bazen bir gülüş oldum dudaklarımda. bazen bardaktan boşalırcasına yağmur oldum gözlerimde. sustum, haykırdım, delirdim ve sakinleştim. ne kimseyi anlayabildim ne de kimseye kendimi anlatabildim. üşüdüm, korktum, rezil oldum. bir kendim oldum bir başkası. aslında sadece insandım. peki neden aslanların parçaladığı bir antilop gibi çırpındım? neden bir yaprak gibi küçük bir esintiyle sarsıldım? sadece bir insandım; ama tüm baltalar, kürekler, kazmalar üzerimden geçti. insan olmanın ağırlığı üzerime çöktü, tüm ölülerin kanlı örtüleri dünyamı cenaze evine çevirdi. dünya beyaz örtülerle kapatılmış mobilyalarını cilalanmış yalanlarla bana verdi. ölüp gidenler bana can çekişlerini, yaşayanlar bana gözyaşlarını bıraktı. bazen toprak koktum, bazen mezar. bir çiçek gibi açtığım zamanlarda bile yapraklarım kuruyup düştü bedenimden. ben bu dünyada hem ölümü yaşadım hem de nefes almayı... en güzel meyvelerimi ya kuşlar kaptı ya tilkiler. kupkuru bir ağaç gibi kaldım ortada. sadece bir insandım; ama sudan umudunu kesen ağaç gibi kurudum. bir çakmak taşı gibi olduysa da yüreğim, kalbimi kalbine sürteceğim kimseyi bulamadım. bir dingin yağmur oldum; bir sağanak halinde yağmur. bastığım yerleri çaresizliğimin gözyaşlarıyla sel sularına kaptırdım. bir fanusun içinde okyanus özlemiyle yanıp tutuşan bir balık gibi çırpındım. bir insandım ama insan olarak bırakılmadım. gözlerimin çukurlarında karanlık bir kuyu kurdum. bir bozuk parayla kandırıldım. sadakalarla yaşamaya çalıştım. ay ışığının göz bebeklerine vuruşları bakışlarımı acıttı. kan gördüm, ölüm gördüm yine de yaşamak güzel göründü bana. çünkü her ölünün sıkılmış elinde kurumamış karanfiller vardı. o karanfilleri ölünün avuçlarından alırken ellerim tutuştu. ölüm yangınından ölünün yaşam için çarpan yüreğini kaçırdım. ben hayatı ölülerin mirası saydım. o mirasa hep saygı duydum.