|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
81
|
|
|
|
Kaç yaşından beri tanıyordum onu? İlk önce elime aldığım zaman daha okula bile gitmiyordum sanırım. Akşam babam eve getirmişti, hem de çeşit çeşit renklerde... Kim bilir belki de o canlı renkler mi cezp etmişti beni? Kısa zamanda evi kâğıttan bir çöplüğe çevirmiştim. Tabi bunun sonucunda anneden ve babadan bir dolu fırça... Parlamıştım bayağı o fırçaların sonunda... |
|
82
|
|
|
|
Hacivat: " Gökyüzünde yıldız var, ay var. "
Karagöz: " Yeryüzünde baldızımın yaptığı çay var. "
Hacivat: " Gökyüzünde bulut var, güneş var. "
Karagöz: " Yeryüzünde unutma keleş var. "
Hacivat: " Karagözüm, keleş mi var? "
Karagöz: " Var tabi, koca kafalı bir keleş var. "
Hacivat: " Acaba kim ki bu keleş? "
Karagöz: " Kim olacak tabi ki sen. " |
|
83
|
|
|
|
Bizim Kadri yakalanmış bu yakınlarda gribe. İyi arkadaşımdır severim keratayı, benden üç beş yaş küçük olsa da sıklıkla görüşürüz ağabey derde başka bir şey demez sever beni. Bir iki gün yorgan döşek yattıktan sonra azıcık kendine gelmiş, ama tam da atlatamamış hastalığı.
|
|
84
|
|
|
|
Kim demiş kediler korkmaz diye, kediler bir şey anlamaz diye... Sadece miyav miyav mı derler zannediyorsunuz siz insanlar biz kedileri... Korkuyorum gerçekten, hem de çok korkuyorum aç kalmaktan. Artık esnaf abilerim, o altın kalpli bana her gün ciğer alan ve can ciğer kuzu sarması olduğumuz abilerim, bana ciğer almaz oldular. Neymiş efendim ''Pahalılık varmış da eskisi gibi kazanamıyorlarmış hıh! Bahane bunlar. bana ne bana ne alıştırmasaydınız bizi.'' |
|
85
|
|
|
|
Masa Tenisi oynarken tak tak tak diye ses çıkaran pinpon toplarının ses çıkarmaması ya da daha az ses çıkarması için neler yapılmalıdır diye de genel müdürlüğümüzün birimlerinde toplantı üstüne toplantı yapılmakta ve bu duruma bir çözüm aranmaktadır... Pinpon toplarına susturucu takılması da seçenekler arsında olup bilahare değerlendirilecektir... |
|
86
|
|
|
|
Alacağım şimdi sinekliği elime ineklik edenlerinizi bir bir temizleyeceğim, sonrada niye kıydım ben bunların canına diye hayıflanacağım, rüyalarıma filan girmeye kalkacaksınız ondan sonra, halt edeceksiniz diyeyim size...
Hayır bir de gelip orama burama konup ecelinize susamış gibi davranıyorsunuz, benim de tepemin tasını tarağını attırıyorsunuz... Bak bir iki şiir okurum şimdi size feleğiniz şaşar, duyunca, gelir yanaşırsınız, sonra bir sineklik sopası işiniz kalmış olur... |
|
87
|
|
|
|
Bahçelievler’de Ulubatlı Hasan İlkokulunun basamaklarından çıkıp, o 1-A sınıfına girdik destursuz. Baktım ki benden önce bir dolu çocuk gelmiş, öğretmenimiz ile hasbihal ediyor, esprili söylersek konuşuk ediyorlar... Biz de oturduk bir sıraya... Güzeldi ilk günler, Ali Ayşe’ye topu atar, ara sıra Ali ata bakar, ata biner günlerde öyle gelir geçerdi... |
|
88
|
|
|
|
"He anam." demiş. "Oturursun tabi… Nasılsa üzerindeki entari
senin değil benim. |
|
89
|
|
|
|
Oooo Hacı, ''Adamın adı bu'' yapmışsın yine muhteşem bir kupon. ''Sorma birader sorma.'' belli ki dün yatmış... ''Sordum birader sen söylemesen bile sordum, dün yine yattın değil mi? Dur tahmin edeyim ya beşinci ayakta ya da son ayakta yatmışsındır.'' Nasıl ama öngörülerim?''Vallahi bravo nereden bildin?'' hep öyle oluyor da, bırakın bu ayakları koktu zaten... |
|
90
|
|
|
|
Bizim büyükamcaoğlu güzel akerdeon çalar. Biz de; benim birader, küçük amcaoğlu ve ben oynarız akrabalarla birlikte, çoğu zaman Artvin Halk Oyunları, bazen çarliston, arada Şeyh Şamil öyle yapar çıkarız düğünleri. Rahmetli babamdan kalma bir güzel meşgale diyelim. O da zamanında çok oynamış gençlik yıllarında...
|
|
91
|
|
|
|
Mahalle aralarında tahtadan potalar, şakır şakır basket oynuyoruz bizler, Beyaz Gölgenin verdiği gazla. Tabi bu arada Atatürk Spor Salonunda da şakır şakır basket maçlarına gidiyoruz, bizimkilerle Amerikalıların birlikte yaptığı maçları hayranlıkla izliyoruz. Okulda da bir sürü uzun boylu arkadaş var, teneffüslerde şakır şakır basket oynuyorlar. Biz durur muyuz, biz de oynuyoruz, oynamaya çalışıyoruz. Boyumuz kısa ama, hırsımız tavan yapmış durumda. Benim boyumda ya da benden bir iki santim uzun olan arkadaşım potaya elini değiyor. Ben de zıplıyorum 1. 70 boy ile ama ramak kalıyor. Bir şeyler yapıp bacak kaslarımı kuvvetlendirmem lazım.
|
|
92
|
|
|
|
Kadim dostlarımızdandır Mehmet Ali Amcam... Öz amcam olmasa bile öz amcam kadar sever sayarım. Feleğin çemberinden defalarca geçmiş, görmüş geçirmiş bir bilge insan. Zaman zaman gelir bize fıkralar anlatır, kimi belden aşağı, kimi belden yukarı... Bazı zaman yaşça büyükler varsa yanında ''Siz azıcık kaybolun bakayım.'' der, biz de duymamazlığa gelirmiş gibi yaparız. |
|
93
|
|
|
|
Herhalde durumumuz tekrar gözden geçirilir ama Bakanlığımız dağıtıldıktan sonra şu an ki pozisyonumuz Türk Dil Kurumu Türkçe İsim Verme Komisyonuyuz. |
|
94
|
|
|
|
-Ablam sen döverken öldü zaten!
-İftirayı bırak, o oğlanla aynı merdivenden inip çıkan ben miydim? Çoluğun çocuğun namusunu korumayacak mıyız?
|
|
95
|
|
|
|
Soba zaten yılların sobası her tarafı dökülüyor. Önce kömür üstüne biraz odun, biraz çıra. Kibritler elimizde de elimizde olmaya, ıslak meretler. Bu kibritlerle sobayı herhalde öğlen namazına varacağımız zaman yakarız, belki de ikindiye bile kalır... En iyisi bir yerlerden çakmak bulmak. Öyle ya, bu devirde kibrit mi kaldı? |
|
96
|
|
|
|
İkamet ettiğim ilde/Malatya'da meczup bir vatandaşaemniyet müdürlüğü tarafından garip bir ehliyet hikayesi. Sözkonusu hikaye 2007 gazetelere manşetlik haber oldu... |
|
97
|
|
|
|
Çok kalabalığız bu sıralar, ben diyeyim beş yüz, siz deyin altı yüz yedi yüz ya da bin. Amaaaan neyse ne yahu! Kalabalık olduk mu bir potada eriyoruz adeta, yaptığımız hizmetlerde çok seviliyor hem de çok. Her zaman demleniriz demlenmesine de sabahın serinliğinde de pek bir güzel oluyor bu demlenme, hele de sabahçı kahvelerinde... Demlenmeden çok önce, güzel kızlar geliyor yanımıza, hepsi birbirinin tıpkısının aynısı, nutuk çekmeseler de bize, hepimizi bir araya topluyorlar... Topladıktan sonra yıkayıp paklayıp, yolluyorlar yurdun her köşesine... |
|
98
|
|
|
|
Mahalleden bir iki arkadaş pul koleksiyonu yapıyorlar, ben de bakarken hoşuma gitti. Birisi dedi ki ''Ağabey bu pullar seneler sonra satarsan servet servet, sana on tane villa alır'', hmmm nasıl bir şey bu ya, şimdi on liraya al, on yıl sonra delikanlı oldun mu yüz katına, bin katına sat. |
|
99
|
|
|
|
Vezir daha yeni uyanmıştır ve Şahının yanındadır... Şah Vezir'e döner ''Vezirim nasıl durumumuz ver bakayım raporunu.'' İki piyon kaybedilmiş, iki piyon da karşı tarafa zayiat verdirilmiştir... ''Şahım iki piyademizi kaybetsek de biz de onlardan iki tane götürdük, fazla zararımız yok gibi.'' Bir an sessizlik olur. ''Daha dikkatli olun, daha dikkatli, savaşı piyadeler kazanır unutmayın.'' |
|
100
|
|
|
|
kadının toplum içindeki yargılanması ve haksızlığa uğraması... Kadınlara uygulanan şiddet |
|
|
|