• İzEdebiyat > Deneme > İstanbul |
41
|
|
|
|
Solumak, hem de İstanbul'u. Bir kaktüsün arkasındaki kum taneleri gibi sonsuz benim için. Her nefes alışımda hayat, her verişimde ise ölümü hissettiriyor bana. Herkes vapurun peşinde yarışan martılar gibi. Yarışıyorlar, yoruluyorlar ama farında degil... |
|
42
|
|
|
|
Silivri Belediyesi'nin kültür edebiyat etkinlikleri bünyesinde 2007 yılında yapmış olduğu ödüllü "Hayalimdeki Silivri" konulu kompozisyon yarışmasında birincilik elde etmiş olan yapıt. |
|
43
|
|
|
|
Yazarın ve ailesinin oldukça iyi korunan eşyalarını ve üst kata çalışma odasına girip, yazarın pijamalarını ve daktilosunu da görünce zamanda yolculuğa teslim oldum. |
|
44
|
|
|
|
Topal Hasan’ı duyan var mı dersem haksızlık olur, belki de hatırlayan var mı demek gerek. İstanbul’da doğan, yani denize doğan, denizle doğan, denizle büyüyen bilmez mi Topal Hasan’ı. Belki de bilmez. Anlatmak gerek. |
|
45
|
|
|
|
Türlü, türlü oyunların vardı senin. Tren raylarının üzerine bıraktığın çiviler o tonlarca ağırlık altında ezilirdi de bunlardan kargılar ve ok uçları yapardınız. Küçükyalı’dan bindiğiniz banliyö treninin vagonları arasında koşuşturur, içeride başkalarını rahatsız etmeği göze alarak köşe kapmaca oynardınız hani. Suadiye sinemalarının gündüz matinelerinde dönemin en güzel filmlerini izlerde, dönüşte anlatılanı merakla dinleyen diğerlerine ballandıra, ballandıra keyifle aktarırdınız çocukça yaşanan tüm o anları. |
|
46
|
|
|
|
Söyleyin ey Şehr-i İstanbullular, nerede yaşadığınızın farkında mısınız? Bir kez olsun yaptınız mı; cebinize sadece bir 10 TL koyup da şu Şehr-i İstanbulun tadına vardınız mı? Martısıyla oynaştınız, tarihiyle yüzleştiniz mi? Nereye gider bu serseriler diyerek yelkovaların ardı sıra dalıp gittiniz mi? Tek sıra halinde mendireğe dizilmiş kanatlarını açmış karabatakları izlediniz mi? Yanıtınız evet ise ne mutlu size, dünyanın en eşsiz kentinde yaşamanın ayrıcalığına varmışsınız.
Yanıtınız hayır mı? Ne bekliyorsunuz? Hatta beni dinlemiyorsanız Orhan Veli’ye kulak verin; o ki her noktasını ezbere bilir bu şehrin, bu denizin…
“Heey! Ne duruyorsun be, at kendini denize.” |
|
47
|
|
|
|
ne tuhaf içimi acıtan da acımı dindirecek olan da sensin ... |
|
48
|
|
49
|
|
|
|
"Izdırabının en güzel bestelere döküldüğü, sefaletin gönüllere dokunmadığı tek şehir-İstanbul. " |
|
50
|
|
|
|
Ürkek bakışların kenti, korkuların kuytu sokaklara sıkıştırıldığı ve kan kokan şehir, saçlarına düşen maviliği ver insanlara. Denizlerinin kokusu sarsın gökyüzünü beni sev, benleri sev İstanbul. Ben sana güneşle geldim. |
|
51
|
|
|
|
İstanbul yorgunu kendini İstanbul da yaşıyor: Kağittan gemiler akıyor boğazın inci mercan sularına, martılar sabahın çiğ tanelerini yakalıyor sanki çığlıklarında, alacasında sabah mahmuru bir düş, salacak sokaklarında. Aslında nasıl da yorgun insan konuşmalarına. Ah! İstanbul Ah! Baktığım Yerden Sorguluyor: Topkapı Sarayı, Düş Salıncağından Tarihimi. |
|
52
|
|
|
|
Şirin, kara kuru, kocaman güllü elbiseli, 4 yaşlarında bir kız çocuğu. Müdürünün yanına götürmek istediklerinde gitmeyeceğini ve iyi akşamlar demeyeceğini söyledi. Onlar gittikten sonra kızlarımı, gözümün önünden geçirdim. Çaycı kadının getirdiği çayları bırakmasından sonra, arkadaşım, yavaşça yaklaştı. Bu kadın, küçük kızın annesi değil dedi. Annesi geçen sene intihar etti. |
|
53
|
|
|
|
martıların gözlerinden dinledim
istanbulun boğazı yanmış
yıldızlar şahitlik etmiş güya suçlu benmişim
yemin olsun can gözlerimden süzülen bu şehre
ben yüreğimi içirmedim.. |
|
54
|
|
|
|
sen,
yuregi ellerinde sehir, gozleri kuf kokan, puslu sabahlarin sahibi;
mavi bir yurek ve icli bir sevda tasiyan sehir,
kaldir gozlerini yerden!
|
|
55
|
|
|
|
Bazı ışıkları sönen şehri uykuya , ölmüş duygularımı yeşili solan mezara yatırıyorum, hüzünler toplayarak yalnızlığıma ,dağılan karmakarışık hayatın bilinmez kollarının bırakıyorum kendimi
|
|
56
|
|
|
|
Bogazda ucan her martıda umutlarım gizli benim..Hepsine de fısıldadım umutlarımı...Parlayan bir ışık görürlerse onun benim umudum oldugunu söyledim onlara.. |
|
57
|
|
|
|
Hiçbir çağa özlem duymadan ve ayak uydurmadan, göğsüme yasladığım azgın deniz gibi, bir kuyruklu yıldız, bir kırık tekne, bir paranoya gibi, tiner çeken köprü altı çocukları gibi geldim sana. sürgün ve gemileri yakılmış bir mahkum olduğumu bilerek, son |
|
58
|
|
|
|
Şimdi sana geldiğim yolları kaplayan mevsimsiz rüzgarlar alabora ediyor yüreğimi ...
Şimdi susmak yetmiyor...
Aylak ve gezgin acılar büyüyor içimin gece rengi tufanında..
Aylak ve gezgin bir sevmek kanıyor yüreğimde....
|
|
59
|
|
|
|
iki ders arasında yazdım ben bunu.
kısa bir deneme yazısı... |
|
60
|
|