..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Özcan Nevres




18 Eylül 2001
Çoban Kızın Aşkı  
Özcan Nevres
Kız var gücüyle kaçmasını sürdürüyordu


:BECD:
     Emine henüz onaltı yaşlarında, sıradan bir kızdı. Üst baş perişanlığından başka ilgi çekecek hiçbir özelliği yoktu. Çoban bir babanın çoban kızıydı. Her gün sabahın erken saatlerinde küçük sürüsünü alır, akşamın geç saatlerine kadar, ova yollarının kenarlarındaki hendeklerde, boş bırakılmış tarlalarda otlatırdı koyunlarını. Koyunlar uysal ve ağır kanlı hayvanlar olduklarından, keçi sürülerinden daha kolay güdülürlerdi. Bu nedenle gün boyu yaz aylarında, ağaç gölgelerinde, kış aylarında da kuytu yerlere girer, iğiyle durmadan iplik bükerdi. Koyunlar ekili alanlara girmesin diye gözünü sürüsünden hiç ayırmazdı.
     Hendekleri aşarken bazen göğsüne bir ağacın dalı değer, içinde anlam veremediği bir takım duygular filizlenirdi. Dalı yeni yetme bir delikanlının eliymiş gibi algılar, tüm vücudunu tatlı bir ürperti kaplardı. Ayaklarına takılırdı gözleri, topuklarında hendekler gibi açılmış çatlaklar, topuklarındaki ve bileklerindeki kirlerden kendisi bile iğrenirdi. İçini derin bir sızı ve umutsuzluk kaplardı.
     Neylesinler benim gibi kirli, koyun kokulu yabaniyi, şehirlerde, köylerde mis kokulu ap ak, iyi giyimli kızlar varken, kim bakar benim gibi yabaniye. Yine de hayallere dalmaktan alıkoyamazdı kendini. Ah şu koyunlarımız her yıl ikişer koyun yavrulasalar, ne de tez büyürdü sürümüz. O zaman bu yaşadığımız çardak hayatından kurtulur, bizim de banyolu sıcacık bir evimiz olurdu diye geçirirdi içinden. Gözleri dolu dolu olurdu. Olumsuz düşüncelerden kurtulabilmek için iğini parmaklarının tüm gücüyle çevirir, hırsını yün topağından çıkarırdı.
     Sabahın ilk ışıklarıyla sürüsünü sürdü ovaya. Yol kenarındaki ekmek fırınından çıkan bıyıkları yeni terlemiş bir delikanlıyla göz göze geldiler. Şimdiye kadar hiçbir erkek böylesine bakmamıştı kendisine. Tüm bedeninin elektrik akımına kapılmış gibi titrediğini hissetti. Utanarak başını önüne eğdi. Adımlarını sıklaştırarak delikanlının bakışlarından kurtulmaya çalıştı.
     Neden bu delikanlı bana böylesine çok dikkatli baktı. Neydi onun gözlerindeki güç ki kendisini tepeden tırnağa böylesine ürpertmişti. Elbisesine sıvanmış unlardan o fırında çalıştığı belliydi. Kimdi? Kimin nesiydi. Oldukça yakışıklı bir genç, benim gibi kirli, pasaklı bir çoban kızından ne ister ki. Beni beğenmiş mi ola diye düşündü. Yok canım, ben kim o kim. Ne edecek benim gibi kirli pasaklı bir çoban kızı. Delikanlıyı söküp atmak istedi düşüncelerinden. Delikanlının yüzü, sanki beynine kazınmıştı. Bir türlü söküp atamadı düşüncelerinden. Yeni terlemiş bıyıkları, gür siyah saçları ve kaşları, gözlerine çivilenen o kara gözleri, bir türlü gitmiyordu gözlerinin önünden. Akşama kadar hep o delikanlıyı aklından çıkaramadı. Akşam dönüşü, umutla baktı fırına. Ama aradığı orada yoktu.
     Ertesi gün yine karşılaştı aynı delikanlıyla. Sanki kendisini görebilmek için özellikle dışarı çıkmıştı. Dikkatle baktı delikanlıya, o güzel yüzü sanki, gözlerine kazımak istemişti. Her baktığı yerde onu görmek istiyordu. Hızla uzaklaşırken, aşık mı oluyorum acaba diye geçirdi içinden. Ne vardı bu delikanlıda tüm duygularını alt üst eden. Hadi be sende, iki çıplak bir hamamda yakışır, iş mi benim kafama takılanlar. O çıplak, ben çıplak. Üstelik ikimizde çocuk denilecek yaştayız. Gel vaz geç sen bu sevdadan dedi kendi kendine. Akşam dönüşü, kendisini çok zorladı, fırına bakmamak için. Yine de gözlerini ayıramadı fırından. O yine yoktu.
     Sabah sürüyü fırının önünden geçiriken omuzuna astığı örgü torbasını düşürdü omuzundan. Kasten yapmıştı bunu. Amacı onu biraz daha çok görebilmekti. O sırada elektrikçi Nevzat fırının önünde ekmek alıyordu. Çoban kızın gözleri torbadan ziyade, fırının önünde dikilen delikanlının üstündeydi. Bu durum Elektrikçi Nevzat’ın gözünden kaçmadı. Nevzat elektrik işleri yapan bir firmada çalışıyordu. Firmanın hem elektrikçisi, hem de arıza kamyonetinin sürücüsüydü.Fırından aldığı ekmekleri kamyonetine koyduktan sonra evine gitti. Çoban kızı kafasına takılmıştı. Kahvaltı süresince hep onu düşündü. Ne vardı o kızda kendisini böyle cezbeden. Güzellik yok, üst baş perişan, pisliğin diz boyu olduğu garip bir çoban. Ne istiyordu bu zavallıdan.
     Son lokma ağzında iken çıktı sokağa. Kamyonete binip kızın koyunlarını otlattığı ova yollarını sürdü kamyoneti. Bir süre sonra kızın sürüsünü gördü. Kamyoneti durdurup indi. Etrafa bakındı kız ortalıkta yoktu.
     Hatçe Hatçe diye ünledi. Hatice yakınlarda koyunların zarar vereceği ekili alan olmadığı için, koyu gölgeli bir çalılığın içine girip oturmuş, bir taraftan yününü eğirirken, bir taraftan o fırındaki göz göze geldiği delikanlıyı düşünüyordu. Tatlı hayallerle kendinden geçmişti sanki. Birinin kendisine seslendiğini duyuunca irkildi.
Kim beni arar bu bomboş ovada. Koyunlarım zarar mı yaptı acaba diye düşünerek fırlayıp ı çalıların içerisinden çıkt. Az ilerde kendisine seslenenin elektrıkçi Nevzat ağabeyinin olduğunu gördüğünde rahatladı.
Ne diye beni ünlüyon be Nevzat abi,bi şey mi diyecen bana.
Gel kız buraya, ne zamandan beri seni arıyorum ben.
Hayrola be abi bişey mi diyecen bana
Bir şey değil çok şey söyleyeceğim sana.
He geldim işte, de bakalım ne diyecen bana. Nevzat bir baba şevkatiyle tutarmış gibi tuttu kızı kolundan
Gel bakalım hele bir oturalım şuraya. Yakınlarındaki bir palamut ağacının gölgesine doğru ilerlediler. Ağacın gölgesine çöküp oturdular. Nevzat kızın yüzüne dikkatle baktı. Söyleyeceklerine nasıl bir tepki göstereceğini merak ediyordu.
Ne bakıyorsun kız o fırında çalışan oğlana öyle, aşık mı oldun yoksa? Hatice yüzünün güneşten yanıp köseleye dönmüş derisine rağmen kıpkırmızı kesildi. Çok heyecanlandı. Kalbi duracak gibiydi. Sesi titreyerek
Nerden çıkardın bunu be Nevzat abi diyebildi güçlükle
Hadi hadi inkar etme, o delikanlıya nasıl baktığını ben görmedim mi sanki. Ben buraya sana iyilik yapmaya geldim. Aranıza girip seni onunla evlendirmek istiyorum. Malum, iki genci birleştirmek, onların bir yuva kurmalarını sağlamak hacı olmaktan bile sevaptır derler. Ne dersin aranıza girip sizi birleştireyim mi.
Sen öyle istiyonsa öyle olsun be abi dedi utanarak.
Söz be kız sana. Bak seni nasıl o delikanlıyla evlendireceğm.
               ****
Günlerce kafasında planlar kurdu. Ne yapmalıydı da bu kıza sahip olmalıydı. Bir mektup yazdı delikanlının ağzından.
Güzel kız seni ilk gördüğüm günden beri sana deliler gibi aşığım. Ben de senin gibi toyum. Bir türlü yanına gelip seninle konuşmaya, aşkımı sana söylemeye bir türlü cesaret edemiyorum. Allahtan bizim elektrikçi Nevzat ağabeyimiz var. O bize babalık yapıp bizi everecek. Nevzat ağabey bana senin de bana ilgi duyduğunu söyleyince sevinçten deli gibi oldum. İnşallah Nevzat ağabeyimizin sayesinde bir yuva kurar ve ömür boyu beraber ve mutlu oluruz. Seni delicesine seven fırıncı Mehmet Dağgezen. İsmin altına uygun bir imza atıp tekrar kamyonetini bağ yollarına sürdü. Kızı bulduğunda
Hadi bakalım Hatçe kız muradın olacak. Bak yavuklundan mektup getirdim sana. Kız heyacanla kaptı mektubu elinden. Şöyle böyle okuma biliyordu. Kekeleyerek okumaya çalıştı. Beceremeyınce mektubu koynuna koydu.
Ver elini öpeyim be abi. Allah senden rezı olsun. İnşallah tamama erer bu iş
Sen hiç meraklanma kız senin Nevzat ağabeyin varken, senin sırtın hiçbir zaman yere gelmez. Hele o gün gelsin, gör bak düğününüzde delikli kalburla su bile taşıyacağım size.
Çok sağol abi. Gözlerinden akan sevinç gözyaşlarını gizlemek için koyunlara doğru koşarak uzaklaştı.
               ***
Nevzat hamurcu Mehmet’in işini ne zaman bitirdiğini biliyordu. İş bitimi sırasında fırına doğru yürümeye başladı. Ağır ağır ilerleyerek, Mehmet’in çıkmasını bekledi. Çıktığını görünce hemen yanına gitti.
Merhaba Mehmet, hamur hazırlama bitti mi
Bitti be abi
Hadi gel seninle şu kahvehaneye gidip oturalım. Sana anlatacaklarım var.
Gidelim abi. Gidip kahvenin bahçesindeki bir masaya oturdular. Kahveci
Ne içersiniz diye sorduğunda Elektrikçi Nevzat
İki kola getir dedi. Kolalarını içerlerken hemen konuya girdi.
Mehmet şu çoban kız var ya bildiğim kadarıyla sana deliler gibi aşık. Sen de az bakmıyorsun ona. Yoksa sende mi aşıksın ona.
Yok be abi, aşk kim, evlilik kim, biz kim. Kolay mı bu zamanda evlenmek. Hangi parayla eşya alacaksın, düğün yapacaksın.
Kolay be Mehmet. Kaçırırsın kızı, kıyarsın nikahı, yavaş yavaş eşya da alınır düğün de yapılır. Kaçmış kıza takı gerekmez, masraf gerekmez. Sen iyi düşün. Aklın yatarsa söyle ağabeyine. Ben senin ağabeyin sayılırım. Her şeyi. hallederiz
               ***
Birkaç gün sonra kızın ağzından yazdığı bir mektubu verdi Mehmet’e .Seni ilk gördüğümden beri aklım başımdan gitti. Her gece seni düşünmekten gözlerime uyku girmiyor. Benim malda, mülkte, eşyada gözüm yok. Benim gözümde yalnız sen varsın diyordu mektupta. Aldığı mektuptan cesaret alan mehmet kıza daha çok bakıyordu. Nevzat ağabeyleri uyarmıştı onları.
Sakın biribirinizle konuşmaya kalkışmayın. Burası ufak yer, başınız derde girer demişti. Bu yüzden mektuplaşarak idare ediyorlardı vaziyeti. Nevzat Mehmet’ten aldığı mektupları kendi yazdığı mektuplarla değiştirerek veriyordu çoban kızına. Çoban kız yazmayı beceremediğinden kızın mektuplarını Nevzat yazıyordu.
               ***
Mehmet’in her ay üç gün izini vardı. O üç günlük izini dört saat uzaklıktaki köyünde geçiriyordu. İzin günleri gelmişti. İzinini geçirmek için köyüne gitmesini fırsat bilen Nevzat Mehmet’in ağzından hemen bir mektup yazdı yine. Mektupta
Bu gece seni kaçırıp köyüme götüreceğim. Seni beklediğim yere Nevzat ağabeyimiz getirecek. Sonra da onun kamyonetiyle köyümüze gideceğiz. Çok çok öpücükler sana diyordu mektupta. Mektubu götürüp kıza verdi. Garip çoban zor etti akşamı. Koyunları götürüp ağıla kapattıktan sonra yemeğini yedi. Yatmaya gidiyorum diyerek çardağa girdi. Değer verdiği birkaç elişi eşyasını alıp bohçaladı. Gizlice çardaktan çıkıp, Nevzat ağabeyinin bekleyeceğim dediği yere gitti. Nevzat onu alıp kendi evine getirdi. Hanımına
Bak karıcığım, ben Hatice kızımızın çöp çatanlığını yapıyorum. Onu bu gece saat birde Mehmet’le buluşturup Mehmet’in köyüne götüreceğim onları.Karısı
Hadi hayırlı olsun dedi
Tabi hayırlı olacak dedi Nevzat. Hadi koy çayları da içelim. Kadın gidip çay hazırladı. Çaylarını yudumlarlarken uzun uzun sohbet ettiler. Vakit gece yarısını geçtiğinde Nevzat kalktı
Hadi bakalım Hatça kız yolcu yolunda gerek, bekletmeyelim damadımızı. Gidip kamyonete bindiler. Kamyonet ova yolunda ki ağaçlar arasında kayboldu. Ovanın dağ yamacına yakın yerine doğru ilerlediler. Çalılıkların ve ağaçların en yoğun olduğu bir yerde kamyoneti durdurdu. Hadi bakalım in dedi Hatice’ye. Hatice hiç şüphelenmeden atladı aşağıya. Ovada kurbağa sesinden başka çıt bile yoktu. Mehmet’ini aradı karanlık içerisinde. Görünürde kimse yoktu. Nevzat kızın yanına geldi. Belindeki tornavidayı çekip kızın karnına dayadı.
Yat aşağı. Kız duyduklarına inanamıyordu. Ağlamaya başladı
Ne diyorsun sen Nevzat abi, ben senin kızın değil miydim.
Hadi yat diyorum sana, senin tadına bakmadan o aptala teslim edeceğimi mi sandın. Yat yoksa deşerim karnını. Tornavidanın sivriltilmiş ucu tenine girmişti. Acıyla kıvrandı.
Yapma ne olursun. Beni kirletirsen ne geçecek eline. Ne olur acı bana bırak evime gideyim. Sen hep benim abim ol. Tornavida biraz daha girdi teninden içeri. Acısı dayanılacak gibi değildi. Acıyla büküldüğünde Nevzat hızla itti kızı. Yere düşen kızın üzerine abandı. Kızın şalvarını yırtarak çıkardı. Şalvarın altında külot yoktu. Yüklendi kızın üzerine. Kız var gücüyle direniyordu. Tornavidanın sapıyla kızın başına vurmaya başladı. Kızın yediği darbelerden direnecek gücü kalmamıştı.
Nevzat kızdan istediğini almıştı. Kızlık zarının yırtılması tornavida ucunun girdiği yerlerdeki ve başına yediği darbelerin neden olduğu ağrıların yanında çok hafif kalmıştı. Zaten o anda yarı baygın haldeydi. Çektiği acılar nedeniyle yumduğu gözlerini açtığında ağabey zannettiği alçağın yanında yattığını farketti. Belki uyur kalır diye düşündü. Ses çıkarmadan beklemeye başladı. Kendini toparlar gibi olduğunda yerinden fırlayıp kaçmaya başladı. Nevzat keyifle tüttürdüğü sıgarasını atıp ayağa kalkarak kızın arkasından koşmaya başladı.
Dur kaçma, kaçarsan öldürürüm diye bağırıyordu kızın ardından. Kıza iyice yaklaştığında bir daha uyardı kızı dur kaçma diye. Kız var gücüyle kaçmasını sürdürüyordu. Yerde kocaman bir taşın parladığını gördü Nevzat. Yerden aldığı taşı hızla fırlattı kızın kafasına. Tok bir ses cıktı kızın kafasından. Kapaklanıp yere düştü. Kızın yanına gitti. Yüzüstü çevirdi kızı. Yükselen ayın ışığı etkili olmaya başlamıştı. Ay ışığında kızın ağzından, burnundan ve taşın patlattığı yerden kan fışkırdığını gördü. Kızın hiç kıpırdamadığını farkettiğinde eğilip göğsüne dayadı kulağını. Kızın kalbi durmuştu. Az ilerideki çalılık ilişti gözüne. Sürükleyerek götürüp çalıların içine attı cesedi. Kamyonetini bıraktığı yere gitti. Cesedi bulanları şaşırtmak için ova yollarında epeyce dolaştıktan sonra evine gitti. Her tarafına kan bulaşmıştı. Hemen soyunup banyoya girerken karısına
Hadi kalk ta şu benim elbiseleri yıka.
Bu saatte elbise mi yıkanır, nerden çıkardın şimdi bu elbise yıkamayı. Başka elbsen mi yok. Sabah birini giyer gidersin.
Sana kalk elbiselerimi yıka dedim, gelirsem yanına fena ederim seni. Kadın korku ve merak içerisinde kalkıp kocasının yanına gitti. Kocasını kanlar içinde görünce sordu.
Ne bu kanlar böyle, kavga mı ettiniz?
Kavga etsek iyi, o çoban kızı öldürdüm.
Peki ne olacak şimdi.
Olacak bir şey yok. Herkes o fırında çalışan salaktan şüphelenecek. Jandarmadan birkaç tokat, birkaç ta palaska yedimi, suçu alır üzerine. Sakın bu olanlardan kimseye söz etmeyesin, gebertirim seni. Kadın korkuyla titredi
Hiç söyler miyim, deli miyim ben söyleyecek. Nevzat banyoya girip yıkanırken kadın su koydu ocağa. Kocasının kanlı elbiselerini yıkayıp avludaki çamaşır tellerine asıp yattı. Korkuyla büzüldü yatağa. Az sonra kocası gelip yattı yanına. Hemen sırtını döndü kocasına. Sabaha kadar gözlerini yummadan kaldı yatakta. Sabah her zamanki gibi erkenden kalktılar. Kahvaltıdan sonra Kocası hiçbir şey olmamış gibi evinden çıkıp kamyonetini çalıştırıp iş yerine gitti.
               ***
Beş çocuk sığırlarını ovanın bitimindeki yamaca otlatmaya götürüyorlardı. Ellerindeki sapanlarla da kuş avlamaya çalışıyorlardı. Çalının tepesinde bir serçe kuşu vardı. Sapanını doğrulttu biri. Taşı fılattı. Kuş korkuyla uçup az ilerdeki bir çalılığın içine girdi. Kuşun yaralandığını sanan çocuklar, kuşun girdiği çalılığa koştular. Çalılığa daldıklarında korkuyla kaçtılar çalıların içinden. Çalıların içinde bir kadın cesedi vardı. Korkuyla köye doğru koşmaya başladılar. Çocuklardan biri koruma bekçisinin oğluydu. Hemen babasının yanına koştu. Uzaktan avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.
Baba, baba, Durmuş ağanın koca tarlasının hendeğindeki çalılıkların içinde bir kadın cesedi var. Kadını öldürmüşler baba
Ne cesedi oğlum, sabah sabah rüya mı görüyorsunuz.
Ne rüyası baba, vallahi, billahi orada Durmuş ağanın koca tarlasının hendeğinde çalıların arasında yatıyor kadının ölüsü.
Düş ulan kerata önüme. Hayvanları da bıraktınız orada, elalemin tarlasında zarar yapacaklar. Baba oğul ve diğer çocklar koşarak cesedi gördükleri yere gittiler. Bekçi çalılıkların içine girip cesedi inceledi. Çocuklara
Hadi siz hayvanları otlağa götürün ben gidip muhtara haber vereyim dedi.Hızlı adımlarla köye döndü. Muhtarın yanına gidip cinayeti haber verdi muhtara.
Kimmiş, tanıyabildinmi öldürüleni diye sordu muhtar
Ben bizim şu yukarıdaki çardakta yaşayan koyuncunun çoban kızına benzettim ama, kesin bir şey söyleyemem. Tanınacak bir hal kalmamış ki kızda, her tarafı kana bulanmış.
Tamam dedi muhtar. Jandarmayı aradı. Az sonra jandarmalar geldiğinde bekçiyi yanlarına aldılar. Cip hızla ilerledi bağ yollarının arasında. Cesedin bulunduğu yere iyice yaklaşıldığında
Aha şurada, şu çalıların dibinde yatıyor dedi jandarmalara. Cipi durdurup indiler aşağıya. Cesedi çalıların içinden çekip aldılar. Komutan
Gel iyice bak şuna, belki tanıdığın biridin dedi bekçiye. Bekçi eğilip dikkatle inceledi genç kızın cesedini.
Tanıdım komutanım dedi. Bu bizim köyün üst tarafındaki çardakta yaşayan koyun sürüsü sahibi Hüseyin’in kızı Hatçe. Komutan jandarmalara
Etrafı iyice araştırın, delil olacak ne bulursanız toplayın. Bu kız belli ki birilerinden kaçarken öldürülmüş. Kan izlerini iyi takip edin. Bakın kanlara. Kız burada öldürüldükten sonra çalılığın içine taşınılmış. Hemen burayla sınırlı tutmayın aramayı. İleri geri her tarafı iyice araştırın. Yamaca doğru ilerleyen jandarmalar, beşyüz metre kadar ileride kızın yırtık şalvarını buldular. Şalvarın yakınında çokça sıgara izmaritleri vardı. Komutan izmaritleri inceledi.
Bu sıgaraları içen, sıgarayı dudakları arasında tutmayan biri. Bakın diş izlerine. Sıgarasını dişleri arasında tutan birini tanıyor musunuz diye sordu. Jandarma erlerinden biri
Biri var ama o çok efendi bir insan, onun böyle bir cinayet işleyeceğini sanmıyorum.
Kim o
Çarşıda kocaman bir elektrikçi dükkanı var ya, o dükkanın kamyonetinde çalışan elektrikçi Nevzat. Komutan iki jandarmayı nöbetçi bırakıp karakola döndüler. Jandarmanın birini ambulans çağırması için görevlendirdi. Buraya dönmene gerek yok, gider alıp gelirsiniz kızın cesedini
Emredersiniz diyerek uzaklaştı jandarma. Komutan,
Recep çavuşu çağırın diye emretti görevli ere. Hemen geldi Recep çavuş
Buyurun komutanım dedi
Elektrikçi Nevzat’ı bulup getirin bana.
Başüstüne komutanım deyip koşar adımlarla çıktı komutanının odasından. Yanına aldığı iki erle Nevzat'ın’iş yerine gitti. Nevzat çay bardağını bıraktı masanın üzerine, ayağa kalkarak buyur etti çavuşu.
Oturacak vaktim yok, komutanım çok acele seni istiyor, kalk hemen gidelim.
Bu kadar acele mi be komutanım, bari çayımı bitirseydim.
Çayını sonra içersin. Komutan çok sinirli, belli ki bir şeye çok kızmış.
Elektrikleriniz arıza mı yaptı yine,
Bana hiçbir şey sorma. Sen ne biliyorsan ben de o kadarını biliyorum.
Siz gidin ben kamyonetimle geleyim. Belki bir arıza vardır. Bildiğin gibi gerekli olanların hepsi kamyonette.
Bırak kamyoneti atla cipe, kaç defa söyleyeceğim sana, komutanım acele istiyor seni. Az sonra karakola ulaştılar. Komutanın odasdına girdiğinde komutan sert bir sesle sordu,
O zavallı çoban kızı niye öldürdün?
Kim kim öldürmüş çoban kızı dedi komutana. Oldukça şaşırmış bir hali vardı.
Hangi kızı komutanım
Hangi kızı olacak, senin oturduğun köydeki, koyun güden çoban kızı
Ben o kızı niye öldüreyim komutanım, benim o kızla ne alış verişim olur ki.
Peki sen öldürmediysen kim öldürdü.
Vallahi bilmem komutanım. Yalnız bir ara o kızın köyümüzün fırınında çalışan Mehmet adındaki işçiyle anlaştıklarını duymuştum. O öldürmesin zavallı kızcağızı? Komutan Nevzat’ın sğuk kanlılığı karşısında şaşırıp kalmıştı.
Doğru mu bu adamın dedikleri acaba diye düşündü. Bir sıgara ver bakayım, kafam iyice karıştı. Tüttürürsek belki toparlanırım. Nevzat cebinden çıkardığı Maltepe paketini uzattı
Buyur komutanım
Ne o yahu sen Samsun sıgarası içmiyor muydun.
Ohooo o eskidendi komutanım. Çok öksürtüyordu beni. Maltepeye döndüm, aylardır hep Maltepe içiyorum. Ya dedi komutan. Derin bir düşünceye daldı. Elektrikçi Nevzat uzun süre bekledi komutan ne diyecek diye. Komutandan ses çıkmayınca
Gidebilir miyim komutanım dedi. Komutan dalgın bakışlarla baktı Nevzat’ın yüzüne.
Gidebilirsin
               ***
Jandarma çavuşu aldığı emir üzerine doğruca fırına gitti. Patrona Mehmet’i sordu. Fırın sahibi
Bir şey mi var komutanım, Mehmet her ay sonunda üç günlüğüne izinli olarak köyüne gider . İzini yarın bitecek. Yarın gece burada olur.
Hangi köye gidiyor o
Kayadibi köyüne.
Sizden onun köyünü bilen biri var mı
Köylüsü var komutanım.
Çağır onu gelsin. Fırın sahibi içeriye seslndi
Ahmet, Ahmet gel bakayım buraya. Fırının imalathanesinden elleri hamurlu bir genç çıktı
Buyur patron dedi
Bak oğlum komutan seninle konuşmak istiyor.
Buyur komutanım
Sen burada çalışan Mehmet’in köylüsü müsün
Evet komutanım
Ellerini yıka da gel benimle, Seninle sizin köye gideceğiz
Baş üstüne komutanım. Ellerini yıkayıp dışarıya çıktığında
Hazırım komutanım gidebiliriz. Komutan fırıncıya seslendi
Kusura bakma Mehmet efendi, bir cinayetin tahkikatını yapıyoruz da. Donup kalmıştı fırıncı, kendine geldiğinde komutanın arkasından bağırdı
Komutanım, komutanım o çocuk, değil adam öldürmek, tavuk bile kesemez. Ne olup bittiğini merak eden fırıncı doğruca karakola gitti. İzin isteyip komutanın odasına girdi. Komutan
Ne istiyorsun dedi sert bir sesle. Fırıncı
Komutanım Mehmet daha çocuk yaşta benim yanımda çalışmaya başladı. Mümkün değil o adam öldüremez. Adam öldürmek kim o kim. O tavuk bile kesemez.
Emin misin
Adım gibi komutanım. Yola çıkmaya hazırlanan çavuşu çağırttı.
Delikanlıyı bulduğunuzda iyice araştırın, geceyi köyünde mi geçirmiş, eğer köyünde geçirdiğine dair tanıkları varsa, sakın yolda hırpalamayın çocuğu.
Baş üstüne komutanım. Yanına aldığı iki jandarma ile birlikte Ahmet’i de aldılar cipe. Dört saatlik br yolculuktan sonra Kayadibi köyüne vardılar. Mehmet’i köy kahvesinde buldular. Mehmet jandarmaların kendisini aradığını öğrenince oldukça şaşırdı. Hayatında böyle bir durumla karşılaşmadığı için çok ta korkmuştu. Çavuş, Mehmet’e
Dün gece neredeydin diye sordu.
Burada köydeydim komutanım
Burada olduğuna tanık gösterebilir misin. Mehmet’ten önce köylüler yanıtladılar soruyu,
Komutanım o dün geceden beri burada, hepimiz tanık oluruz ona.
Tamam, tamam anlaşıldı dedi çavuş, ama aldığımız emir gereği yine de alıp götüreceğiz onu. Hep beraber cipe binip yola çıktılar. Karakola vardıklarında geceyarısı olmuştu. Komutanlarını o saatte kendilerini karakolda bekler buldular. Komutan hemen sorgulamaya başladı Mehmet’i.
Dün gece neredeydin
Köyümdeydim komutanım. Çavuşa sordu
Doğru mu bunun söylediği, sordunuz mu köylülerine geceyi köyünde geçirip geçirmediğini
Doğru efendim, tüm köylüler tanıklık yaparız diyorlar.
Bırakın gitsin, yalnız bir yere ayrılmasın. Aradığımızda hemen gelsin buraya.
               ***
Komutan bu cinayetteki sırrı çözmekte kararlıydı. Gecenin bu ilerlemiş saatine ve onca yorgunluğuna rağmen karakoldan ayrılmamıştı. Nevzat’ düşünüyordu. Ben bu adamı sanki bir yerden tanıyor gibiyim ama bir türlü çıkartamıyorum.Çavuşa
Gidin şu Nevzat’ alın gelin evinden diye emretti. Masasının en alt çekmecesini çekti. Arananlar listesini çıkardı. Listeyi taramaya başladı. Aradığını bulmuştu. Samsunda işlenen bir cinayetin kaçak katilinin resmi Nevzat’ın sanki ikiz kardeşiydi. Arada bir benzerlik mi var, yoksa katilin kendisi miydi. Resime uzaktan baktı, yakından baktı. Bu Nevzat’ın ta kendisi diye mırıldandı. Çavuş açık olan kapıyı tıklattı. Bir rüyadan uyanır gibi oldu komutan
Gel dedi. Çavuşla beraber Nevzat’ta girdi içeriye.
Gel bakalım dedi Nevzat’a. Şu resime bir de sen bak bakalım. Nevzat dikkatlice baktı resime,
Kim bu komutanım diye sordu komutana.
Bana ne soruyorsun, bunu senin iyi bilmen gerekir.
Nerden bileyim komutanım, ben o adamı hayatımda hiç görmedik ki.Komutan kalktı, Nevzat’ın tam karşısına dikildi.
Bu sen değilmisin ulan diyerek var gücüyle Nevzat’ın yanağına okkalı bir tokat patlattı.
Konuş ulan bu sen değil misin. O kızı da sen öldürdün değil mi.
Bana niye vuruyorsun komutanım, ben ne bu resimdeki adamı tanıyorum, ne de o kızı ben öldürdüm.
Ya öyle mi? Bak şimdi seni bülbül gibi öttüreceğim. Çavuş
Buyur komutanım
İki asker ve bir de uzun namlulu bir silah getir
Baş üstüne komutanım. Az sonra iki askerle geri döndü. Askerin birinin elinde uzun namlulu bir silah vardı.
Yıkın şunu yere, takın ayaklarına falakayı. Emir hemen yerine getirildi.
Çıkarın şunun ayakkabılarını ayaklarından. Verin benim sığır kuyruğu kamçımı. Kamçıyı eline aldı.
Kaldırın ayaklarını havaya. Kırbaç ıslık çalarak Nevzat’ın tabanlarında şaklıyordu. Acıyla kıvranıp çığlıklar atan sanığa
Konuş ulan konuş, yoksa geberteceğim seni.
Vallahi billahi komutanım ben bir şey bilmiyorum diye inledi. Komutan öfkesini frenleyemez olmuştu. Kırbacı çavuşa uzattı.
Acımayın bu namussuza. Konuşuncaya kadar vurun. Çavuşun kolları yoruldu kamçı sallamaktan ama Nevzat’ın ağzından hep aynı kelimeler dökülüyordu.
Ben suçsuzum. İşlemediğim bir cinayeti nasıl sahiplenirim? Çavuş
Bunca dayağa rağmen bir türlü itiraf etmiyor işlediği cinayeti. Ya gerçekten suçsuzsa diye korktu. Dışarıda gezinerek sanığın itirafını bekleyen komutanının yanına gitti. Selam verdikten sonra
Komutanım bu adam bunca dayağa rağmen halen suçsuzum diyor. Ölüverir diye korkmaya başladım.
Atın nezarete, belki aklı başına gelir ve konuşur. Komutan sabaha karşı evine yatmaya gitti. Yatağında bir sağa bir sola dönmekten yorgun düştü. Bir türlü uyku tutmuyordu. Kızın hayali canlanıyordu gözlerinde,
Beni o öldürdü, o öldürdü diyordu kızın hayali
               ***
Saat dokuzda kalkıp giyindi. Traş olduktan sonra karakola gitti. Masasına oturur oturmaz nöbetçi çavuşu çağırttı. Çavuşun selamına aldırmadan sordu
Ne oldu sanık konuştu mu?
Hayır komutanım ne yaptıysak inkar ediyor, tatlı söyledik olmadı, dövdük yine olmadı.
Gel bakayım buraya, arananlar listesindeki resmi gösterdi çavuşa
Çok dikkatli bak şu resime bu o değil mi Çavuş dikkatle inceledi resimi
Evet komutanım kesinlikle o
Ne halt ediyor bu adam, hadi cinayetten vaz geçtik, bu resimin kendisine ait olmadığını nasıl söyleyebiliyor. Üstelik bunca dayağa rağmen nasıl direnebiliyor ve itiraf etmiyor.
Komutanım bana kalırsa bu adam ölse de konuşmayacak. En iyisi cinayet bürosundan yardım istemek
Bence de öyle dedi komutan. Hemen arayın cinayet bürosunu gerekeni yapsınlar
               ***
Cinayet bürosunun gönderdiği dedektiflerden biri, mankenleri, film artistlerini dahi kıskandıracak kadar güzel bir bayandı. Üstelik görevini çok iyi başaran biriydi. Komutana
Beni cinayet mahalline götürecek birini verin dedi. komutan iki jandarma eriyle bir de çavuş görevlendirdi. On dakika sonra cinayetin işlendiğ yere ulaştılar.
Maktulün tecavüze uğradığı yeri gösterin bana
Baş üstüne dedi çavuş. Arabanın sürücüsüne işaret etti gel diye. Bayan dedektif itiraz etti
Hayır hayır araba orada kalsın. Burayı her türlü geçişe yasaklamanız gerekirdi. Gelen geçen yol geçen hanına çevirmiş burayı. Araba orada kalsın, daha fazla kanıt yok etmeyelim. Yol boyunca şüphelendiği her şeyi inceledi. Rastladığı taşları bile yerden alıp kan izi var mı diye yokladı. Tecavüzün gerçekleştiği çalılıklara gelddiklerinde daha da dikkatli sürdürdü araştırmasını. Yolun öbür kenarındaki çalıların dibinde bir sıgara paketi gördü. Buruşturularak atılmıştı oraya. Yerden alıp dikkatle düzeltti paketi. Paket dip tarafından açılmıştı. Paketin yanında sıgara izmaritleri de vardı. Onları da toplayıp inceledikten sonra
Hadi gidelim dedi jandarmalara. Arabaya bindiklerinde daha evvel bulduğu sıgara paketleriyle yeni bulduğu paketi yan yana koydu.
Bakınız çocuklar dedi. Bu paketi diğerlerinden ayıran birkaç özellik var. Önce bu paket herkesin yaptığı gibi üstten açılmamış. İkincisi bu paket diğer paketlerden çok daha yeni atılmış oraya. Paketin yanında bulduğum sıgaralarda da diş izleri var. Yani bu adam sıgarasını herkes gibi dudakları arasında tutarak içmiyor, paketi de kendine özgü bir şekilde dibinden açıyor. Bu tip paket açmaya pek az insanda rastlanır. Bir daha böyle bir durumla karşılaşırsanız mutlaka bu ayrıcalıkları iyi değerlendirin. Karakola geri döndüler
               ***
Güzel dedektif nezarethaneden içeri girdiğinde, perişan bir halde buldu Nevzat’ı. Yediği dayaklardan, yüzü şişmişti. Yalın ayklarına takıldı gözleri. Ayakların hali yüzünden berbattı.
Vay be dedi, sen ne kadar da yakışıklıymışsın. Üstelikte hiç suç işleyecek birine benzemiyorsun. Nasıl kıydılar da sana bu kadar dövdüler seni. İnan bana çok üzüldüm. Çantasını açıp baktı. Hay allah sıgaram da kalmamış. Ver ordan bir sıgara da beraberce tüttürelim. Bu arada biraz da dertleşiriz.
Sıgaram yok dedi Nevzat
Neden yok?
Kalmadı efendim. Kapıdaki jandarmaya sert bir ses tonuyla çıkıştı.
Bu adamın sıgarası kalmamış, neden sıgara almadınız ona. Al şu parayı git bir sıgara al bize. Er parayı almak üzere uzandığında,
Bir dakika dur bakyım dedi ere Sanığa
Nasıl bir sıgara içiyorsun diye sordu.
Samsun olsun dedi sanık. Az sonra er samsun sıgarasını getirip bayan dedektife uzattı.
Sanığa ver dedi ere. Nevzat paketi aldı erin elinden. Dip tarafını ağzına götürerek dişleriyle kopardı jelatini. Paketin kağıdını açtı. Üstten vurarak birkaç sıgaranın paketten dışarı çıkmasını sağladı. Paketi dedektife uzattı. Dedektif bir sıgara çekip aldıktan sonra
Paket sende kalsın dedi ve sıgarasını sanığın çakmağıyla yaktı. Karşılıklı tüttürmeye başladılar sıgaralarını. Dedektif dikkatle inceliyordu sanığın sıgara içişini. Nevzat
Nasıl da bakıyor bu kadın bana, gerçekten kendisini çok mu yakışıklı bulmuştu diye düşündü. Derin bir nefes çekti içine. Ciğerlerinden boşalttığı duman bulut gibi yayılmıştı nezarethanenin içine. Dumanların arasında kalan kadına daha dikkatli baktı. Ne kadar da güzelsin diye geçirdi içinden. İçini bir sevinç kapladı.
Bu işten de yırttın be Nevzat dedi Canımı çok acıttılar ama değdi. Yediğin dayağın on gün sonra izi bile kalmaz. Ya tiraf etseydim, çürütürlerdi beni damlarda. Sıgarası tükendiğinde yere attı. Dedektif hemen eğilip sıgarayı yerden aldı. Çantasını açıp içinden çıkardığı sıgara paketi ile dişlenmiş izmaritleri çıkardı. Görevli erin oturması için getirdiği taburenin üzerine koydu. Bak buraya Nevzat, hem de çok dikkatli bak. Bu paket cinayetin işlendiği yerde bulunan paket. Elindeki paketi aynı buna benzer şekilde açtın. Bu izmaritler de aynı yerden alınma. Senin az önce yere attığın izmarit gibi dişlenerek içilmiş. Bunlar cinayetin senin tarafından işlendiğinin kesin kanıtı. Hadi artık cinayeti nasıl işlediğini anlat ta bu iş bitsin.
Tamam dedi Nevzat siz kazandınız. O kızı ben öldürdüm. O aranılanlar listesindeki kişi de benim. Benim adım, o listedeki ad. Yani benim gerçek adım Dursun Çatoğlu.
Komutanın makamına götürdüler sanığı. Tüm gerçekleri anlattı görevlilere. Ertesi gün yargıç önüne çıkarıldı. Tutuklanmasına ve suçunun ağır cezalık olması nedeniyle, Ağır Ceza Mahkemesine sevkine karar verildi.
               ***
Ağır Ceza Mahkemesinde idam talebiyle yargılandı. Bazı hafifletici nedenlerle otuz yıla hüküm giydirdiler. Çok sevindi verilen karara. Hafifletici ve meşruten tahliye gibi nedenlerle en fazla on yıl yatacağını biliyordu. Oysa kızın ailesi çok sevinmişti karara.
Oh iyi oldu namussuza, ırz düşmanı katile. Ömür boyu damlarda çürüsün diyorlardı. Bir bilselerdi kızlarını kirleterek katleden bu katilin on yıl sonra salıverileceğini, kim bilir ne denli kahrolacaklardı.
                                   Özcan Nevres







Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Uğursuz Define
Etme Bulursun
Acı Dolu Bir Yaşam
Ovada Yakalayan Ölüm
Doğa'nın İntikamı
Hiç Uğruna Gelen Ölümler
İntikamın Böylesi

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Muhabbet Kuşları Nasıl Üretilir
Onu Ölesiye Sevmişti
Severek Ayrılalım
Mutluluğu Ölümü Ararken Buldu
Mustafa Efe
Bir Zamanlar Ben De Politikacıydım
Neden Terk Ettin
Bağımsız Aday Deli Osman
Güz Gülleri Gibi
O Yalancının Biriydi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Acılarla Yaşamak [Şiir]
Özleyiş [Şiir]
[Şiir]
Bir Dosta Mektuplar 1 - 12 [Şiir]
Sevgiliye [Şiir]
Seni Düşündüm Yine [Şiir]
Alın Götürün Beni Dalgalar [Şiir]
Ah Bu Sensizlik Yok Mu [Şiir]
Bir Rüzgardır Yaşamak [Şiir]
Uyan Be Memet [Şiir]


Özcan Nevres kimdir?

1958 de gazetecilige basladim. O zamandan beri yazmaktayim.

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal, Ümit Yaşar Oğuzcan Fazıl hüsnü Dağlarca


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.