30 Ağustos Zafer Bayramı
Bu bayram, çocukluğumdan beri büyük bir zaferin sonucunu belirleyen ve Mustafa Kemalin hayatını ortaya koyduğu bir taarruzun zaferi
"Yazmak, doğru kelimeyi bulmak değil; yanlış kelimelerle yaptığın kavga sonunda poder kazanmandır." – Franz Kafka"
"Yazmak, doğru kelimeyi bulmak değil; yanlış kelimelerle yaptığın kavga sonunda poder kazanmandır." – Franz Kafka"
Bu bayram, çocukluğumdan beri büyük bir zaferin sonucunu belirleyen ve Mustafa Kemalin hayatını ortaya koyduğu bir taarruzun zaferi
Türkiye' nin 'AYDIN'sorunu
Bizde yeraltı depremlerinde büyük derecede can ve mal kaybı yaşanırken, aynı şekilde siyasal depremlerinde buna eklenmesiyle derin psikolojik yıkımlara da sebep olmaktadır. Sürekli büyük acılar yaşandığı halde, halkın buna örgütlü tepki vermemesinin nedeniyse, toplumun psikolojisine aşılanan ırkçılık, kadercilik ve aşırı derecede korkudur. Her türlü korku, insanın düşünce yeteneğini
Mehmet Akif "Korkma" diye başlıyor. Ben de "Korkma" diye başlamayı çok isterdim, ama şimdi ben "Kork" diye başlıyorum. Kimlerden...
Dil inkılâbının yanlışlığı...
Sedat Öğüt, bizi alarak Hocam, buraya kadar gelmişken buyurun Edebiyat Sokağımızı görün dedi. Hep beraber kalkıp ikinci ve üçüncü kattaki özel olarak yapılmış Edebiyat Sokağına gittik.
Tamamen farklı ve çok iyi düşünülmüş bir projeydi. Bir ayrıcalığı vardı. Beğenmemek veya hayran kalmamak mümkün değil. Burayı görüp de
Yabancı bilim adamlarını müslüman olmadıkları için aşağılayan, çocuklarımızın annelerinin başının açık mı kapalı olduğunu sorgulayan; onların en küçük yanlışlarının bile kendilerini dinden çıkaracak sebepler olduğunu söyleyerek yavrularımızın gece kâbus görmelerine sebep olan ve dolayısıyla çocuklarımızı bilimden- sanattan- hayatın gerçeklerinden uzak tutmaya çalışan zihniyetten nefret ediyorum.
Onlar, o altı kocaman açılmış, soran altı çift gözün ona dik dik baktığını ve bunun Alan’ı nasıl mahvettiğini, nasıl kahrettiğini, nasıl utandırdığını ve bu utancın ne kadar dayanılmaz olduğunu nasıl anlayacaklar? Alan mecburdu. Alan çaresizdi. Kendi gözlerini oymak gibi bir şeydi. Ama onlar gördü. Onlar Jill’le ne yaptıklarını
Komşum, tarla kuşu gibidir. Sandıklar açılır açılmaz oyunu kullanıp gelmiş. Oldukça yaşlı bir hanımla karşılaştığını, oracıkta kısa bir söyleşi yaptıklarını anlattı. Belli ki hanım da yazlıkçılardan ya da buralı ama olağan programı dışında gelmiş. Belki de geri dönecek.
Kadın ister istemez sağ elinin ayasını ona uzattığım elime uzatıp, şaklattı. Belli ki verdiği yanıttan hoşnuttu. Gözlerinin içi gülüyordu. Ama yine de o gözler ürkek ve tedirgin bir ifade vardı. Bu kez yüzüne bir çocuğun edası yerleşmişti. Yumuşamıştı. Beklediğim tepkiydi. O anı iyi değerlendirmeliydim.
Günlerdir İstanbul kokuyor, daha da kokmaya devam edecek.Sokakları sabunla ya da deterjanla yıkandı da ondan mı kokuyor?Hayır.Öyleyse ne mi kokuyor?B.. kokuyor. Daha kibarca söylersem hayvan dışkısı kokuyor.
Yol boyunca doğanın muhteşem üç rengiyle gözlerimiz kucaklaşırken baraj suları göğün mavisiyle adeta sarmaş dolaştı. Ak bulutlar bir kuğu zarifliğinde suyun yüzeyinde tatlı akisler çizerken, bir anda bakışlarım dondu. Yutkunamamıştım!
O an boğazımıza takılan alabalık kılçığı değildi.