Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza |
|
||||||||||
|
Evde durmak istemiyorum, hemen hazırlanıp birkaç dakika öncesinden çıkıyorum… Dışarıda hava serin, henüz güneş doğmamış. İçimdeki gri, havadaki belirsiz griyle birleşiyor ve beynime kodlanmış yollarda sessizce yürüyorum. Ayağımın küçük bir taşa takılmasıyla biraz kendime geliyorum. Güvercinler akşamdan kalan ekmek kırıntılarını topluyor yollardan, kıpır kıpırlar onlarcası… Keyiflerini bozmak istemiyorum, yönümü değiştirip kaldırımın kenarına yöneliyorum. Keşke diyorum, zamanım olsa da onları seyretsem, yem atsam, su versem onlara, omzuma ellerime konsalar, ellerimi kanatlarında gezdirsem… Bir an birkaç dakika zamanım olduğunu anımsıyorum, bir dakikasını onlar için ayırabilirim diyorum, bugün değilse ne zaman… Kırıntıları toplayışlarını seyrediyorum, her birinin renklerine, gözlerine bakıyorum. Biraz daha bakınca çoğunun bir ya da iki ayağının olmadığını fark ediyorum, içim sızlıyor. Aklımda her şeye rağmen hepsinin hayata nasıl sımsıkı sarıldığı, yoluma koyuluyorum… Derin bir nefes alıyorum, seher vakti kokusu sızıyor tüm hücrelerime. Aklımda ayağını kaybetmiş güvercinler, servisi bekliyorum. İnsanlar yollarda, benim gibi, herkes gibi… Servis araçları, otomobiller, otobüsler evlerine ekmek götürmek isteyen insanları taşıyor sabahın bu saatinde. Tıklım tıklım dolu bir otobüs geçiyor önümden… Ayakları olmayan güvercinleri anımsıyorum o an… Servisim geliyor ve seviniyorum binerken. Her zaman oturduğum koltuğa yöneliyorum önce, soldan üçüncü koltuk, cam kenarı. Camdan bakıyorum hala güneş doğmamış, gökyüzü karamsar, umutsuz… Kafamda “neden”li sorular dönüp dolaşırken her gün gittiğim bu yolda bugün bir değişiklik yapıyorum ve başımı sağa çeviriyorum, güneş doğuyor… Şimdiye kadar hiç farketmediğim bir tabloyla başbaşa kalıyorum, içim gülümsüyor, kalbim gülümsüyor… İçime güneş doğuyor adeta, grilerim aydınlanıyor, umutlarım sararıyor… Sessizce ve hayretle bu muhteşem sahneyi seyrediyorum… Karanlık bulutlar yavaş yavaş kızarmaya, gökyüzü aydınlanmaya başlıyor saniyeler içinde… Birkaç dakika içinde güneş tamamen gösteriyor kendini… Bilmezdim bu kadar kısa sürdüğünü aslında yeniden doğuşun… öyle ya güneşin batışı da birkaç dakika sürüyorsa doğuşu neden daha uzun sürsündü ki? Büyülü bir gösteriden sonra kendimi yüzümde umut dolu bir gülümseme ile duraklarda bekleyen insanları izlerken buluyorum. İnsanlar ve insanların dünyaları… Mesela şu yaşlı adam, yanında genç bir kız, arada bir şeyler söylüyor, ağzında sigarası. Kızı mıdır, gelini mi, yoksa torunu mu? Bu saatte acaba bir hastasına mı gidiyordur, yolcusunu mu almaya gidecektir düşünüyorum, neler yaşamıştır kim bilir? En çok da o pişmandır, umutsuzdur belki de… Elleri titriyor sigarasını ağzına götürürken, ne yükü, ne derdi vardır kim bilir parmaklarının, ellerinin, kollarının ya da vücudunun taşıyamadığı… Üzülüyorum onun dertlerine, üzülüyorum kendi dertlerime, en çok da kendi dertsizliğime… Başka bir durak, bir adam, elinde iş aletlerinin olduğu bir bavulla hızla yürüyor… Bir anne, kucağında minik bir çocuğu, sıkı sıkı sarılmış, ağlıyor… Bir lise öğrencisi, hala uyanamamış… Bir genç kız, yüksek topuklu ayakkabısı ve bilgisayarı bir elinde, çantası diğerinde… Yaşlı bir kadın geliyor aklıma, eskilerden… İşe ilk başladığım günlerdi. Daha önceleri sık sık kullandığım otobüs durağı artık çok daha kalabalıktı, çok daha emekçi doluydu, bambaşkaydı. Kalabalıkta yaşlı, kamburu çıkmış bir teyzenin yavaş yavaş, sessizce yürüdüğünü farkettim, elinde eski bir emaye tepsi ve içinde birkaç sıra simit, üzeri bez bir örtüyle kaplı… Ayakta duran, oturan insanlara usulca yaklaşıyor ve sadece gözlerine bakıyordu insanların, hiç konuşmadan… Bir süre öylece duruyordu göz göze gelmek için, bir tane simit alsın diye. Sonra bir başkasına gidiyordu aynı sessizlik ve utançla… Gözleri önce yerde başı önünde… Boş bir otobüs geldi ve durak neredeyse boşaldı. Önce bana doğru yürüyen teyzeye baktım sonra otobüse, sonra tekrar teyzeye… İçim ağladı o an, utandım, dondum kaldım. Otobüs uzaklaştı, teyze karşımda… Yüzündeki, alnındaki derin çizgiler, dağınık bağlanmış başörtüsünden çıkan beyaz saçları, sessizce kıpırdayan incecik dudakları ve binbir duygu yüklü yaşlı ela gözleri… Gözlerinde kaldım, bir damla aktı benden gözlerimden kalbime, yaktı… Hayatı okudum onun gözlerinde, yaşanmışlıkları okudum onun diliyle… Sonra sağ eline baktım, buruşuk eliyle sıkı sıkı tuttuğu tepsiye baktım, hayat dedim, zor… Yan tarafta simit arabasıyla simit diye bağıran gür sesli satıcı ve kalabalıkta utançla simit satmaya çalışan sessiz teyze… Çantama bir simit iliştirdi, kafasını aşağı yukarı salladı, cebimden 1 lira çıkardım, gülümsedi, mutluluk dedim, senin için 1 lira kadar ucuz mu? Servisin penceresine vuran damlaların sesiyle kendime geliyorum. Hayat diyorum, bazıları için çok zor… Aklımda ayakları olmayan güvercinler, aklımda simitçi teyze… Yağmur başlıyor… İçim huzurla doluyor… Damlalar bir bir cama çarpıyor, kendi yollarını buluyorlar ve akıp gidiyorlar… Aracın penceresini aralıyorum… Yağmur hızlanıyor, içeriye damlalar giriyor… İçim üşüyor… Tenim ıslanıyor… Ani bir fren ve şiddetli bir ses duyuyorum… Tenim ıslanıyor şiddetlenen yağmurla, biraz da bulutların kırmızısıyla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Funda Doğan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |