Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
1960 darbesi, 71 ve 80 darbelerinin hazırlanış sürecini ve İmralı sürecini birlikte değerlendirelim. Usta bir hazırlık dönemi... Perde arkası hiç görünmeden, sadece gölge oyunlarını izledik. 1960 darbesi ile, 1924 Anayasa’sı ve bu anayasadaki milliyetçilik ve devrimciliği aynı maddeye koyan ruh unutturulmuştur. Bugün hala darbe mi devrim mi tartışması var... Basit bir mantık yürütelim... 1950’lere kadar yapılan kalkınma hamlelerinden daha hızlı bir büyüme, daha az borçlanma, daha az enflasyon, daha özgürlükçü, daha bağımsız politikalar mı oldu... 1960, 1971 ve 1980 darbelerinin aynı kaynaktan yönlendirildiğini, Türkiye’deki sağ-sol gibi yapay bölünmelerin ve çatışmanın aynı kaynağın ürünü olduğunu görüyoruz. Alevi, sünni, Türk-Kürt ve Ermeni gibi yapay bölücülüğe sevk edenin de aynı kaynak olduğunu ve her fırsatta önümüze sürüldüğünü görüyoruz. Terör örgütü kimliğinde eylem yapanların, yabancı gizli servislerin elemanı ve/veya tetikçisi olduğunu her türlü karanlık eylemin arkasında yabancı devletlerin olduğunu yerli işbirlikçilerin paravan olarak kullanıldığını görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkesin eşit haklara sahip olduğunu ve hepsine aynı hukukun uygulandığını, Medeni Yasa’nın kabulünden itibaren Türkiye’de azınlık diye bir ayrıcalık kalmadığı, herkese aynı hukukun uygulandığını biliyoruz. Medeni Yasa ile vakıflar konusunun tümü ile çözüme ulaştığı biliyoruz. Bir de hukuk fakültesinin birinci sınıfında okunan Medeni Yasanın ilk maddesini herkes iyi bilmelidir. Hakime, bir konuya ilişkin yasal düzenleme olmaması halinde, ne yapacağını söyleyen bu madde çok ama çok önemli bir düzenlemedir. Maddi anayasanın önemli bir kaynağı olan bu yasa, Anayasa’da hüküm bulunmayan durumlarda da uygulanır. Devrimci ile milliyetçi, birbirine düşmanmış gibi, yapay bir görüntü oluşturulmuş, yurttaşın birbirine kırdırılması planlanmış ve uygulanmıştır. Bugün ise, garip ve planlı bir düşmanlaştırma planı uygulanmaktadr. 1971 muhtırası ile, devrimci kırımı yoğunlaşmış, devrimci ve milliyetçi ayırımı abartılarak halka benimsetilmiştir. Tam bağımsızlıktan söz eden kişiler, yargılanmış gibi yapılarak idam edilmiştir. Tam bağımsızlık diyenler susturulmuştur. Sağcıların solculardan intikam olması olarak propagandası yapılmıştır. Cahil kitle üzerinde prim bile yapmıştır. 1982 Anayasası, devrimcilik sözcüğünü Anayasadan çıkarmış, Anayasa’nın giriş bölümünde, inkılapçılıktan söz edilmiştir. Böylece Atatürk döneminde anayasaya konulan, devrimcilik sözcüğü yasaklanmış, milliyetçi ve devrimci düşmanlığı devam ettirilmiştir. Bugünkü fotoğrafa baktığımızda, darbeci ve işbirlikçilerin –aslında gizli servislerin- başarısını görüyoruz.- Tüm darbeler, tüm saldırılar, Atatürk’e , tam bağımsızlık düşüncesine, bilim ve feni rehber edinen kişilere karşı yapılmıştır, yapılmaktadır. Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun sözde yargılanmış gibi yapılarak idam edilmesinin arkasında, emperyalizme karşı dik duruşlarının, Kıbrıs Mücadelesinin, Atatürk hayranı milliyetçi kişiler oluşlarının, gizli ve asıl gerekçe olduğunu görmemiz engellenmiştir. Bugünün fotoğrafını net okumak için, geçmişi bilmemiz gerek. Her durumda, yanlı, propaganda amaçlı yayınlardan, bilgilendirmelerden, sonuç itibarı ile bilgi kirliliğinden sakınmamız gerek. Bir yanda gerçek terör örgütü ve yabancı servislerle mücadele halinde iken, başımıza çuval geçirenlerin oyunlarına alet oluyoruz. YENİ ANAYASA VE İMRALI SÜRECİ Yeni anayasa ve İmralı sürecinin düşünülmesi gerekir. Anayasanın eksiği nedir. 2010 tarihinde yapılan anayasa değişikliğinin önemli bir maddesi, askeri yargının görev alanını daraltırken, adli yargının görev alanı genişletilmiştir. Söylenen, sivil yargıya geçilmesidir... Sivil sözcüğü, askeri olmayan anlamında kullanılmakta ve sivilleşmenin cazibesi propaganda olarak kullanılmaktadır. Yargı sivil olabilir mi, hakim, savcı, yargıç ve kolluk kuvvetleri sivil olabilir mi... Bilgi kirliliği veya propagandadan söz edilebilir. TÜRKÇE SÖZLÜK Sivil; askeri olmayan; üniforma ya da özel giysi giymemiş olan (kimse). asker sınıfından olmayan (kimse): sivil halk ; sivil polis. özel bir biçimde olmayan, üniforma olmayan (giysi); çıplak, çırçıplak. Küçük bir söz oyunu görüyoruz. Sivilleşme deyince askeri olmayan anlatılıyormuş gisbi yapılıyor. Oysa, hakim, savcı, polis de sivil değil. Sivil giysisi olsa da, kamu görevlilerini, sivil halk olarak tanımlayamayız. Bir hukukçu tereddüt ediyorsa, mesleği hukukçuluk olmayanlar ne yapacak... YARGI SİVİLLEŞTİ Mİ Askeri kişilerin, askeri mahkemeler dışında yargılanması, Balyoz, Ergenekon,.... davaların ve askerlerin tutuklanmasının ön adımıdır. Tutuklamaya ilişkin deliller kamu görevlilerince hazırlanıyor... savcılıklar sivil olamaz...hakimler sivil olamaz... Bilgi kirliliği mi yoksa... Kontrgerilla, askeri cenahtan saldırmıyor... Polisi kullanıyor... Değişiklik bu... Kaynak, aynı... bu defa devlete, vatandaşa, askeri birimlere saldırı var... Saldırı, bilince, bilinç altına, duygulara ....her yere ve her şeye... Sis bombası, gizlenme ve saldırı... Hattı müdafa yok, sathı müdafa var... Etnik gruplar ve dini gruplar çatışmaya sevk ediliyor... Gördük mü 24 anayasasından nereye geldik... Kanun No: 5530 Kabul Tarihi : 29/06/2006 Resmi Gazete Tarihi : 05/07/2006 Resmi Gazete Sayısı : 26219 CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1212 sıra sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve komisyon raporu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Böyle bir tasarıya neden ihtiyaç duyulduğu öncelikle teknik yönden açıklanması gereken bir konu diye düşünüyorum. Hepimiz biliyoruz ki, bir yıl, iki yıl süreden beri, bugüne kadar temel yasalarımızda bir hayli değişiklikler yaptık. Bu değişikliklerin içerisinde en önemlisi, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Cezaların İnfazına Dair Kanun gibi temel yasalarda değişiklikler yapıldı. Bu yasaların uyumu açısından, bunlara uyum açısından yapılması gereken değişikliklerin içerisinde şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının da, böyle bir ihtiyaca cevap vermek zorunda olması nedeniyle, Yüce Meclisin huzuruna geldiğini belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, öncelikle, askerî yargının, bugüne kadar tartışılageldiği üzere, sivil yargı dediğimiz adlî yargı, idarî yargı gibi yargı çeşitleri içerisinde yer alan bir yargı sistemi olduğunu söylüyoruz. Ancak, idealinde, bu yargı çeşitlerinin tek bir çatı altında ele alınıp bilimsel olarak bunun değerlendirilmesinin de sık sık tartışılageldiği bir gerçektir. Bunlar, ileride tartışılması gereken, ele alınması gereken, bilimsel olarak değerlendirilmesi gereken konulardır diye düşünüyoruz. Yine, çok önemli bir değişiklik olarak da şunu belirtebiliriz ki, hepimizin bildiği gibi, Anayasanın 145 inci ve 156 ncı maddesinde yer alan askerî yargıyla ilgili askerî mahkemelerin görevlerine bakıldığında, askerî mahkemelerin, asker kişilerin işlemiş olduğu belirli suçların, asker kişilere karşı işlenen suçların, yine, bu mahkemelerde görülmekte olduğu gerçeği karşısında çok önemli bir değişiklik 13 üncü maddede yapılmak suretiyle getirilmiştir. Bu da, sivillerin, barış zamanında, artık, askerî mahkemelerde yargılanmayacağına ilişkin uluslararası sözleşmelere uygun bir şekilde değişiklik getirilmesi, çok önemli bir değişiklik olarak burada yerini almıştır değerli arkadaşlarım. ASKERİ YARGININ GÖREV ALANI NEDEN DARALTILDI 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile, asker kişile adli yargı kapsamına alınmıştır. Ayrıntıya şimdilik gerek olmadığını düşünüyorum... Özellikle, Balyoz, askeri casusluk ve benzer adlarda yapılan soruşturmalarda, askerlerin yargılanması , tutuklanması ve tasfiye edilebilmesi için, bir yöntem olarak düşünülebilir. Bu aslında, yargı kimliğine bürünmüş bir operasyondur. Bunca kişinin, askeri mahkemece tutuklanması, polis ve savcılığın yaptığı, basın destekli, siyaset destekli, bilgi kirliliğine bu denli itibar edilmesi mümkün değildi. Gerçekten, askeri casusluk, darbe girişimi vb. suçlamalar konusunda, askeri savcılık ve mahkemelerin hassas davranacağı, savunmaları da, gereği gibi değerlendireceği ve olayın niteliği gereği, yargılamayı hızlı sonuçlandıracağı açıktır. Uygulanan bir taktik ise, bu taktik kime aittir... Bizim askerlere , bizim kurmaylara ait olmadığı açık... Perdenin arkasında, darbelerin arkasındaki gücü, yabancı gizli servisleri aramak doğru olabilir. Geçmiş askeri darbelerin faturası, kontrgerilla operasyonlarının faturası askere yüklenerek, asıl faillere gizlenme ortamı sağlanmaktadır .Çayın taşı ile çayın kuşu vurulmakta, saldırıya uğrayan kişi ve kurumlara tüm faturalar ödetilmektedir. Üstüne bilgi kirliliği cilası sürülerek, perde arkası özenle gizlenmektedir. 2010 yılında Anayasa değişikliği yapıldı.... Ciddi ciddi çalışıldı ve halk oylamasına sunuldu... Şimdilerde ise, yeni anayasa çalışması diye yoğun bir çalışma var... Madem yeni anayasa düşünüldü, kısmi değişiklik neden yapıldı. Anayasa Madde 145 - (Değişik madde: 07/05/2010 - 5982 S.K./15. md.)(*) Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür. Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz. Askeri mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili oldukları; kuruluşları ve gerektiğinde bu mahkemelerde adli yargı hakim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir. Askeri yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askeri hakimlerin özlük işleri, askeri savcılık görevlerini yapan askeri hakimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir. -------------------------------------------- GEREKÇE (12.9.2010-5982/15 md.) ------------------------------- Maddeyle, askerî yargının görev alanı yeniden düzenlenmektedir. Mevcut hükümde askerî yargının görev alanı oldukça geniş düzenlenmiş olup bu durum, değişik uluslararası belgelerde (Katılım Ortaklığı Belgesi, İlerleme Raporları, İstişari Ziyaret Raporları vb) vurgulanmıştır. Yine, Yargı Reformu Stratejisinde ve Avrupa Birliği müktesebatının Türkiye Cumhuriyeti tarafından üstlenilmesine yönelik olarak hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak yürürlüğe giren 2008 Yılı Ulusal Programında, askerî mahkemelerin görev alanının demokratik hukuk devletinin gerektirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlanması öngörülmüştür. Mukayeseli hukuk da göstermektedir ki, pek çok ülkede ayrı bir askerî yargı sistemi bulunmamakta ve asker kişiler de adliye mahkemelerinde yargılanmaktadır. Bazı ülkelerde ise, askerî mahkemeler sadece disiplin mahkemesi olarak, oldukça sınırlı bir alanda görev yapmaktadır. Buna karşın askerî yargı ülkemizde, demokrasi ve hukuk devleti standartlarının dışında, geniş bir görev alanına sahiptir. Askerî yargının görev alanının geniş belirlenmiş olması, bazen yargı mercileri arasında görev uyuşmazlıklarına da neden olabilmektedir. Getirilen düzenlemeyle askerî mahkemelerin görev alanı, askerî suçların yargılanmasıyla sınırlandırılmaktadır. Askerî suç ise yüksek mahkemelerce tanımlanmış bir kavramdır. Anayasa Mahkemesinin 25/10/1994 tarihli ve E. 1994/2, K. 1994/76 sayılı kararında, askerî suçun unsurları, askerî bir yararı ihlâl etmek ve askerî nitelikte olmak biçiminde açıklanmıştır. Bir suçun Askerî Ceza Kanununda açıkça yer almış olmasının, onun askerî suç sayılmasına yetmeyeceği belirtilmiştir. Yine 1/7/1998 tarihli ve E. 1996/74, K. 1998/45 sayılı kararında askerî mahkemelerin görev alanının, “askerî hizmetlerin yürütülmesindeki özellikler, disiplinin korunması, asker kişilerin astlık üstlük ilişkileri dikkate alınarak …” belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu veriler göz önüne alınarak, askerî mahkemelerin görev alanı, çağdaş ülkelerde olduğu gibi daraltılmakta ve asker kişilerin, sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askerî suçlara ait davalarla sınırlı tutulmaktadır. Maddede yer verilen “asker kişi”, “askerî hizmet ve görev” ve “askerî suç” kavramları tahdidi ve daraltıcı bir düzenleme olarak; askerî gerekler ile demokratik hukuk devleti ve adil yargılanma hakkı gereklerini ölçülü bir şekilde denkleştirmektedir. Öte yandan, Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçların, her halde adliye mahkemelerinde görüleceği düzenlenmektedir. Devletin güvenliğine karşı suçlar ile anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar ibaresi ile 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci bölümlerinde yer alan suçlar kastedilmektedir. Dolayısıyla, bu suçların, kim tarafından işlenirse işlensin, adliye mahkemelerinde yargılanacağı hükme bağlanmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle, asker olmayan kişilerin, savaş hali haricinde, askerî mahkemelerde yargılanamayacağı anayasal teminat altına alınmaktadır. Üçüncü fıkrada yer alan mevcut düzenlemede, savaş veya sıkıyönetim hallerinde, askerî mahkemelerin hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili olduklarının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Bu hüküm, ikinci fıkrada yapılan değişikliğe rağmen, sıkıyönetim halinde, askerî mahkemelerin, sivilleri de yargılamasına imkan verebilmektedir. Yine bu hüküm, birinci fıkrada askerî mahkemelerin görev alanının yeniden belirlenmesine ve daraltılmasına rağmen, sıkıyönetim halinde, kanunla, görev alanının genişletilmesine imkan vermektedir. Bu tür yorumlamaların önlenmesi ve olası tereddütlerin giderilmesi amacıyla, üçüncü fıkrada yapılan değişiklikle, sıkıyönetim dönemlerinde de, kanunla, sivillerin yargılanmasının ya da askerî mahkemelerin görev alanlarının genişletilmesinin mümkün olamayacağı hükme bağlanmaktadır. Bu nitelikteki düzenlemelerin, sadece savaş hali için mümkün olabileceği belirtilmektedir. Mukayeseli hukuka bakıldığında da, sadece savaş ve barış hali olmak üzere ikili bir ayrıma gidildiği ve savaş haline münhasır olmak üzere bazı istisnaî düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Yine değişik sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan Anayasa taslaklarında da, sıkıyönetim dönemiyle ilgili olarak yargı konusunda özel hükme yer verilmediği görülmektedir. Bu doğrultuda yapılan değişiklikle, sıkıyönetim dönemlerinde de temel hak ve özgürlüklerin korunması ve adil yargılanma hakkının garanti altına alınması amaçlanmaktadır. Anayasanın mevcut 145 inci maddesinin dördüncü fıkrasında, askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin mahkemesinde görevli bulundukları komutanlık ile ilişkilerinin; mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve askerlik hizmetinin gereklerine göre kanunla düzenleneceği belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesinin 07/05/2009 tarihli ve E. 2005/159, K. 2009/62 sayılı kararında, Anayasanın 9, 138 ve 140 ıncı maddelerindeki düzenlemeler gereğince, adlî ve idarî yargı için öngörülen yargı bağımsızlığının, askerî yargı için de geçerli olduğunda kuşku bulunmadığı vurgulanmaktadır. Bu nedenle, söz konusu fıkrada yer alan ve askerî yargının bağımsızlığını zedelediği düşünülen “askerlik hizmetinin gerekleri” ibaresi çıkartılmakta ve fıkranın aynı mahiyetteki son cümlesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu durumda, askerî mahkemelerin komutanlıkla ilişkilerinin, sadece “mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı” esaslarına göre kanunla düzenlenmesi hükme bağlanmaktadır. ANAYASA KOMİSYONUNUN DEĞİŞİKLİK GEREKÇESİ (12.9.2010-5982/15 md.) Teklifin çerçeve 16 ncı maddesi ile Anayasanın 145 inci maddesi değiştirilmekte, askerî yargının görev alanı yeniden belirlenmektedir. Bu Maddede verilen bir önergenin kabulü ile askerî mahkemelerin, asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakacakları öngörülmüştür. Askerî disiplinde zafiyet oluşmasının önlenmesi amacıyla bu düzenleme getirilmiştir. Madde benimsenen önerge doğrultusunda Komisyonumuzca kabul edilmiştir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Odabaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |