değilmiş !
Gün sonunda iyiler mutlaka kazanır evet Amma velakin; Rabb; ne derse o olur işte buna da evet Öldü derler ölmezsin Ne güzel yaşıyor derler, her gün ölürler Bu yüzden yazımın başlığı O.
Saçlarının bir teli kırılsa, başın ağrırdı. Peki, okşamaya kıyamadığım saçlarını başkalarını okşatırken yüreğin hiç sızlamadı mı? Saçların bir uçurtma idi aşk rüzgarımda. Her teliyle göklere yükselirken, bir bit gibi saçlarından temizledin beni. Başını alıp giderken, saçların sonbahar yaprakları gibi dökülürken önüme, sana doğru koşamadım incinirsin diye.
Ercan Kesal