..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Herkesin derdi başka. -Orhan Veli
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Hakan Yozcu




5 Mart 2015
Siz Hala Sigara mı İçiyorsunuz?  
Hakan Yozcu
Ahmet Kanmaz’dan bahsediyorum. Benim eniştemden. Dünyanın en vefalı, en iyi insanlarından biriydi belki. Hiç kimseyi üzmez, hiç kimseyi kırmazdı. Hele çocukları çok severdi. Belki de en iyi müşterileri onlar idi. “En sağlam müşterilerim” diyordu onlar için. Üniversiteyi son sınıftan terk etmişti. Tek bir dersi vardı. Hocayla takıştığı için bir türlü alamamıştı diplomasını.


:ACAE:

     Onu en son gördüğümde bir ağustos ayı idi. Mahalledeki minik marketinin önüne oturmuş hiç vaz geçmediği, vaz geçemediği sigarasını çekiyordu içine.
     Durgundu. Sessizdi. Müşterilerinin vefasızlığından yakınıyordu. “ Mahallelinin ihtiyacı için açtım burayı. Ama onlar lükse koşuyor. Büyük marketlerden alış veriş yapıyor. Borca olursa bana, peşin olursa markete koşuyorlar. Bu da desteklemek değil ki esnafı” diyordu.
     Ahmet Kanmaz’dan bahsediyorum. Benim eniştemden. Dünyanın en vefalı, en iyi insanlarından biriydi belki. Hiç kimseyi üzmez, hiç kimseyi kırmazdı. Hele çocukları çok severdi. Belki de en iyi müşterileri onlar idi. “En sağlam müşterilerim” diyordu onlar için.
     Üniversiteyi son sınıftan terk etmişti. Tek bir dersi vardı. Hocayla takıştığı için bir türlü alamamıştı diplomasını. Umurunda da olmamıştı gerçi. Doyasıya yaşamıştı gençliğini. Dünyaya doymuştu iyice. Yemiş, içmiş, gezmişti.
     Tek derdi sigara idi. Daha çocuk yaşlarda alıştığı sigarayı ömrünün son anına kadar bırakmamıştı. Tabii sigaranın en iyi dostu da alkoldü. İçmeyi de seviyordu Kanmaz. Sohbeti çok derin olurdu. Gün görmüş, geçirmiş biri olduğundan herkes severdi onu.
     Her şeyden taviz verirdi de sigaradan, alkolden asla geçemezdi. Güzel içerdi doğrusu. Elindeki sigara tanesini incitmezdi. Kibar tutardı onu parmaklarının arasında. Rakıya bayılırdı daha ziyade. Bira hamallıktı onun için. Ama arada bir onu da gücendirmezdi. Fındık fıstıkla yarenlik kurardı bazen.
     Yalnızdı. Yaşı da ilerlemişti. Yalnızlık canına tak etmişti artık. Çünkü o, Allah’a mahsustu. Yalnız yapamıyordu insan. Bir dosta, bir arkadaşa, bir eşe ihtiyaç vardı. Dört duvar arasında derdini dökecek, konuşacak, hasbihal edecek birini arardı insan. Yalnız yapamazdı çünkü.
     Kader bu. Çıktı, Mağusa’ya geldi bir gün. Diyeceksiniz Kadirli nere, Mağusa nere? Arada kilometreler, denizler var. Ama yazılmışsa kaderde ne gelir başa.? Olacağın önüne geçilmez.
     “Allah’ın emri peygamberin kabri” dedi. İstedi bizim bacıyı. Kardeşimiz de kendine bir eşten ziyade iyi bir arkadaş arıyordu. “Münasip” dedi. Çünkü kibar, saygılı biriydi. Kadının değerini bilirdi.
     Kısa sürede gelin gitti bizim kardeş, duvağıyla, gelinliğiyle, Kıbrıs’tan Kadirli’ye. Belki bir çoğunuz adını bile duymamışsınızdır buranın. Önce Adana’ya bağlıydı. Şimdilerde Osmaniye’nin en büyük ilçesi. Çukurova’nın küçük Paris’i deniliyordu. Kısmetten öteye yol gitmezmiş.
     Sekiz sene birlikte mutlu, huzurlu bir yaşam sürdüler. Gerçi arada bir kavgaları da olmuyor değildi. Ama alışkanlık, sevgi her şeyi birbirine bağlıyordu. Hayat arkadaşı olmuşlardı birbirlerine.
     Her vardığımızda Ahmet Bey, ayrı bir ilgi gösteriyordu bize. Çocuklarımızı çok seviyordu. Çünkü kader onlara bu duyguyu, bu sevgiyi de çok görmüştü. Dört duvar arasında iki kader mahkumu bir çocuğa da sahip olamadılar maalesef.
     Geçen Şubat ayında ansızın bir telefon. “Gel” diyordu bizim bacı. “Durum kötü. Ahmet çok hasta”
     Hemen koştum yanlarına belki bir faydam dokunur diye. Ama ne çare. Onmaz hastalık kimi affetmiş ki bizim Ahmet Kanmaz’ı affetsin. Yapışmış yakasına. Bırakmıyor bir türlü.
     İçeri girdiğimde şok oldum. Gördüğüm kişi Ahmet Bey değildi sanki. Bambaşka biriydi. Neredeydi O heybetli, iri adam? O, kibar, nazik görünüşlü beyefendi adam?
     Güldü beni görünce. Nedendir bilmem “Niye zahmet ettin kardeş? Benim bir şeyim yok. Akdeniz hastalığı imiş. Mikrobikmiş. Bir iki hafta sonra düzelecekmiş.” diyordu.
     Sanki biliyordu da bilmemezlikten geliyordu. Erimiş, bitmişti adeta. Göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Teselli etmeye çalıştım. “Sana bir şey olmaz abi. Üç gün sonra hep beraber yaylaya çıkar, gezeriz.” demiştim. Ama bu dediklerime kendim de inanmamıştım
     O halde dahi, Kanmaz, “ah bir cigara!” diyordu. “Doktor yasak etti. Arada bir almak istiyorum. Ama hanım kızıyor. Bir şey olmaz. Ne olur bir tane içeyim” diyordu.
     “İçersin” diyordum. “Hele bir sağlığına kavuş. Kendini topla. Her şeyi yaparız” demiştim.
     Oysa doktor on gün dahi biçmemişti kalan ömrüne. “Her şeye hazırlıklı olun” demişti.
     Zavallı kardeşim perişandı. Kaderine kahrediyordu. Huzura kavuşmuşken, mutluluğu yakalamışken, onu da bulmadan ellerinden kaçırıyordu.
     Hele Pembe Hanım. Zavallı kadın. Her gün kardeşinin dizleri dibindeydi. Ağlıyor, ağlıyordu. Kaderine kahrediyordu belki. Çünkü daha birkaç ay evvel eşini kaybetmişti. Bu ikinci acıya nasıl dayanacaktı? Dayanamıyordu işte. Perişan oluyordu. Kardeşi eridikçe mum gibi kendi de kahroluyordu.
     Yeğeni Eyüp de her gün dayısının yanıbaşındaydı. Bir eksiğini bırakmıyor, dayısının bir dediğini iki etmiyordu. Doktorlar, hastabakıcılar, hizmetliler eksik edilmiyordu. En çok sevdikleri dayılarına karşı, son görevlerini yerine getirmek istiyorlardı. Onun yanında belli etmemeye çalışıyorlar; ama dışarı çıkınca da gözlerinden boşanırcasına yaşları tutamıyorlardı.
     Ben, helalleşip dönmek zorundaydım. Burada görevimden daha fazla ayrılamadım. İznim bitmişti. Her telefonda büyük bir korkuyla irkildim. Rüyalarıma giriyordu hep. O hali hiç gözlerimin önünden gitmiyordu. “Görmeseydim keşke” diyordum.
     Oysa yıllardır hep o yakışıklı, beyefendi yüzüyle hatırlıyordum. Şimdi ise o günleri hiç yaşamamış gibi hep son anda gördüğüm yüzü geliyor gözlerimin önüne. Sanki hep böyle yaşamış, hep böyle görmüş gibi, son hali gözlerimin önünden gitmiyor.
     Ve nihayet, o acı an, o kötü haber geldi. Ahmet Kanmaz’ı katbetmiştik. Telefondaki ses, üzgün, ağlamaklı ve durgundu. “Maalesef bu gün kaybettik. Toprağa verdik” diyordu.
     Hiçbir şey diyemedim. Yutkunmak istedim, yutkunamadım. Sadece sustum. Gözlerimden yaşlar aktı. Hıçkıramadım. Ama yüreğimden bir şeyler gitti. Kalbimin bulunduğu bölgede bir yanma hissettim. Tarif edemeyeceğim bir acı geldi içimden. Ağlayamıyordum ama gözlerimden yaşlar, süzülerek ağzıma kadar iniyordu.
     “Allah Rahmet eylesin” diyebildim.
     Ve o gündür bu gündür, ne alkole; ne de sigaraya sıcak bakıyorum? Zaten sigara alışkanlığım yoktu? Bundan böyle ağzıma dahi almayacağıma dair söz verdim.
     Çünkü dağ gibi bir adamı devirmişti. Onu acımasızca aramızdan alıp götürmüştü. Sevenlerini dört duvar arasında yapayalnız bırakmıştı.
     Dün sigara içmeme günüydü. İçimden bunlar geçti. Sigaranın zararlarını paylaşmak istedim. Sigara kötü. Çünkü sizi sevdiklerinizden ayırıyor.
     Siz hala sigara mı içiyorsunuz? Ben artık içmiyorum. Çünkü sevdiklerimden ayrılmak istemiyorum.

     

.Eleştiriler & Yorumlar

:: .................
Gönderen: Kâmuran Esen / ,
16 Mart 2015
Duyarlılığınız için teşekkürler Sevgili Hakan Yozcu.Ayrıca yazı dilinizi de seviyorum.Selamlar.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
İstanbul Notları
izmir Günleri
Güvercinlik Köyü Mezarlığı
Mahmut Bal'ı Ağırlıyorum
Adana Kültür Gezisi
Mağusa’da İkram Çadırı
Nevşehir Buluşması
Ağabeyim Geldi
Beyaz Melekler

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir "Mavi Köşk" Yazısı
Kıbrıs'ın İlk Yerli Komedi Filmi
Kadın Olmak Zordur
Öyle Bir Dünyada Yaşıyoruz Ki!
Girne’de Kahve İçimi
Ben Olsam
Meyhi Keyf
Nerede O Eski Ramazanlar?
güvercinlik’te Hafta Sonu
Muhtarlarımızın İstekleri

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Vakit Gelince [Şiir]
Kara Güzel [Şiir]
Hayallerim [Şiir]
Gönlümün Tacısın Yar [Şiir]
Kurban Olurum [Şiir]
Acı Ektim [Şiir]
Nerdesin? [Şiir]
Yüreğimde İhtilal Var [Şiir]
Hayat Seni Çözemedim [Şiir]
Helallik İstiyorum [Şiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doğumluyum. Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. 20 yıl çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptım. Uzun yıllar Yenivolkan ve Güneş Gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Şu an Habearkıbrıslı ve Güncelmersin Gazetelerinde yazıyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazılarım yayınlanıyor. Şiir, öykü ve tiyatro oyunları yazıyorum. Bu alanlarda çeşitli ödüllerim var. Kendime ait basılmış "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Başka" isimli iki adet öykü kitabım var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yıl Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulundum. Halen Başbakan Yardımcılığı Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlığı'na bağlı Müşavirim.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.