• ÝzEdebiyat > Deneme > Yaþam |
1361
|
|
|
|
Züðürt Aða filmi üzerine bir denemedir |
|
1362
|
|
|
|
Tek baþýma sokaklarda yürüyorum. Tek baþýna olan sokaklar deðil benim. Bir sürü insanýn içinden geçiyorum. Hepsi bir ayrý. Hepsi gösteriþ meraklýsý. Hepsi görünüþ manyaðý olmuþ. Süslü teyzeler, metro seksüel! amcalar, kafasýna kurdele baðlanmýþ zavallý sü |
|
1363
|
|
|
|
neden sonsuz bir inatlaþma içindeyizdir ki yaþamla? oysa onca guzel þeyi bize hiç hesap sormadan veren kac sey vardýr?! gozlerimizi kaldýrmak vakti ayak izlerimizden... ve bakmak vakti ayak basabileceðimiz yýllanmýþ güneþ yanýðý yollara! |
|
1364
|
|
|
|
Cemal Aslan’la ilgili, geçmiþimin fotoðraflarý gözlerimin önünde bir film þeridi gibi gelip geçti…
Hiçbir karesinde negatif bir poz göremedim.
Güler yüzlü ve gülmesini bilen bir insandý Cemal Aslan. Onun bulunduðu ortamda hep pozitif bir hava eserdi. Çünkü gülmesini bildiði gibi güldürmesini de bilirdi. Mertlik ve delikanlýlýk onu en iyi tarif eden iki kavramdý. Hiçbir zaman diklenmeyen ancak hep dik durmasýný bilen ve bu ilkesinde asla taviz vermeyen hasbi bir insandý…
Birkaç satýrlýk yazý ile onun kitaplara sýðmayacak kadar güzel hasletlerini anlatýp bitirecek deðilim. Benim maksadým, -birkaç güzel kelam da olsa- onu hayýrla yad edip rahmet okumaktýr. |
|
1365
|
|
1366
|
|
|
|
Çoktan çýkmýþtý hayatýnýzdan kolay söylendikçe kolay kaybedilen, satýn alýndýkça sýcak, soðukta üþümeye býrakýlan ve unutulan, kutsal olan..
Ne aðla ne de gül þimdi.
|
|
1367
|
|
|
|
Sokaklar ne zaman çiselediðini bilemediðim yaðmurla ýslanmýþ durumda. Etrafta mis gibi toprak kokusu. Yürüdüðümüz yolun iki yanýnda sýrasýyla aðaçlar var. Kimileri yapraklarýný dökmüþ, kimileri ise göz pýnarlarýmýzda biriktirip de ne zaman nerde salýverec |
|
1368
|
|
|
|
dakikalarýn saniyelerden , saatlerin dakikalardan , günlerin saatlerden ve bir ömrün sadece zamandan oluþtuðunun unutulduðu bir yüzyýlýn umursamazlýðý üzerine |
|
1369
|
|
|
|
Ne istediðini biliyor musun sahiden? Ne istemelisin demiyorum, gereklilikten söz etmiyorum yani. Ýçerde, çok derinlerde bir yerde tüm kibrinden, beklentilerinden, kendinden sýyrýlmýþ çýplak kalan sana soruyorum. Ne istiyorsun? |
|
1370
|
|
|
|
Rivayete göre Afrika bölgelerinde Derisi pahalý ve bir o kadar kalýn olan bu ayýlarý topla-tüfekle avlamak, derisini zedelemeye sebebiyet verdiði için zalim avcýlar bir miktar kan sürdükleri baltayý keskin tarafý yukarý gelecek þekilde kara gömerlermiþ.
Dili kesilip kan kaybeden ayýlar farkýna varmaksýzýn kendi kanýný emmeye baþlarmýþ. Kendi kanýný yalayan ayýlar bir süre sonra kansýz kalarak düþüp bayýlýrmýþ…
sigara içiciler bu ayýlardan daha zavallýdýr…
Çünkü kendi kanýný emen ayý, bu tuzaða düþtüðünün farkýndan deðildir ama içici ne yaptýðýnýn farkýndandýr…
|
|
1371
|
|
|
|
Babamý ilk kez, bana getirdiði haþlanmýþ tavuktan tanýdým. Fabrikada çalýþýrken, ona verilen öðle yemeklerini bir kenara koyar, akþam olunca bize getirirdi. O mert adamdý. Açlýða dayanýrdý, yemediklerini biz yiyelim diye... Elinde yaz helvasý, biraz haþlanmýþ tavuk ve bir kutu gazozla evden girdiðinde bayram sanýr kollarýna atýlýr, sonra da nasibimize mutlu iki çift gözle bakardýk. Kaç defa topuz yapýlmýþ havlu yedim bilmiyorum ama, en büyük rakibim aðabeyim di. Ýki yaþ büyüktü ve müthiþ güreþirdik onunla...
|
|
1372
|
|
|
|
Deniz ve insanýn iliþkisinin destaný iki günce býrakýr arkasýnda Willis. Sayýsýz þiir, denize dair. Belki de en önemlisi, kendi deyimiyle “insanoðlunun sýnýrlarýný” keþfetmeye çýktýðý yolculukta ayný Heyerdahl gibi sýnýrlarýn olmadýðýný haykýrýr. Yeteri kadar istek ve inançla yapýlmayacak þey yoktur.
Tautai O Le Vasa Laolao, El Viejo del Mar, The Thoreau of the Seas… Ona takýlan isimlerden bir kaçý. Ve bir de mektup býraktý ardýnda, 1965 yýlýnda düþler limaný Callao’dan yola çýkmaya hazýrlanan Carlos Caraveda Arca’ya, Sallarýn altýnçaðýnda Pasifik’e açýlan bir diðer gözüpek serüvenciye.
Diðer serüvencilerden iki önemli farký vardý ilk bakýþta; yaþlýydý ve tek baþýnaydý. Ama belki de en önemlisi hangi koþul altýnda olursa olsun denize ve kendine dair sarsýlmayan inancý. |
|
1373
|
|
|
|
Aradan 3 yýla yakýn bir zaman geçti, o satýrlar kalemimden döküleli... O günlerde çýkmadýðým yoldayým þimdi... Yürüyorum aðýr aðýr... |
|
1374
|
|
|
|
Bazen derken zaman geçiyor.
Bazen..
Bazen seni özlüyorum.
Ýþte hepsi bu. |
|
1375
|
|
|
|
“Söz gümüþse sükut altýndýr” sözünün belki de tek istisnasýdýr “Dengbéjlik” |
|
1376
|
|
|
|
sadece dokunamadýklarýmýz acý veriri avuçlarýmýza,dokunduklarýmýzda ise acý biz oluruz... |
|
1377
|
|
|
|
etrafýmýzda o kadar çok yýkýlmýþ hayat görüyoruz ki, |
|
1378
|
|
|
|
Hansel’in ucundan týrtýkladýðý “pastadan yapýlmýþ ev” düþüncesi hep cazip gelmiþti bana ama büyünce bir de baktým ki zamanýnda o hikayeyi okuyan erkek çocuklar- þimdinin sapýklarý olup çýkmýþ, elma þekeriyle çocuk kandýrmaya çalýþýyorlar |
|
1379
|
|
|
|
Sal artýk neredeyse bir metre suya gömülmüþtür. Kulübenin tavanýnda beþ adam; de Bisschop ve dört yoldaþý sadece yýldýzlarýn aydýnlattýðý bir Pasifik gecesinde, açlýktan ölmek üzere, bilinmeze doðru sürüklenmektedirler. Birbirine kenetlenmiþ bu beþ adamýn artýk tek dileði içecek su ve yiyecek bir þeyler bulabilmektir. Tuamotu adalarý, Starbuck ve Panrhyn uzaklarda kalmýþ; Tahiti Nui II pruvasýný Rakahanga resifine çevirmiþtir. Ve biraz ileride resifin keskin diþlerinden saçýlan köpükler görünmektedir artýk. |
|
1380
|
|
|
|
sýkýcý bir hayat
hep ayný yollarda yürüyoruz
dönme dolabýn gönüllü mahkumlarýyýz
|
|