İşitin Ey Yarenler\*
Bilinmelidir ki, kader yayı ne kadar kuvvetle geri çekerse oku da o kadar ileri fırlatacaktır.
"“Yazarlık, kelimelerle flört etmektir; ama dikkat et, edebiyat seksi görünebilir ama uyku kaçırır.” — Franz Kafka"
"“Yazarlık, kelimelerle flört etmektir; ama dikkat et, edebiyat seksi görünebilir ama uyku kaçırır.” — Franz Kafka"
Bilinmelidir ki, kader yayı ne kadar kuvvetle geri çekerse oku da o kadar ileri fırlatacaktır.
Osmanlıdan Cumhuriyete kadar Türkiyede Eski İstanbul Kahvehanelerine aydın, akademisyen, yazar ve şairlerin büyük bir ilgisi vardı. Özellikle Lalelide ki; Acemin Kahvesi ve Beyazıtta ki; Marmara Kıraathanesi son dönem yazar ve şairlerin düşünce insanlarının uğradığı sayılı mekânlar arasında yer alırdı.
Anlı şanlı poetikaları bulup okumak olası. Ben sizlere internette şiirleriyle tanıştığım iki ozan/şairin, güzelduyu yaratıcılığı sürecini, bunalımını, sancısını nasıl yaşadıklarını kendi dillerinden aktarmak istiyorum. İşte adeta poetika. Birlikte izleyelim:
Seksen dört yaşındaki Darendeli bu bilgenin, -hatırlayabildiğim kadarıyla- bugüne kadar 23 eseri yayımlanmış ve piyasaya sunulmuştur….
Bencileyin, kendi kaderiyle baş başa bırakılan bu mütevazı adam öne çıkıp tanıtımını yapmış olacak ki, hala gereği gibi tanınmamış ve hala kapalı bir kutu ve yazamadıklarıyla işlenmemiş maden gibi keşfedilmemiş
Ömer Akşahan gazeteciliğini, felsefesini, edebiyat dilini belirlerken insandan yana oluşun ölçütlerini yazılarına da yansıtıyor.
Hem kalabalık yalnızlık, sadece yalnız olmaktan çok daha acı bir yalnızlıktır. Kalabalık yalnızlığın ne demek olduğunu, binlerce kalabalığın içinde kendini yalnız hisseden insanlar ancak anlayabilir bir de şairler…
Ey okuyucu, borçlu olduğun yazarın kıymetini bil. Sahip çık. Eserlerini yaşat. Yazarı onurlandır. Yazara gereken değeri, önemi vermeyi ihmal etme. Onu ölüm tarihleriyle hatırlama, ya da fuarlarda göz göze gelmekle yetinme. Kalbine inebilmeyi beceren yazara saygıda kusur etme. Zamanında teşekkür et. Yazara, kendini hissettir.
Malatya halkının istifadesine sunmak üzere açmak istediği bilgisayar ve internetine kadar okuma merkezinden müteşekkil kütüphanenin bir odasına Büyük Doğu’nun kurucu üyelerinden M. Sait Çekmegil’in, bir başka okuma odasına da Malatya ekolünü oluşturan Müftü İsmail Hatip Erzen’in kendi kaleminden çıkan kitapları ve kaynağından beslenip “Malatya Ekolü”nü oluşturduğu kitaplar ile
Mistik Doğu coğrafyasından cımbızla çekerek Karsı ve Karsın kültürel şahsiyetinde bizi, özümüzü, özümüzün kültür devlerinden birini mukayese yoluyla anlatmaya çalışacağım dilimin döndüğünce, edebî gücümün yettiğince...
Öykü yazıldıkça karakterler belirginleşmeye başlar. Bir el onları düşüncenin karanlık, dipsiz derinliğinde uyuklarken bulmuş çekip çıkarıyordur yüzeye. Direnirler mi? Sanmam, barınacak beden bulmuşlardır çünkü. Yazarın boyun eğilecek iradesi üstelik o yaşlanıp giderken kendilerini ilk günkü canlılıkla ölümsüz kılacak sürece götürmektedir.
Sanat, hele de edebiyat ve şiir bizi alıp götürmeli, geniş ufuklar açmalı ruhumuzda, benliğimizde... Bunu başaramıyorsa, okunan bir şiir ya da nesir, sıkılırız hemen, hem yazıdan, hem de yazarından... Hatta ufak böbürlenmelerimize bile yol açar ''Pöh! Bu da neymiş ki ben bundan daha iyilerini yazarım bir kere.'' diye
Türk milleti anasından şâir doğar. Hiç anlamayanımızın bile mutlaka bir dörtlük karalamışlığı vardır.
Birilerinden bir anı dinlerken hep, "Ben ...ken " diye başlayan ve sürüp giden cümleler... Ne güzel olurdu bir şairden bir yazardan anı dinlemek...
Ben de aynını kullanacağım. Ben ilkokula başladığımda ilk kez İstiklal Marşıyla tanıştım. Herkes kıpırdamadan duruyordu. Sanki ufukta bir zaferi görüyormuşçasına başlar dik ve
Okumanın ve yazmanın sabır gerektiren bir eylem olduğu gün gibi aşikar. Her gün, evet evet her gün değişirsiniz okuyunca... Bir saat önce ki, bir dakika önce ki, bir gün önce ki siz, siz değilsinizdir artık... Hayata dair daha anlamlı cümleler kurarsınız... Dolgun başakların, başı da eğik olur. Bilgi
Zor biliyorum, çok zor, olmaz gibiyiz, kısmetim değilsin.
Yakarız be sanki yangınlarda küllerimizi, hı, ne dersin?
Eski aşktan kalma bir acı,
Şimdi sen eski aşk mı oldun? Ya bu taze ateş de ne içimdeki?
İnternet her şeyde olduğu gibi yazarlık konusunda da bir çığır açtı. Daha düne kadar ülke genelinde irili ufaklı yüzlerce gazetede köşe yazarlığı yapanların sayısı 700 kadar iken bugün bu sayı internet gazeteciliği sayesinde nereye ulaştığı kestirilemiyor.
Roman yazmak korkunun ötesinde bir şey...Öncelikle hangi konu hakkında yazacağını düşünmek sadece aylar değil, yıllar alabiliyor.
Bütün gün kırlarda, deniz kenarlarında dolaştık. Güneş, hayale müsaade etmeyecek tarzda her şeyi vazıh ve berrak gösterdiği için yalnız gözlerimizle yaşadık ve hiç eğlenmedik.
Kitapta hikemî bir edep, sufîyane bir sezi, yazarın kelimelerin bohçasına sakladığı bir çeyiz gibi korunuyor. Saflık ve temizlik içinde dupduru, yalın, hoş bir sızı kendini ele veriyor. Öykülerdeki oyun içinde oyun, zaman içinde zaman, kuş bakışı bir görünümle ama aynı zamanda tüm detayları ince ince, sabırla çizen bir
Yalnızlık bir yağmura benzer,
Yükselir akşamlara denizlerden
Uzak, ıssız ovalardan eser,
Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir
Ve kentin üstüne göklerden düşer.