|
• İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
21
|
|
|
|
Yine rüyalar, yine kuruşlar ile cebelleşmeler... Tam yolda yürürken kocaman bir binanın üzerinden benim üzerime bir kuruşlar, beş kuruşlar, on kuruşlar yağıyor... Tam yoldan kuruşları toplayacağım zaman, on kuruşlardan birisi dile gelip ’’Hoop hemşerim hooop üzerimize sakın basma, topla bizi topla on tanemiz bir lira yüz tanemiz on lira yapıyor, ne haber koçummmm!’’ böyle bir muhabbete dalıyoruz kuruşlar ile... |
|
22
|
|
|
|
Ali, asgari ücretle çalışan ve zor şartlarda yaşayan bir teknik personeldir. Patronu Savaş, ona nükleer füzyon reaktörü projesinde yer almasını teklif eder. Ancak Ali, bu projenin tehlikeli olduğunu düşünerek reddeder. Bu yüzden işten kovulur. Ali, yeni bir iş bulur. Yeni patronu Vural, ona güneş enerjisi projesinde yer almasını teklif eder. Ali, bu projeye ilgi duyar ve kabul eder. Bu öykü, Ali’nin hayatındaki değişimi ve karşılaştığı zorlukları mizahi bir dille anlatıyor. |
|
23
|
|
|
|
''Dünyaya rezil oldular: Nasıl bir F-35'i kaybedebilirsiniz? ABD ordusunun dün bulunması için halktan yardım istediği F-35 bulundu. Uçağın kaybolması eleştiri yağmuruna tutulurken F-35'lerin teknik arızaları tekrar gündeme geldi.'' BASINDAN
Yine Hızır gibi hızlı hareket ederek uçağı kaybeden pilota ulaşıp röportaj yaptık...
|
|
24
|
|
|
|
Nadiren de olsa mahallemizde, çevremizde, yöremizde yaşayan sivri akıllı ve varlıklı tiplerin hayatına değinen bir anlatı... |
|
25
|
|
|
|
Kiracılara sabır dileğiyle........ |
|
26
|
|
|
|
Şimdiki bebeler pek misket oynamayı bilmezler... Alparslan abimiz var mahallede... Misket dehası adeta... Kitabını yazmış bu işin o tarihte... Yazın evimizin önünde misket oynuyoruz ama hep Alparslan abi kazanıyor. Adamın kavanozlar içinde dolu dolu misketleri var. Bazen gıcıklık olsun diye kavanoz içinde misketleri getirip bize gösteriyor... |
|
27
|
|
|
|
Küçükken hangi çocuğa sorsanız illaki ’’Doktor olucam ben’’ demiştir büyük çoğunluğu... Ben de demişimdir belki... İyi de olmadıysak da Fahri Doktorluk var canım. Biz de fahri-sini oluruz. Ne olur yani bize de bir üniversiteden Fahri Doktorluk ya da Fahri Profesörlük verseler... Şeyini sallasan memlekete Fahri Profesöre değiyor... Şeyini derken yanlış anlaşılmasın elini demek istemiştim...
|
|
28
|
|
|
|
Oğlan büyüdü, geldi onsekiz yaşına. Reşit oldu bir de ehliyet aldı yaşına girince, biz de arabanın arka koltuğuna doğru kayıyoruz yavaş yavaş. Oh be biraz da siz sürün ben arka koltukta keyif çatayım. Biz yaşlanıyoruz yavaş yavaş onlarda çocukluktan gençliğe adım atıyor haliye, olgunlaşıyor, düşünce ve davranışlarıda ona göre değişiyor ve gelişiyor. Bakıyorum da benim gençlikte sergilediğim davranışları üç aşşağı beş yukarı onlarda sergiliyorlar, çok da büyük hatalar yapmadılar mı kızamıyorsunuz keratalara... |
|
29
|
|
|
|
Mustafa bey asansörün on gün kadar kullanım dışı olacağını sebebinin de bir minik fare olduğunu söyleyince hayretlerim tavan yaptı haliyle... Whatsap grubumuzda da farenin profilden ve önden fotosunu da paylaşmış. Öyle fındık, fıstık ya da leblebi faresi gibi filan değil. Orta halli bir kedi kadar, hatta kediden bile büyük denilebilecek cinsten... Tom ve Jerry de ki fare Jerry ile uzaktan yakından alakası yok...
|
|
30
|
|
|
|
Televizyonda polisiye diziler var. Hemen hemen hepsi yabancı ülkelerin dizileri, bizim TRT daha dizi filan çekmeye başlamamış o tarihlerde... İşin içinde polisiye oldu mu heyecan, izleme, izlenme, operasyon, takip, seyrettin mi, yürekte heyecandan pıt pıt atıyor. Adeta seyrederken filimin içine giriyor o olayın bir parçası oluyorsun çocuk yüreğinle...
Dizilerin çoğunda fötr şapkalı, pardösülü adamlar var. Ha bir de siyah güneş gözlükleri onu da unutmayalım, gözlükler darılır sonra bize, bizi niye yazmadın diye... Tabi anladınız hemen keskin zekanızla sivil dedektifler bunlar... Eeee biz de giriyoruz ya filmlerin içine bodoslama, o zaman bize de lazım gri bir pardösü... |
|
31
|
|
|
|
Emekleyerek mi giriyordu, sürünerek mi giriyordu koltuğun altına? Aklına esiyor, sen başka bir yere bakıyorken o da hemen kayıyordu koltuğun altına. Koltuğun altına girdi mi oradan çıkartmak büyük problem oluyordu... Canım cicim diyorsun anlamıyor, Katiya yapma böyle çık oradan diyorsun onu da anlamıyor, ancak senin tutup elinle çıkartman gerekiyor, o zaman yelkenleri suya indiriyor. Zaten Katiya bir makine, temizlik robotu, ama o bizim bir tanemiz... |
|
32
|
|
|
|
Memleket Orta Zekalılar Cenneti... Orta Zekalıları sakın hafife almayın. Normal zekanın bir tık altı yani öyle söyleyeyim... Maşallah maşallah, aman nazar mazar değmesin. Barış Manço’nun o eski şarkısı geliyor hemen aklıma hani sözleri var şöyle ’’Heeeey koca topçuuuuuuu, şu dağlara yan geleeeeeee.’’ Topçu dediğin zaman durup bir beş dakika düşüneceksin, olmadı, beş dakika yetmez on hatta on beş dakika düşünmeli... |
|
33
|
|
|
|
Tabi biz gittiğimizde koyunların dönmesi durmuş, ağıllarına çekilmişlerdi... İllaki koyunlardan birini sıkıştırıp bu konuyu açıklığa kavuşturmalıydım... Koyunların sahiplerinden de izin alıp ağıla daldım. İçlerinden en semiz olanını seçip mikrofon elimde ses kayıt cihazını da çalıştırdım. ''Ne iş bu, koyun dostum on iki gün durmadan dönmüşsünüz, başınız dönmedi mi, mideniz bulanmadı mı, küçük abdeste, büyük abdeste sıkışmadınız mı? deyin hele bakalım.'' Önce melül melül bana koyun gibi bir baktı, sonrada ''Benim adım bile yok daha, oysa ki duyuyoruz ta ileride Anadolu diye bir yer varmış, orada bütün koyunların kınalı, sevimli, can kız gibi isimleri varmış. Şimdi biz bir yerde işte bunu protesto etmek için, sahiplerimizi, çobanımızı protesto etmek için, böyle döndük durduk, ama bir işe de yaramadı gibi sanki, aynı tas aynı hamam, devam ediyor her şey, hiç bir değişiklik yok hayatımızda.'' |
|
34
|
|
|
|
Makarna bu her ne kadar çok kolay pişse de, yine de bazen dikkat etmek gerek. Suyuna bol tuz katmak gerek ki makarnalar birbirine yapışmasın. Süzerken de suyunu iyi süzmek lazım. Üzerine biraz ketçap, hadi buyurun, afiyet olsun...
Makarnanın başkenti bildiğinizi gibi İtalya... Orada her çeşit makarna var. Hani bizim Lazların hamsinin her çeşidini, hatta tatlısını bile yapması gibi, makarnanın da sanırım İtalya da tahmin edemeyeceğimiz kadar çeşidi vardır... Spagettisinden tutunda, Lazanyasına kadar... |
|
35
|
|
|
|
Şimdiye kadar denemediğim kilo verme yöntemi kalmamıştır herhalde. Stresli ve gayet hareket kabiliyeti az olan bir işiniz varsa, oturarak çalışıyorsanız, sıkıntıdan durmadan boğaza yükleniyorsunuz eee sonra ne oluyor, bunlar size tabi ki yol su elektrik olarak dönmüyor da, kilo, kolesterol, şişmanlık, sinirlerinizin bozulması olarak geri dönüyor. |
|
36
|
|
|
|
Küfürden uzak durmak için ben de kendimce bir yöntem buldum. Bunun bir kısmını yıllar önce bir arkadaşımdan öğrenmiştim. Arkadaşım kızdığı zaman çocuğuna P...ç yerine, vay seni miçh diyormuş. İngilizce alelade bir isim. Diyor ki ''Hem kızgınlığım geçiyor, hem de çocuğuma küfretmemiş günaha girmemiş oluyorum, duygularım da içimde kalmıyor.'' |
|
37
|
|
|
|
Bir kurs, ancak bu kadar zevkli olabilir....... |
|
38
|
|
|
|
Bir kaç gündür sağ elim hatır hutur kaşınıyor, paradan eser yok, sanki bu, halk hikayesi, efsane gibi. Aslında çok da paraya ihtiyacım var şu sıralar, ama gelmiyor işte... Sonra niye sadece el kaşınması, ayak kaşınmasında ya da kafa kaşınmasında bir şeyler olmuyor? Kafam kaşındığı zaman mesela güzel fikirler gelse kafama, ne güzel olur değil mi...
|
|
39
|
|
|
|
İnanın cumhurbaşkanı evimize gelseydi, bu ilgiyi hayatta göremezdi. |
|
40
|
|
|
|
İletişim Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi Hikmet, yanında yine ikinci sınıf öğrencisi Nejad, yanlarında sınıf arkadaşları Necla olduğu halde ellerinde cep telefonları bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Hikmet kız arkadaşına mesaj yazarken, Nejad akıllı telefon ile oyun oynuyordu, Necla da yine erkek arkadaşı ile mesajlaşmaya çalışıyordu... Onların beş on metre kadar ilerisinde aynı fakültenin dördüncü sınıf öğrencisi Furkan, yanında aynı sınıftan Ayşegül ile Esma ve diğer tarafta İbrahim. Hepsinin elinde akıllı telefon dedikleri alet, bir şeyler ile uğraşıyorlardı. Aralarında çok fazla konuşma olmadığı gün gibi ortadaydı. Sadece çok mecbur kalıp da birbirlerine soru sorduklarında gelen cevap nadiren evet, hayır ya da çoğunlukla baş sallamaktan, kaş göz oynatmaktan ibaretti... Aralarında beş on metre mesafe olmasına rağmen birbirleri ile konuşmak yerine mesaj atıyorlardı...
|
|
|
|