Cinnet Eşiğinde Beklemeler
(sedef) 26 Temmuz 2006 |
Beklenmedik |
| |
Cinnet eşiğinde beklemeler…
Günün ilk saatlerinde başlayıp, gitgide daha rahatsız edici bir hal alan, içinde ki garip duyguyu savabilmek için, saatlerdir ayakta evin içinde koşturup, duruyordu.. |
|
Cinnet Eşiğinde Beklemeler
(sedef) 26 Temmuz 2006 |
Beklenmedik |
| |
…yerlere dağılmış eski dergiler arasında, bağdaş kurup oturduğum yerde elimde tutuğum eski bir defter sayfasına yazılmış bu sözleri okuyorum. Bir şeyler canlanıyor gözlerimde, anıların baladında gidip gelmeler, karşımda eski bir sandık, kapağı açık içindekiler dağılmış sağa sola, oda karmakarışık. Bir bahar temizliğinde bulunan eski sırları tutuyorum elimde. Kalbim yine hızla çarpıyor, nefes nefese kalıyorum.
|
|
Guguklu Saatin Çaldığı Gün
(sedef) 26 Temmuz 2006 |
Anı |
| |
Çok uzun yıllar geçiyor gözlerimden, Burgaz Ada da kollarımdan tutup bir çukurun üstünden hızla sallıyor babam, Kalpazan Kayadaymış bu çukur, ben hiç korkmuyorum, çünkü babam tutuyor, o beni düşürmez. Bana kediler getiriyor, birinin adı “Cingöz”, diğerinin de “Duman”. |
|
Guguklu Saatin Çaldığı Gün
(sedef) 22 Temmuz 2006 |
Anı |
| |
Büyük bir evin içinden çıkan zincirlerin ucunda sallanan kozalakları, kırmızı çatısı ve kırmızı penceresi olan kahverengi o koskocaman güzel eve hayran, hayran bakıyorum. çok yüksekte. Ayak parmaklarımın ucunda yükseliyorum ve işte, o hiç unutamayacağım an; küçücük bir kuş çıkıyor, "guguk,guguk" diye öterken, geri. geri gidiyorum şaşkınlıkla, arkaya, bir boşluğa düşer gibi oluyorum ve yaşam başlıyor............... |
|
|
Mazeret
Kalabalığın içinden sıyrılıp, dönüp arkamı gitmem gerekirdi belki; söyleyeceklerini içinde tutup, sonsuza kadar susanlar gibi. Durup arkama baktım .Öyle güzel şeyler söylendi ki, vicdan muhakemeleri yapıldı, tüm terk edilenler ve terk edenlerin öykülerinde. "Benim bütün bunlara katacak neyim olabilir ki?" dedim. Arkamda kırk beş yıllık bir yaşam öyküsü ve önümde sonsuz bir umuttan başka neyim vardı? "Tıpkı çoğu gibi kendine acımaktan başka bir şey yapmayan kadını kim dinler ki ?" dedim kendi kendime.
Dünyayı saran uğultulu bir kalabalığın ortasında durup, çekinerek, parmağımı kaldırıp "Bir dakika, bir şey söyleyebilir miyim, müsaade eder misiniz?" der gibiyim.
Zaten bir zaman diliminin sonuna yaklaşan bu dünyada, süren savaşların ve olabilecek felaket senaryolarının arasında yaşayıp giderken, hayatımız değişirken tıpkı mevsimler gibi. Devletler var olmak adına halklarını bölük, bölük işsizliğe, açlığa, yoksulluğa itiyorken; insanlar geleceklerini düşünürken kara, kara, inançlarını kaybetmiş bir medeniyet salyalar akıtarak, "Dünyayı istiyorum, dünya benim olmalı.." diye saldırırken çaresiz halkların üzerine ve laboratuarlarda oturup bazıları "Daha mükemmel nasıl yok edilebilir dünya" diye çalışmalar yapıp, yeni silahlar icat ederken, aileler çocuklarını tek başına bilgisayarların önüne oturtup umursamazken, artık telefonsuz söyleyecek sözümüzün kalmadığı bir zamanda hepimizin, "Benim söyleyeceklerimin, geçmişte yitip giden anılarımın ,şiirlerimin ne önemi var ?" diye düşündüm.
Yine de bir umut doğdu içime. Ben de yazdığım şu şiiri söyleyeyim dedim. Belki yanlış (bence) bir yöne giden birisi duyar da geri döner ve tutar çocuğunun elinden. Zaten bitip gidecek zamanın içinden korkusuzca geçerler birlikte. Yaşadıkları anılar mutluluk olur ve mutluluk bırakırlar geridekilere......
Yanağını pencere camına dayamış
Çocuğun nefesindeki buğuydu
ayrılık
nefes nefese bekleyiş
köşeden çıkıp geliverecekmiş gibi
hayaller
Bütün oyunlar biter
yerde hayal kırıkları
oda darmadağınık
bir omuz silkip her şey'e
çekip gitmektir
ayrılık.
2006-sedef
|
|