|
• İzEdebiyat > Deneme > Yaşam |
481
|
|
|
|
Yararsız işlerle uğraşmak, dinden uzak cahiliye toplumunda kullanılan ifadesiyle "zaman öldürmek" insanların çok yaygın yaptıkları bir davranıştır. Ancak mümin, Allah’ın lütfettiği vaktini, yine O’nu anarak, yarattıkları üzerinde derin düşünerek ve O’nun dinine hizmet ederek geçirir. |
|
482
|
|
|
|
Dedim ya bazı duygular geri donusumsuzdur diye. Semazen olmaya niyet etsek, eminim ki daha onurlu bir amaci sahiplenirdik. Tekrarlanan yalanlar ve sadakatsizliklere karşı olan tepkilerimizi değil. |
|
483
|
|
|
|
Bu yazım Tanrılar Şehri ve Motosiklet Günlüğü filmlerini izledikten sonra oluşmuştur.Tabii etkilendiğim başka şeyler de var, örneğin Yiğit Okur’un Piç Osman’ın Pabuçları adlı kitabı. İki film için de söylenecek çok şey var. Acı ve nedeni üzerinde kısa bir süre düşündüm sadece ve düşüncelerimi paylaşmak istedim sizlerle. Okuyan herkese vakit ayırdığı için çok teşekkür ederim.
Cee oyunu gibi değil hayat, sağ gösterip, soldan vuruyor. Saklansan da kaçamazsın bulur seni her yerde, çöküp göğsüne indirir sillesini, sesin soluğun kesilir, duyulmaz olur nefesin. Düşün, düşün yarılsa da başın, açlıktan şişse de karnın, yok başka çaresi, sende herkes gibi yaşamak zorundasın. Madem ki geldin bu hayata, bir baltaya sap olmalısın. Ne iş yaptığının önemi yok, kimliğinin, cinsiyetinin, milletinin, inançlarının da önemi olmadığı gibi. Sadece sen de herkes gibi üzerine düşeni yapmalısın. Olmayan işi yoktan var edip, çekip çıkarmalısın.
Boşuna arama bir umut, yaslanılacak bir omuz, gözünün yaşını silecek bir el, sen de herkes gibi mahrumsun bundan. Artık anne diye ağlamaların bitti, annen duyabilecek olsa bile sesini, zaman o zaman değil şimdi.
Öl ya da öldür diyecekler yeri geldiğinde sana. Hatta ödüllendirecekler belki seni, can vermenin senin işin olmadığı, almanın da sana düşmediğini bildiğin halde, yaşamak gerektiğinde ya çekeceksin tetiği ve öldüreceksin karşındaki ile birlikte kendi benliğini, ya da” İnsan bir kere;korkaklar her gün ölürmüş.” diyerek kurşunu çevireceksin kendine ...
|
|
484
|
|
|
|
Eve git. Annenin karnına. Unutma; Tanrı kovdu oradan seni.
İnadına boş ver. İnadına kapan geleceğine, yaslan kendine.
|
|
485
|
|
|
|
21-24 nisan 2011 tarihleri arasında, şehir merkezindeki havuzlu çarşı bitişiğindeki ara sokaktan girilerek ulaşılan ve halk arasında da artık “sanat sokağı “ diye anılmakta olan meydanda ; iskenderun kültür ve sanat şenliğini, iki dernek ortaklaşa bir şekilde gerçekleştirdik. |
|
486
|
|
|
|
Bir babanın oğluna seslenişi... |
|
487
|
|
|
|
Yazabildiklerim; yazamadıklarım ve yazamayacaklarımın yanında o kadar az ki... Cüce gibi görünüyor dev acımın yanındaki kelimeler...Ne anlatsam, ne söylesem boş... Güneşlerin doğduğu evrende seninle kavuşmaya dair umutlarım gri lekelerle dolu, loş... Rahat uyu canözüm annem, hayat katanım, ömrünü adayanım...Elle tutulur, gözle görülür olmasa da; kızının yüreğinde capcanlı yaşıyorsun hala...Anılarınla, analığınla sonsuza dek olacaksın yanımda... |
|
488
|
|
|
|
Çok eskilerden hatırladığım bir ilkokul şarkısıdır eminim ilkokul sıralarında birçoğunuzda söylemişsinizdir, şöyle sözleri ''Ordaa bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür. tralalalala laaa tralalalal laaaa'' diye devam eder gider. Belki bu ülkenin birçok yerini daha görme fırsatımız olamadıysa da, görmedik diye de o vatan topraklarını sevmemezlik edemeyiz. İmkânlar elverdiği ölçüde gitmek istediğim ancak bir fırsat bulup da gidemediğim yerlerin üzüntüsünü hala duyarım yüreğimde bir yerlerde...
|
|
489
|
|
490
|
|
|
|
Biz, kışı da severiz; onun getirdiklerini de. Ama, kuşlar üşümesin, çocuklar üzülmesin asla. O zaman hayallerimiz de üşümez, bedenlerimiz de… Buğulu günlerimize bereket yağsın gökten. Sobamızın nefesi sıcak, çaydanlığımızın buğusu bol olsun…
Ankara, 29.12.2011 İ.K
|
|
491
|
|
|
|
Yanılgılar insanların sahip oldukları gerçekleri midir aslında ? |
|
492
|
|
|
|
Yaş kemale erince, eskisi gibi hızlı adımlarla yürüyemiyorsunuz, merdivenleri çıkarken zorlanıyorsunuz. Belki ağır bir şeyler kaldıramıyorsunuz... Zaman zaman kalbiniz, zaman zaman mideniz size kötü şakalar yapıyor. Kimi zaman çok iyi bildiğiniz şeyleri unutuyorsunuz... Alzheimer başlangıcı başlıyor... Kısaca zaman daraldıkça, siz de darlanıyorsunuz, daha da darlanacaksınız belli ki... |
|
493
|
|
|
|
Kalemi elinize alıyorsunuz, başlıyorsunuz düşünmeye… Önünüzde duran boş kâğıdın asla merhamet etmeyen beyazlıkları, altı ay devam eden bir kutup gündüzünün sonsuz ve ucu bucağı olmayan hareketsizliği ile büyüyor, kıvranıyor ve asabileşen parmaklarınız saçlarınızı karıştırıyor, nihayet sinir tavan yapınca da yazmak için oturduğunuz masanın başından kalkıp hava almaya gidiyorsunuz… Çoğunuzun başınıza gelmiş olması muhtemel bu durumun birebirini bugün yaşadım…
|
|
494
|
|
|
|
‘Bırakın silinsin göz yaşlarım gözümden. Beni acımasızca hapsettiğiniz göz çukurlarınızdaki yansımamı görmek istemiyorum.Hayata sizin gözlerinizle bakıp, sizin beyninizle yaşama uğraşından azad edin beni.Bana verilen bu akıl, bu kalp, bu eller, bac |
|
495
|
|
|
|
Kişi, çevresindeki insanların her birinin hoşnutluğu için ayrı çaba harcar. Değişik zevklere sahip insanlardaki uyumsuzluklar ve farklılıklar binlercedir. Kısacası, ‘insan için yaşayan’ kişi, aslında yüzlerce insan için yaşar.
|
|
496
|
|
|
|
Ölüm şimdi bir beyaz melek, gözümün görmediği diyarlarda uçan,
Sen, son bir kez bile martıların kanatlarında can bulamayacak olan…
|
|
497
|
|
|
|
Öldüğümüz an imzamızı da atmış oluruz yaşam mektubumuzun altına. Sizce kime yazılmıştır mektup ? |
|
498
|
|
|
|
Ben, basitçe, insanım. Aklım, fikrim, mantığım ile insanca yaşamak istiyorum. Edep sınırlarımla oynanmadan yaşamak istiyorum. Nezaketim sınanmadan.
Siyasetin oyuncağı olmak kaderim olmadan. Kullanılmadan. Sınıflandırılmadan.
Ben, mal değilim. Yüreğim var. |
|
499
|
|
|
|
İsterseniz gülümseyerek başlayabilirsiniz ilk adım olarak, gülüşünüzü
çoğalttığınızda koştuğunuzu göreceksiniz... |
|
500
|
|
|
|
Gün ışığının gözleri aydınlattığı gibi, çayın şuası da sözleri aydınlatır. Buğulu iklimlerde sohbet, daha bir kavi daha bir içtendir; engine açılmış bir yelkenli gibi süzülür gider. Çayın zarafeti, muhabbet edenlerin hâletlerine yansır. Mecliste, hodgâmlığa , kabalığa yer kalmaz. Nezaket ve nefaset ıtırı yayılır çayın buğusuyla beraber.
|
|
|
|