|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Deneme > İstanbul |
61
|
|
62
|
|
|
|
bilinç altının bile geride bıraktığı bulanık geçmişine sığınıp temize çekti kendini.
işte…
bu kadar basitti!
hayallerini pazarlar birkaç kadın’ı daha altına alabilirdi.
nasıl olsa daha gerçek aşk’a vakti vardı.
henüz erkendi. |
|
63
|
|
|
|
İstanbul' a bakan gözlerim İstanbul ' a hasret... |
|
64
|
|
65
|
|
|
|
Bir adanın öyküsü bu; topraksoylu bir halkın denizle kurabildiği ilişkiyi anlatan trajikomik bir öykü. Binlerce yıllık geçmişinin önemli bir kısmında deniziyle varolan, altı tarafı denizlerle çevrili, yaşlı, kocamış bir kentin… balıkları binlerce yıl dillere destan, kitaplara konu olan bir kentin, Şehr-i İstanbul’un yedi mil açığında sessizce cezasını çeken Yassıada’nın kısa öyküsü. |
|
66
|
|
|
|
Tüm camilerin tüm minareleri secdeye varıyordu sanki. Bütün suyu çekilmiş boğaz öylece bekliyordu beşik gibi sallanan köprünün üzerindeki otomobillerin üzerine düşmesine. Deniz kuşları çıldırmışlardı hani bir parça simit için yapmadıkları orospuluğu bırak |
|
67
|
|
|
|
Amansız bir özlem, bitip tükenmeyeceğine inandığın, yalnızlığa gebe bırakan hasret türküsü;
|
|
68
|
|
|
|
Bu şehr-i stanbul ki bi mislü behadır
Bir sengine yekpare acem mülkü fedadır
|
|
69
|
|
|
|
huzur bulacaksın ilk kez bu çılgın şehirde |
|
70
|
|
|
|
Her anını zorla da olsa dolu dolu yaşatır bu kent. Bu kentte sarı, siyah,
yeşil, mavi ve zıt renklerde gökkuşakları var. Her kesimden, her tecrübeden,
her serüvenden türler var. |
|
71
|
|
72
|
|
|
|
istanbulun bendeki yerini anlatmak istedim... |
|
73
|
|
|
|
H ergün farklı bir günün habercidir diyorlar, oysa habersizce geçiyor zaman, Dört mevsim yetmiyor anlatmaya hislerimizi ömür demi yaklaşırken.Bir başka baharın habercisini bekliyor..İnsan boş kalan ellere ,Sevgisiz gönüllere, yeni bir umut olmak için..! |
|
74
|
|
|
|
Dur mavi tren… Gitmeye gelmemiştim bu şehre… |
|
75
|
|
|
|
Bizim payımıza düşense, flu ,siyah beyaz bir hayat. O da bazen bir siyah bayaz fotoğrafta, bazen bir Yeşilçam filminde, hüzün harmanı olur. Merhum Erol Taş’ta gaddarlaşır, Sadri Alışık’ta Turist Ömer’dir. Hulus Kentmen’de Babadır vs. Bu fasıl kolay kolay bitmez uzar gider. Ve bana sorarsanız İstanbul, siyah beyaz fotoğraflarda daha masumdur, daha nahiftir, daha güzeldir…
|
|
76
|
|
|
|
Erguvanlar, gözlerinize renk ziyafeti çeker , aylardan nisandır. Zaten, eskiden beri İstanbul nisana, nisan İstanbul’a pek yakışır. Nisanla ve insanla bu denli özdeşleşen,kaynaşan bir başka şehir var mıdır dünyada bilemiyorum?.. Gerçi, İstanbul’a sonbahar da yakışır. Hüznün rengi İstanbul olur yüreklerde o zaman. Yağmur toprağa biraz eğri düşer; nemli sarı yapraklar hüzün deşer yüreklerde . Sanki,buruk bir tebessümdür an, o mevsimde İstanbul’da. Ve şarkılar ayrılık üstünedir. “Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak./Gel görüp açılsınlar devşirip göğsüne tak./Öyle yalnız ki gönlüm aylardır seni özler./Geleceksin ,döneceksin diyerek her an yolunu gözler...” |
|
77
|
|
|
|
istanbuldan kalan bir küçük sessizlik şimdi |
|
78
|
|
|
|
İstanbulun aklıma takılan birkaç sorununu dile getirdim. Daha niceleri vardır. |
|
79
|
|
|
|
Bir ney sesi duyduğumuz zaman, gözlerimizi şöyle bir kapatsak. Muhayyilemizde ne güzellikler canlanır. Dilimize ne mısraı bercesteler düşer. Sıraya girer Mevlanalar, Yunuslar, Fuzulîler, Bâkiler, Nedimler…
|
|
80
|
|
|
|
Boş gözlerle dünyaya bakmak moda olmuş, kıvranmışız alabildiğine, sesimizi duyana ne mutlu...!! |
|
|
|