Ahmet Haşim ve Yalancı Ay
Bütün gün kırlarda, deniz kenarlarında dolaştık. Güneş, hayale müsaade etmeyecek tarzda her şeyi vazıh ve berrak gösterdiği için yalnız gözlerimizle yaşadık ve hiç eğlenmedik.
Bütün gün kırlarda, deniz kenarlarında dolaştık. Güneş, hayale müsaade etmeyecek tarzda her şeyi vazıh ve berrak gösterdiği için yalnız gözlerimizle yaşadık ve hiç eğlenmedik.
Kitapta hikemî bir edep, sufîyane bir sezi, yazarın kelimelerin bohçasına sakladığı bir çeyiz gibi korunuyor. Saflık ve temizlik içinde dupduru, yalın, hoş bir sızı kendini ele veriyor. Öykülerdeki oyun içinde oyun, zaman içinde zaman, kuş bakışı bir görünümle ama aynı zamanda tüm detayları ince ince, sabırla çizen bir
Kum taneleri gibi savrularak yaşardı orada insan.Yüzyıllar önceydi.Cahiliye adı verilen zamanlardı.Mekke’yi çevreleyen yüzlerce kabile,belirli zamanlarda Kâbe’ye gelip,orada duran kendi putlarına tapınır,bayram ederdi.Şiir yarışmaları yapılır.Beğenilen şiirler Kâbe duvarlarına asılırdı.Delikanlılar sokakta genç kızlara laf atacakları zaman,bir şairin adını söyler,böylece o şairin en ünlü dizesini söylemiş olurlardı.Genç kızlar,adı anılan şairin o
Anlaşılan Nasreddin Hoca’yı hiç dinlememiş bizimkisi…
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar; “kıyamet ne zaman kopar?” diye…
Hoca; “Hangi kıyamet?” demiş.
“Kıyamet kaç tanedir?” demişler.
Hoca; “Aslında kıyamet iki tanedir. Kişinin kendi ölümü küçük kıyamet, dünyanın parçalanması ise büyük kıyamettir” demiş ve eklemiş;
Bilirsiniz sanatçılar için, “dâhilik ve delilik arasındaki ince çizgi” diye bir tabirden bahsedilir…
Mustafa Düzleme bu ince çizgiden geçmiş bir dahi…
Sanatı uğruna birçok cenderelerden geçtiği halde sanatçı kimliğini/feryadını duyuramamış bir sanatçı.
Gelen ilhamları sustura sustura şimdi açıktan sesler duymaktaymış Mustafa Ağabey.
Ama Hatice Eğilmez Kayanın üslubundan bahsedeceksek gelin biz bu us ile kavramaya gönlü de dâhil edelim.
“İlim ve Hareket Adamı Mehmet Sait Ertürk (Şark Medreseleri Müderrisi)” adındaki bu kitapta, merhumun kronolojik biyografisinin yanı sıra, 1950 yılından bu yana Malatya’da ilmi ve fikrin gelişmesini sağlayan -yazarın sıkça ifade buyurduğu gibi- bu havzada yetişmiş fikir adamlarının anekdotları, sohbetleri, basından yayımlanan yazıları ve röportajları tarihi bir arşiv
Gaziantep'in ünlü şairlerinden Mehmet Nacar'ın yayınlamış olduğu 6. şiir kitabının tanıtımı...
“Dört koyundular/ İlkini kestiler önce/ İkincisini haklarlarken tam/ Kaçmayı denedi üçüncüsü/ On metre gitti gitmedi..
Siz siz olun, müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışmayın. Keloğlan masalındaki gibi; at’a et, it’e ot vermeye kalkışırsanız, yediremezsiniz.......
Evler kişilerin yaşadığı küçük mekânlar, kentlerse büyük mekânlardır. Edip Cansever, "İnsan yaşadığı yere benzer" derken; kişilerin karekterlerinin oluşumunda coğrafyanın ve mekânın önemini vurgulamak istemiştir her hâlde...
Şiir yoğunluktur. Eğer şair bu yoğunlaşmayı sağlayamamışsa, şiir ondan uzaklaşır. Çünkü şair, şiirin özsuyunu bulamamış demektir.
Roman boyunca emperyalizmin hileleri tatlı tatlı hiç yorum katılmadan, sövmeden anlatılıyor. Örneğin fakir çocuklara okulunu bitirmesi için destek olunarak, daha sonra onların devlet katında iş bulmasına yardımcı olup, onlardan birçok bilgi topluyorlar.
Ömer Akşahan gazeteciliğini, felsefesini, edebiyat dilini belirlerken insandan yana oluşun ölçütlerini yazılarına da yansıtıyor.
Anlı şanlı poetikaları bulup okumak olası. Ben sizlere internette şiirleriyle tanıştığım iki ozan/şairin, güzelduyu yaratıcılığı sürecini, bunalımını, sancısını nasıl yaşadıklarını kendi dillerinden aktarmak istiyorum. İşte adeta poetika. Birlikte izleyelim:
ÖNCELİKLE MERHABALAR BİR DUYURUM VAR ARKADAŞLAR.. Ben ve bir arkadaşım içinde her tarz hikayenin olduğu(AŞK, KORKU, DUYGUSAL,CİNAYET,FANTASTİK,MACERA,KOMEDİ )VB.. kırk kişiden oluşan bir hikaye kitabı çıkarmak istiyoruz. kendine güvenen kalemi kuvvetli her tarz yazarım dİyen arkadaşların bana ulaştıkları halinde itina ile anlatacğım projeyi..
kitabımız önce yazarın fotosu
Size kısaca kendimi, şiirlerimi ve hayallerimi anlatacağım. Bu yazıyı yazarken kısa ve öz olmaya özen göstereceğim.
Birkaç soru takılıyor aklıma. Acaba Oscar Wilde hangi kahramanla daha çok özdeşleştirmişti kendini? Kırlangıçla mı yoksa mutlu prensle mi? Belki de her ikisiyle de