|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Sevdalanalım
Orhan Bani
Şiir > Garip
Hadi, yine öyle bak seviyor gibi, yeniden yak yüreğimi
Kızarsın yüzüm, tutulsun dilim, bir garip olalım, sevdalanalım
Vakit çok mu geç, sevemezmiyiz, ağarmış saçlarımın suçu benimmi?
Varsın geçsin yıllar, ağarsın saçlarım, yine öyle bak, beraber yanalım
Pek bir şey söyleme, seviyorum deme, yıllar çok şey aldı, sözüm yok kendime
Ben yine suskunum, ben yine sensiz, bir nedeni yok, seviyorum nedensiz
Gönül had bilmiyor, yak ki yanalım, dö
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
161
|
|
|
|
Arabamız gıcır gıcır, yeni gelin gibi. Hani derler ya ''Gelin ata binmiş ya nasip.'' demiş. Bizim araba da beyaz renkte olduğundan ben geline benzettim, hemen biz de koltuklarına oturup kısmet, ya nasip desek, zararı mı olur ki? İnanın insan el sürmeye de kıyamıyor, koltuklarına oturmaya da. Hani yabancı biri elini filan değse alıp ayağımın altına yer misin yemez misin deyip ezeceğim o hayta her kimse... |
|
162
|
|
|
|
Her ne kadar evlenmemiş olsalar da en büyük zevkleri olan şehir içinde ve şehir dışında seyahat etmekten geri durmazlardı. Şimdilerde yaşları epey ilerlediği için eskisi gibi gezemeseler de, kış günü havalardan fırsatını buldukça başkentin birçok semtini üşenmeden dolaşırlardı. Birçok semti sokak sokak bilirlerdi. Bu değişik zamanlarda şehirde yaptıkları geziler ruh sağlıklarına ve beden sağlıklarına da çok iyi geliyordu. Zaten yaz olduğu zamanda ucuz yollu turları takip ediyorlar ve ara ara onlara katılıyorlardı. Kapadokya'dan Asos'a, Didim'den, Kuş Adası'na, Göreme'den Kafkasör'e kadar yurt içinde gitmedikleri köşe bucak kalmamıştı. Az daha gezecek olsalar neredeyse Evliya Çelebi'nin ve İbn-i Batuta'nın geçmişte yol aldıkları kadar yol yapacaklar, rekor kıracaklardı. |
|
163
|
|
|
|
“Denizden gelen uğultular sallarken üç kuruşluk jiletleri karanlık delikanlıların aç gözlü göğüslerine/ Rüzgâra yamanmış dolunaylarla şahlanır itler, çığlığın çığlığa kanka düştüğü tehlikelerde./ Raconun kırmızı pelerinini savururken o zarif zamana |
|
164
|
|
|
|
Çok zaman önce değil, merak etmeyin. Bundan on beş yirmi sene önce, nohut oda bakla sofa evlerimiz varken, biz komşularımızla balkondan balkona sohbet ederdik... Hem de ne sohbetler... Milleti, komşuları çekiştirip dururduk...
|
|
165
|
|
|
|
Dünyamızda ki her şeyin bir gayesinin mutlak var olduğu bir aşikârdır. Mübarek Ramazan da Âlemlerin Rabbi Allah c.c. kudret dâhilinde belirlenen bir şekilde, belirli bir vakte kadar nefsine hâkim olarak aç kalınarak, açların halinde anlayarak onlara yardım etmenin gerekliliğini anlamak için bize farz kılınan bir ibadet şeklidir. |
|
166
|
|
|
|
-İbrahim, az önce bacağına bir el dokundu mu? |
|
167
|
|
|
|
Kalabalık bir cumartesi günü şehrin en işlek caddelerinden birisinde öğle saatlerinde, bir semt pazarının yakınında, vatandaşlar işlerinde güçlerinde geziniyorlardı... Aniden kalabalık arasında bir adam elinde ufak tefek şişeler ile beliriverdi... |
|
168
|
|
|
|
İnanır mısınız ben bunların yüzünden yirmi senedir kullandığım cep telefonu hattımı ciddi ciddi iade etmeyi bile düşünüyorum, o derece yani. Bunalımlardayım, bir insan bir ay da kırk elli kere bu 444 numaralı hatlardan aranır mı arkadaş? Bir mola verin, bir rahatlık verin Allah aşkına. Sabah bir telefon operatörü arıyor, öğleden sonra başka bir 444 lü numara, ikindi vakti başka bir 444 lü numara, akşama daha başka, eve geliyorum ev de de rahat yok, Ya arkadaşım, yorgun argın eve gelmişim, bari evimde rahat bırakın. Hayır, sonra tepem atıyor, ağzımı mağzımı bozuyorum, bu seferde sizin yüzünüzden günaha giriyorum. |
|
169
|
|
|
|
İşte böyle eve yorgun argın geldiğim günlerden biriydi. Hemen ellerimi yıkayıp sofraya oturuverdim. Hanımda bir güzel yemekler yapmış ki tam ağzıma layık. Erkeğin kalbine giden yolun midesinden geçtiğini ta başından beri tam tekmil bilir bizim hatun. Bir güzel biber dolması, öncesinde tabi ki çorbamız mutlaka vardır. Biraz salata yanında yoğurdu da çok severim, yemedim mi duramam, bizim sofranın olmazsa olmazlarındandır, biz Türklerin yegâne icatlarından yoğurt. Bir de kötü huyum var çabuk yiyorum ve de hemen kalkıyorum sofradan, kurumaya da kurusun o huyum. Adım Hıdır elimden gelen budur işte ne yapalım... |
|
170
|
|
|
|
En kısa zamanda bu diyet olayına kıyısından köşesinden dalmalıyım. En önce şu haftada dört kere yediğim tatlıları, önce ikiye, sonra da bire indirip, daha sonra da tamamen kurtulmam lazım bu tatlı olayından. Her ne kadar baklavacılar derneğinden her sene en iyi baklava tüketicisi ödülü alsam da, zayıflayana kadar, bir kaç sene de almayız o ödülü... Dur hele dur, evvela, şu baklavayı bir götüreyim de kısmetse yarın başlarım diyete, son baklava olsun bu mideme inen... Üzülür ağlar sonra baklava... Sitem eder bana ''Beni de yiyeydin de sonra başlasaydın diyete Ahmet Ağabey.'' diye... |
|
171
|
|
|
|
Himmeti sevdiği kız terk edince biraz kendini içkiye verdi o zamanlar. Hala da içer para bulunca... Hoş parası olmasa da içer ya içmeye... Ama şimdilerde çok dertli... Biraz deşelim bakalım şunun yaralarını. Eskiden ne hurmalar yemiş de şimdi nerelerini tırmalıyor öğrenelim... |
|
172
|
|
|
|
O simsiyah zeytinler benim hanımın kömür gözleri gibi, sofrada ''Beni ye beni ye'' diye bas bas bağırırlar hepimize, biz de kayıtsız kalamayız ''Hay hay'' diyerek girişiriz zeytinlere... Bir tabak biter de sonra hanım yine takviye kuvvet getirir buzdolabından. Ben biraz hızlı yerim, çekirdeklerini de rastgele her yere koyarım. Tabi bu seferde hanımda şalterler atar, ne dese haklı kadın. ''A Kocam şu zeytinlerin çekirdeklerini tabağının kenarına koysan da bana eziyet etmesen nasıl olur?'' Olmaya olur da huyum kurusun işte... ''Tamam bir daha ki sefere söz tabağın içine atacağım canımın içi.'' Hanım bu hiç inanası gelmez. ''Hiç zannetmiyorum ama çalışırsan başarırsın gibi Ahmet.'' Tembellik mi, umursamazlık mı yoksa, ne sayarsanız sayın... ''Ya hayatım ben koyuyorum tabağa zibidi çekirdekler oradan firar ediyor, özgürlüğüne düşkün çekirdekler bunlar herhalde. Sıçrayıp dışarıya gidiyorlar.'' Kakara ve kikiri gülüşmeleri sonrasında... |
|
173
|
|
|
|
Sizce ülkemiz sorunlarının temelindeki yatan sorun nedir?” konulu her hangi bir televizyonda bir tartışma programında yada herhangi bir yerde yapılan seminer, konferans vs,vb... gibi ortamlarda futbol fanatiği beyinsizleri ve magazin programlarının |
|
174
|
|
|
|
Anadolu insanı, misafirperverliği ve cana yakınlığı ile tanınır. Anadolu insanının bu güzel hasletini suiistimal eden asalakça biri, bir gün kendini “imam” olarak tanıtıp bir köye gider. Hayatta ilk kez, bir imamın geldiğini haber alan köylüler, imamı ağırlamada adeta birbirleri ile yarışırlar.
|
|
175
|
|
|
|
Ben yıllardır doğru düzgün ağzıma içki koymam. Geçmişte içmişimdir mutlaka belli ortamlarda. Geçmiş dediğim de on beş yirmi sene öncesi, otuzlu yaşlar diyelim. Bira belki, az miktar rakı, az buçuk şarap, ha bir de likörlü çikolatalar var onları da atlamayalım, darılırlar sonra. Bir ortama girdiğiniz zaman, ortamda içki varsa ve arkadaşlarınız çok ısrar ediyorsa, haliyle çok zor durumda kalıyorsunuz. ''Ben içki içmiyorum uzun zamandır.'' dediğiniz zaman arkadaşlarınız ''Aaaa olur mu bir kadeh hatırım için, hatır için insan çiğ tavuk bile yer.'' cümlesini hemen önünüze salıyorlar. İşte bu durumda hemen o meşhuuuur kurtarıcı antibiyotik kardeş devreye giriyor. Allah ondan razı olsun ki onu, yani antibiyotiği kim icat etti ise. Nasıl bir faydalı buluş ki anlatamam.
|
|
176
|
|
|
|
Hanımefendi, çok sosyal, cemiyet hayatında da bir sürü ahbabı ve sevdiği olan cıvıl cıvıl bir kişiliğe sahipti. Birçok yardım derneğinde asil üyeliği, kimisinde yönetim kurulu başkanlığı onun için vazgeçilmez bir durumdu. Çok sıklık ile yazılı görsel basında eşi ile birlikte yer alırlar ve bunun ile de hem kocası hem de kendisi, çevreye pek çaktırmasalar da, gizliden gizliye gurur duyarlardı. Çok önemli bir işti onun için böyle yardım derneklerinde sosyal faaliyetlerde bulunmak. |
|
177
|
|
|
|
Bu basit bir Suç ve Ceza öyküsü değil; ne olduğunu tam olarak tarif edemiyorsam da ironinin korkunç izlerini gördüğümü söylemeliyim. |
|
178
|
|
|
|
Sustu. Birden gömleğinin kolunu sıyırarak:
"Onun bileğine taktığım bilezik, şimdi benim koluma takılı
olacaktı." |
|
179
|
|
|
|
Üç dört durak sonra oturacak yer kalmadı, açık artırma bile yapsalar, kimsenin, gençlerde dahil yerinden kalkası yok. Duraklardan binen bir iki yaşlı bey ile bir yaşlı teyzemizde gençlerin gözünün içine bakıyor ki yer versinler, hiç tınmıyor gençler. Şimdi kalkıp bir şey söylesen zibidilere, bu sefer hır çıkacak. Ama bir şeylerde yapmak lazım. O an da şimşekler çakmasın mı kafamda... Yaşlı amcalardan birine, bir de Hidayet beye göz kırptım, anladılar hemen... |
|
180
|
|
|
|
O günde erken çıkıp, karanlık mal deposunun arasından geçerken, iki gün sonra oynayacağımız maçı düşündüm. "Mental ve kondisyon açısından maça hazır hissediyorum, hocamız görev verirse elimden geleni sahaya koyacağımından kimsenin şüphesi olmasın" diyordum basına verdiğim hayali demeçte. Karanlık mal deposunu geride bırakıp, Seka Camii'nin uzakta yanan ışıklarına doğru yürürken, yakınlardan havaya sıkılan iki el "hav sesi" duydum. Ananı avradını iki köpek bana doğru geliyordu, önce hızlı adımlarla yürüdüm, köpekler koşmaya başlayınca deparı basıtım. |
|
|
|