Sevgi en azgın yüreği uysallaştırır, en uysal yüreği azdırır. -Alexis Delp |
|
||||||||||
|
Dunyayi bir telas kaplamisti. Vagonlarin etrafinda insanlar sadece vagonlara ulasmaya calisiyorlardi. Evet sozcukler artik yasakliydi, yoklardi. Gerçekten de yoklar mıydı? Henüz farketmemişlerdi yasak olanın baskasini yazmak, baskasini konusmak ve hatta baskasini susmak olduğunu. Kelimeler degildi yasakli olan aslinda yasakli olan baskalariydi. Suan farkinda degillerdi sadece... Cunku hicbiri kendisini konusmayi denememisti. Cunku yasak olan kelimler degil, baskalariydi, insanlarsa unutmuslardi kendilerini konusmayi. Kelimeleri kullanamayan insanlar dusunmeye zorluyorlardi kendilerini. Zorlanıyorlardı, çünkü paslanmıştı düşünce nöronlarının rayları.. Kelimeler olmadan dusunmek de zordu sanki. Sahi kelimesiz dusunulebilir miydi derken, bunu dusunen insan konusmaya basladi. Evet sözcükler dile gelmişti. Gittikce karmasiklasiyordu. Neden ben? Neden şimdi? ''Peki ya digerleri'' dedigi anda kayboldu kelimeler.. Yeniden sessizliğe gömüldü. Bilemedi ''diğerleri'' dememeliydi. Heniz farkında olmadıklarından biri de buydu. Dünyanın bambaşka bir yerinde baska bir insan daha anlamsızca trene ve kelimelere ulaşmak yerine, düşünmeyi tercih etmiş olmalıydı ki kelimeler yeniden meydandaydi. Soruyordu insan; kimdi kelimelerle insanlari ayiran? Bir gecede nasıl tüm dünyayı kuşatan bir tren peyda oluvermişti? Bir türlü cevap bulamıyordı kimdi uzaklaştıran kelimeleri. Peki neden simdi konusabiliyordu? Ne zaman kelimeleri kullanma izni vardi ? Emri veren kimdi? Keliemlerle yüklü vagonlarıyla, siyah dumanlar saça saça, sonsuzluga giden o tren de neyin nesiydi? Başımıza gelen her kötü şeyde ilk aklımıza gelen suçlu, kim olduğunu bildiğimiz ya da bazılarının kim olduğunu bilmediği ama artık kalıplaşmış, bizdenleşmiş ve sanki çok yakından tanıdığımız birinden bahsedercesine bahsettğimiz ''egemen güçler'' miydi bunu yapan, kelimeleri bizden uzaklaştıran? Amaçları ne olabilirdi? Sorunu tanımlayamıyordu ki çözüme ulaşmak için nasıl yol alabilirdi? Düşünmeye devam etmeliydi. Yalnızdı. Düşünmeye devam ediyordu insan. Bir sabah uyandiginda konusamadiginin farkina varan milyarlarca insan, gizemli kara vagonlu trenin pesine düstü. Farkinda olduklari tek sey konusamadiklariydi. Gördükleri bir tren vardı, penceresi dahi yoktu, muhtemelen kelimeler içinde hapsolmuştu, ve trenin peşinde milyonlarca insan vardı, onlarcası binlercesi trenin peşine düştüklerine göre hepsi de bunu yapmalıydı. Binler, milyonlar olmuştu, milyonlar da milyarlar... Telaşla kovalıyorlardı. Bilmiyorlardı. Düşünmüyorlardı. Konuşamıyorlardı. Bilmedikleri seylerden biri de kelimeleri vagonlara yükleyenin bir grup dunyayi degistirecegine inanan genc insan olduğuydu. İnsanlar başkaları olmuşlardı. Savaştan da tehlikeliydi bu durum ve farkındasızdı insanlar. Artık sadece başkalarını konuşuyorlardı, başkalarını izleyip başkaları oluyorlardı. Biraraya geldiklerinde konuşacak tek şeydi 'başkaları'. Beraber, başbaşa vakit geçiremiyordu iki insan, eğer izleyecek bir başkası yoksa etraflarında. Televizyon ve internet yoksa anksiyeteye giriyorlardı; şimdi ne yapacaklar, ne konuşacaklardı? İşte böyle böyle herkesin hayatının merkezi bir başkası, başkalarıydı, 'öteki'ydi yani. İnsanlık günbegün değer kaybediyordu. Birşeyler yapmak zorundaydı birileri. Ve işte kelimeler yasaklandılar başkalarına. Düşünmek serbestti; hayatı, insanı, gündemi, doğayı, inancı, romanı, öyküyü, hukuku, bilimi... Koşmayı bırakıp düşünmeye başladıklarında kelimelerin meydana çıktığını farkedeceklerdi. Kullanabileceklerdi kelimeleri konu başkası olmadığında. Böylelikle dünya bambaşka bir yer olacaktı. Konuşabilmek için değişecektik. Başkası olmadığımızda kendimiz olacaktık. Doğayı, insanı, savaşı, açlığı, adaleti, kadını, çocuğu, denizi, rüzgarı, karanlıkta ışıkları, sevgiyi, dostluğu konuşacaktık bundan böyle.. Ve evet, dünya bambaşka bir yer olacaktı. Hayali buydu bir grup dünyayı değiştireceğine inanan insanın. Konuştular saatlerce, konuştuklarını yaşadılar, inandılar yeniden değiştirebileceklerine. Yeşerttiler sararıp dökülen etrafı sarıya boyayan umut yapraklarını çünkü bir umuttu yaşatan insanı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sirin aydin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |