Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
Oysa seçilmemiş, yasaklı olması nedeniyle seçime bile girememiş olan Recep Tayyip Erdoğan, durmak, dinlenmek bilmeyen bir tempo içinde ülkeden ülkeye uçup duruyor. Kimsenin kendisine sen kimsin? Hükümet içerisinde ne görevin var diye sormuyor. Muhalefetin ise sanki üzerine ölü toprağı serilmiş, ne adı var, ne sanı ve ne de cismi. Cumhur Başkanımızı uğurlamak üzere eşi ile birlikte hava alanına giden Meclis Başkanının eşinin türbanı konusunda CHP den tısss yok. Oysa bu konuda en sert tepkinin CHP den gelmesi beklenirdi. Uğurlama günü Cumhurbaşkanımızın dudağındaki acı gülümsemeyi hoş görü olarak algılayan Meclis Başkanına CHP den hiçbir tepki gelmedi. Neyse ki, sayın Cumhurbaşkanımız dönüşünde bu provokasyona, o kibar üslubuyla gereken dersi verdi. CHP lider Deniz Baykal’ın beklentisinin ne olduğunu, neyi amaçladığını anlamak olası değil. İleride kendisine Cumhurbaşkanlığını altın bir tepsi içinde sunulacağını mı umuyor? Bu konuda kendisine iki kelimelik yanıt, bence yeterli olur. Havanı alırsın. Deniz Baykal yıllardan beri bakanlık, başbakan yardımcılığı yapmış bir politikacı. Bu nedenle AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın gaflarına en sert tepkinin Baykal’dan gelmesi beklenirdi. Yeni Orman Bakanı bozuk orman alanlarının orman alanı olmaktan çıkarılacağını söyledi. Ah sayın bakan ah, biz bu plağı çok dinledik. Nice orman aflarını, nice bozuk olmayan orman alanlarının rantiyecilerin hatırına orman alanı olmaktan çıkarıldığını gördük. Her seferinde bozuk orman alanlarının üzerinde yükselen beton yığınları gördük. O alanlarda orman yenilemek çok zor mu oluyor? Hele İstanbul gibi mega bir kentte, biraz daha sağlıklı soluk almak için orman gereksinimini göz ardı edebilir miyiz? Hal böyleyken bozuk orman alanı dediğiniz alanları neden gözden çıkarmak istiyorsunuz? Yıl 1955. Yaz sıcağının bunalttığı bir gün. Hükümet destekli, Kıbrıs bizimdir. Ya taksim ya ölüm mitingine binlerce insan Bornova’daki geniş alana devlet tarafından taşınıyoruz. O koca alanı gür seslerimizle inletiyoruz. Kıbrıs bizimdir. Ya taksimmmmm ya ölüüüüüüm. O kadar içtenlikle haykırmışız ki yalnızca benim değil tüm arkadaşlarımızın sesleri kısıldı. Günlerce konuşma güçlüğü çektik. 1963 yılında gazetelerde yer alan resimleri gördüğümüzde içimiz paralandı. Banyo küvetinde bir anne ve iki çocuğu cansız yatıyor. Uçaklar bombardımana başladığında deniz gücümüz de Akdeniz’e açılıyor. Radyolarda Hasan Mutlucan’ın davudi sesiyle söylediği kahramanlık türküleri gönüllerde umut oluyor. Tüm insanlarımız radyolarının başında zafer haberleri, Kıbrıs Türk’ünün kurtuluşunun müjdesini bekliyor. Acı bir haberle sarsılıyoruz. Amerika “benim verdiğim silahlarla Kıbrıs’a çıkamazsınız” diyor. Uçaklarımız bombardımana son verirken, gemilerimiz geri dönüyor. En az Kıbrıs Türkleri kadar Anadolu Türklerinin de içleri yanıyor. İsmet Paşanın “bu dünya yıkılır, yerine yeni bir dünya kurulur” sözleri umut oluyor. Yıllar sürüyor Kıbrıs Türkünün ölüm kalım savaşı. Yıl 1974. İstanbul’dan Çanakkale yolu üzerinden İzmir’e gidiyordum. Trakya asker kaynıyor. Tüm koruganlar temizlenmiş askerlerimize yeni mekan olmuş. Cemseler, cipler asker ve cephane taşıyor. Çanakkale’den hareket eden askeri konvoylar Edremit’e kadar uzuyor. Edremit’te mola verip akşam yemeğimi yedikten sonra tekrar yola çıktım. Gecenin karanlığında maskelenmiş farlarıyla konvoy Çanakkale’ye doğru dönüş yapıyor. Belli ki Gazi Osman Paşanın taktiği uygulanıyor. Yunan’a kurulan bir tuzak. Gece geç vakit Muğla’ya ulaştım. Televizyonda kahramanlık türküleri. Cem Karaca’nın Namus Belası adlı şarkısı sık sık yineleniyor. İçimde bir his, Kıbrıslı soydaşlarımızın kurtuluşu çok yakın diyor. Saat 04.30 da spiker yayınımız burada sona ermiştir dediğinde yıkılışımı anlatamam. Yattığım daha ne olmuştu ki, marş sesleriyle uyandım. Radyoyu açtım. Kahraman askerlerimizin yeşil adaya çıkmaya başladıklarını anlatan spikeri avuçlarımı patlatırcasına alkışladım. Aradan yirmi altı yıl geçtikten sonra onca kan akıtarak ele geçirdiğimiz topraklar, AB ye giriş uğruna pazarlık konusu. Bir Kıbrıs gazisinin arkadaşlarının mezarı başında anlattıkları ve döktüğü gözyaşları geliyor usuma, kahroluyorum. Yunanlı dostlarımız, hadi artık verin şu Kıbrıs’ı. Bak biz sizin için ne kadar uğraş veriyoruz. Uğraşımız sonucu belki AB ye alınırsınız diyorlar. Ey.... Yunanlı... Şunu iyi bil. Bana göre AB den önce ulusal onurum önemli. Geleceğimiz için Akdeniz’in mavi sularının ortasında yüzer bir gemi gibi olan Kıbrıs ne zaman Yunanlı olmuştur? Bir de yüzünüz kızarmadan Türkiye’den göç edenler geri dönsün diyorsunuz. O ada yüzlerce yıl Türk insanının vatanı olmuştur. Ta ki İngiliz oyununa gelene kadar. İyi ki o adada Rauf Denktaş gibi büyük bir Türk var. Bakmayın paranızla satın aldığınız vatansızların söylemlerine. Yanlış bir adım atmayın sakın. Vatansever Kıbrıslıların öyle bir direnciyle karşılaşırsınız ki, yeşil ada kızıl bir adaya dönüşür. Anavatan Türkiye’nin vatansever gençleri Kıbrıs Türklerini hiçbir zaman yalnız bırakmayacaktır. Alın AB nizi kafanıza çalın. Bize onurlu yaşamak yeter. Özcan Nevres
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |