Ne Kadar Duyarlıyız? - 5
Ülkemizde yaşanan ve bulunan bir sorun ve o sorunu düzeltmek üzerine yazılmış bir yazı...
"Yazmak, düşüncelerimi sakinleştirmenin tek yolu; çünkü kelimeler hep dürüst, insanlar ise asla." – Franz Kafka"
"Yazmak, düşüncelerimi sakinleştirmenin tek yolu; çünkü kelimeler hep dürüst, insanlar ise asla." – Franz Kafka"
Ülkemizde yaşanan ve bulunan bir sorun ve o sorunu düzeltmek üzerine yazılmış bir yazı...
Bu sözleri ilk duyduğumda hem şaşırdım hem de sinirlendim sanırım. Bir akşam çok sevdiğim bir dostumla yemek yerken duydum bu sözleri.
Yıllar önce Cumhuriyet gazetesi ve Milliyet gazetesinde bir haber okumuştum. Haberin devamı ve neticesi “hangi aşamada?” sorusunu, hep sorar oldum. Ünlü avukat Burhan Apaydın’ın bir yazısıydı:
Son günlerdeki dünyayı saran ekonomik krizi hepimiz az çok biliyoruz...
Canım Oğlum;
Bu mektubu aldığınızda belki de ben yaşamıyor olacağım. Gelecekte neler yaşayacağımızı, kim bilebilir ki? Öyle ya, belki bir trafik kazasında, belki de bir ölümcül hastalık sonrası yaşama veda edeceğim."
İki insan konuşmaktaydı:
"...Neden dürüst ve iyi insanlar hep kaybetmeye mahkumdurlar?..Neden hep kötüler kazanmakta?.."
"...Çünkü; kötüler yanlışlarına sıkı sıkıya sarılır ve asla vazgeçmezler. Ama; dürüst ve iyi insanlar doğrulara sarılmaktan vaz geçerler..."
...Toplumsal yaşamda işler belli noktalar dışında böyle yürüyemez. Başta da söylediğimiz gibi bireye verilen önem artırıldığında sonuç ne olacaktır...
Bakın başta söyleyeyim siyasetle aram iyi değildir.Kendimce bir görüşüm vardır ama bu da beni ilgilendirir.Hem söyler misiniz bana? Doğarken hangimize soruldu,Türk mü, Kürt mü, Çerkez mi doğmak istiyorsun diye.Hiçbir sual sorulmadan dolayısıyla seçme hakkımızı kullanmadan geldiğimiz bir dünyada kalkıp Kürtler diye ayırım yapmaya hiç mi hiç hakkınız yok.
Siyasi partiler demokrasilerin olmazsa olmazlarındandır. Çalkantılı demokrasi geçmişimizde hep siyasi partiler açılıp, sonra ya Mahkemeler ya da ihtilaller tarafından siyasi hayatlarına son verilmiştir...
Bu yazı sonsuza dek kendisine olan saygısını kaybetmekten korkan tüm düşünen insanlara atfen kaleme alınmıştır . Kendimiz için ,kültürümüz için,ülkemiz ve dünyamız için kaygı güden tüm dostlara seslenen bir çağrının başlangıcıdır. İdeolojiklerden uzak , partiler üstü ,kişilerin tekelinde olmayan bir düşünme ve fikir üretme çağrısıdır .
Büyük balığın küçük balığı bir lokmada yuttuğu bir ülkenin - pardon akvaryumun - bana çağrıştırdıkları üzerine kısa bir toparlama sadece...
İpsiz sapsız havada asılı duran taş hep başkalarının oradadır. Kendiliğinden yanan Selahattin' nin lambası da öyle, uçan halılar da. Aksi takdirde eleştirenlerin de bir savurmalı ipi olur. Hani binadan binaya atlayan, oradan buraya zıplayan.
Genç idealist öğretmen kızımız yaşadıklarını heyecanla anlatırken insanın tüylerinin diken diken
olmaması ne mümkün!
Millet olarak sevgi, saygı ve hoşgörümüzle tanınırdık. Dünyaya insanlığı ve gerçek medeniyeti biz öğrettik. Fakat nedense son senelerde bir garip millet olduk. Menfi bir değişim süreci geçiriyoruz. Büyüklerin küçüklere sevgisi, küçüklerin büyüklere saygısı kalmamış. Edep erkân buharlaşmış; herkes burnunun dikine gidiyor. Değerlerimiz iyice aşındı.
Kin ve nefret politikalarına inat; sevgi ve hoşgörü kültürünün barış ve dostluğun çok önemli bir aracı olabileceği tüm çıplaklığıyla bir kez daha görüldü. Barış sermayesini hoyratça harcayanların yanlış bir yolda olduğu bir defa daha ortaya çıktı. Bu karşılıklı sevgi ve hoşgörü gösterileri, halkların yüreklerinde besleyip büyüttükleri sevgilerinin bütün
Bazı anketlerde üç şıklı sorular sorulur: “Evet”, “Hayır”, “Fikrim Yok”
Soru her ne kadar masum gibi dursa da bana pek masum gelmez. Bilmiyorum, edebiyatçılar ya da felsefeciler ne derler bu hususta.
Soru garip, eğer kesin neticeli bir anket ise neden fikrim yok şıkkını koyarlar.