"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
Sevgili Bridget, Artık suya dikiş atan bir aklın sessiz pelerinini kaldırma vakti! Yağmur caddeleri ıslattı Pencereyi açtığımda toprak kokusunu içime çekecektim Islak yolların orgazma dönüşmüş terini solutuyor tanrı onun yerine Camın arkasında kahve fincanını dudaklarıma dayamış araba ışıklarını izliyorum. Caddenin köşesindeki kafenin loş ışıkları altında bir kadın araba bekliyor. Camın arkasında dudaklarıma acı kahveyi gezdiriyorum. Ne kadar mat! Bugünlerde, tükettiğim kalp atışlarını garip bir sakinliğe bıraktım. Bridget! Her şeyi bu tuhaf boşluğa atıyorum. Sıkıldığımı düşünüyorsan yanılıyorsun. Daha fazla, başkalarının çizgili dünyalarına giremem. O tek bölümlük sahnelerde daha fazla oynayamam sanırım. Birer oyuncu değil miydik? Neydik? Artık onların, benim dünyamda nefes aldıklarını görmem gerek! Ruhlarını çıkarıp dolabıma asabilirler. Kahvemde boğulabilir ya da benim yıldızlarıma asılabilirler. Kendi yalnızlıklarını fark edip, benim yorganımda huzur bulabilirler. Ne kadar anlamlı ya da anlamsız, Ne kadar bencil ya da teslimiyetçi Bilmiyorum. ‘DOĞRU YANIT: BİLMİYORUM’ yazılı şeyler yapıştırmışken buzdolabının kapağına, iç çekişli bir not daha ekleyebilirim: ‘KEŞKE BİLMESEYDİM!’ 2. Sen geçerken o gün ortası rüyalarımdan; Balkondan görüp hayallere daldığım o ağaç düşümdeki heybetini kaybetti. Çünkü burada ağaçlar o kadar sık ki; ona orman adını vermek inan yetmiyor dilime. Kafamı her çevirişimde o kadar o kadar hızlı bir sekansta hareket ediyorlar ki; bir anda kaybolup bir anda ortaya çıkmaları neredeyse beni kendimden bile şüpheye düşürecek. Şehrin o zarif dokusu, elimin bir şıkıyla yok olacakmış gibi. ‘ŞIIIK!!!’ 3. Büyük bir tünelden geçtim. Aitlik hissi için ne kadar süre geçmeli acaba? ‘Ludwig’ de ne acaba? Bu dilin içinde kaybolurken, koltuğumda oturup zamanın boyutlu boyunduruğunu düşünmek de ne demek? Neyse ki; herkesin bir hayaleti var. 4. Bankta dinlenen yaşlı teyzenin yanına oturdum. Bir kilise önü şarkıcısı, bilmediğim bir dilden şarkılar söylemekteydi o vakit. Gitarıyla ağlamaktan yorulmuş olmayla, coşkulu bir Hıristiyan olmak arasında ne kadar düğümlü anılar varsa çözmeliydi. Hem karşıdaki mağazanın vitrininde ağaç dallarına asılmış kahve fincanları vardı. ‘Çünkü bir tek benim saatim doğru, Selin.’ 5. Rüzgarın otları okşayarak dolaşıp, köprülerdeki heykellerde beden bulmasıydı yamalı yollar. Saat kulesinin ardındaki ayın aydınlattığı gizemli çehre yok oluyordu bu saatlerde. Mor perdeli camdan el sallayan küçük kızlar doğanın en canlı halini yansıtıyordu ya da. Her şey alabildiğince gitmekte saklıydı sanırım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © özge simsek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |