Dilerim, tüm yaşamınız boyunca yaşarsınız. -Swift |
|
||||||||||
|
Ömer AKŞAHAN Dünya ölçeğinde kabul görmüş öyle değerler vardır ki, eğer siz o alanla ilgiliyseniz, günün birinde onunla mutlaka karşılaşırsınız. Örneğin, edebiyatla ilgilenen herkes mutlaka Goethe adını bir şekilde duyar. Çünkü edebiyatın evrensel değerlerinin en üst sıralarında eserleriyle yer almış, 1999 da doğumunun 250.yıl etkinlikleri dünyanın hemen her ülkesinde gerçekleştirilmiş bu dahi insanı, henüz onunla tanışma olanağı bulamamışlara tanıtmayı önemli bir görev kabul etmekteyim. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında, Nisan 2000’de yayımlanan, çeviri ve derlemesini Prof. Dr.Gürsel Aytaç’ın yaptığı,572 sayfalık temel başvuru yapıtı “Goethe Der ki..(1)”bu yazının da asıl kaynağı olacaktır. Bu yapıtı Türkçeye kazandırdığı için Prof.Dr.Gürsel Aytaç’ı yürekten kutluyorum. Goethe’nin Kısa Yaşam Öyküsü Johann Wolfgang von Goethe 28 Ağustos 1749’da Frankfurt-Main’de doğdu. 22 Mart 1832’de Weimar’da öldü. Şiir, oyun, roman ve denemeler yazdı. Doğa bilimleriyle uğraştı; insan anatomisi ve botanik konularında araştırmalar yaptı. Babası varlıklı bir hukukçu, annesi ise bir memur ailesinin kızıydı. Kültürlü bir adam olan babası daha çocukken Goethe'ye Latince, Yunanca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca öğretti. 1765’te hukuk öğrenimi yapmak için Leipzig’e gitti. Oradayken şiir ve oyun yazmaya başladı. Hukuk öğrenimini tamamlamak için Strasburg’a gitti. Orada geçirdiği bir buçuk yılda gerçek edebiyatçı kimliğini buldu. Ünlü düşünür Herder’le dostluk kurdu. Halk edebiyatıyla ilgilendi, Alman gotik sanatını yakından tanıdı. 1775’te tanıştığı Weimar Dükü Karl August, onu özel elçilik danışmanı yaptı. Maden ocakları ve ormanların denetimini üstlenen Goethe, doğabilim araştırmalarına yöneldi. Kendinden daha yaşlı bir soylu kadın olan Frau von Stein’a aşık oldu. Weimar’da on yıldan fazla kalan Goethe, 1786’da oradan ansızın ayrılıp Roma’ya gitti. Çok etkilendiği İtalya’da iki yıl geçirdi. İki yıllık İtalya seyahati sonrası:” O zengin mimarisiyle biçimli İtalya’dan, biçimsiz Almanya’ya dönmüştüm; sonsuz maviliklerin yerine, kapalı, karanlık gökler uzanıyordu üzerimde. Dostlarım beni yanlarına çekecek, avutacakları yerde, beni üzüyor, ne yapacağımı bilemez hale getiriyorlardı. Uzaktaki en önemsiz bir şeyden hayranlıkla konuşsam ya da elimden ve gözümden kaçırdıklarımdan dert yansam, bunu kendilerine hakaret diye alıyor, gocunuyorlardı. Hiçbiri duygularımı paylaşmaya yanaşmıyor, hiçbiri benim konuştuğum dili anlamıyordu.(2)” diyerek, duygularını dile getiriyordu. 1788’de yine Weimar’a döndü. Christiane Vulpius’la evlendi, bir oğlu dünyaya geldi. 1794’de Schiller’le tanıştı, dost oldular. 1805’te Schiller’in ölmesiyle, Goethe’nin sanat yaşamında bir dönem son buldu. Bundan sonraki yapıtları gerek dil, gerekse biçem açısından farklı oldu. Türkçeye çevrilen bazı yapıtları şunlar: İtalya Seyahati, Faust (I,II), Genç Werther’in Acıları, Ormanda Bir Mahkeme, Seçme Mektuplar, Seçme Şiirler. Goethe’nin Evrenselliği Entelektüel: Bilim, teknik ve kültürün değişik dallarında özel öğrenim görmüş kişi, aydın. Bu bağlamda Goethe’nin yaşamına baktığımızda, bu tanım adeta Goethe’yi anlatmak için yapılmış sanki. Goethe’nin yaşamını derinlemesine inceleyen edebiyat tarihçileri, yapıtlarıyla olduğu kadar, Goethe’nin seksen üç yıllık uzun yaşamının bütününde entelektüel boyutu ve evrensele ulaşmada gösterdiği çabayı saptamışlardır. Sözlüğe göre evrensel: Dünya ölçüsünde, dünya çapında; Prof.Gürsel Aytaç’a göre ise: Evrensel, dünya ölçüsünde olana, yani zaman ve mekân kavramlarını aşan değerlere verilen bir sıfattır. Bir insan aldığı eğitimle entelektüel olabilir; ancak, bir insanın evrensel boyutta yapıtlar üreterek evrenselleşebilmesi için Goethe gibi hayatı boyunca kendini sürekli yetiştirmesi, hayatı çok çeşitli yanlarıyla dolu dolu yaşaması gerekir. Fransız-Alman savaşı sırasında Rusya, Müslüman Türk asıllı askerleri Almanya’ya destek amacıyla göndermişti. Goethe bu askerlerle Weimar’da dostluk kurmuş ve İslamiyete olan ilgisini bilgi ve yaşantılarla zenginleştirmiştir. 23 yaşında yazdığı Mahomets Gesang adlı şiirinin ardından WestÖstlicher Diwan’ın yazarı olarak “kendisinin bir Müslüman olduğu zannını” reddetmediğini söylemesi ilginçtir. Öte yandan Almanya’nın Fransızlar tarafından işgali karşısında, halkın coşkulu milliyetçi savaşkan havasına katılmadığı gibi savaş ve kahramanlık şiirleri de yazmamış, ayrıca oğlu August’u savaşmaya göndermemiştir. Goethe’ye göre:”Milli kin en alt kültür basamağına özgü olup, bir başka kültür basamağında bu duygu silinip yok olur.” Politika ve realizmin her güzel edebiyatı ve sanatı öldürdüğüne inanan Goethe’ye göre :”Sanatın en yüksek amacı güzelliktir ve en son etkisi de zarafet duygusudur.” Sanatta biçim-konu-içerik ilişkisi onun üzerinde fazlasıyla durduğu bir noktadır. Ona göre, konudan ve biçimden zevk almak, okuyucunun kültür düzeyiyle ilgilidir. “Konuyu herkes önünde hazır görür, özünü ise ancak ona bir şeyler katabilen bulur. Biçimse, çoğunluk için bir sırdır.”der. Biçem, gerçek bir metodun sonucu,bireyi, türün ulaştırabileceği en yüksek noktaya yükseltiyor, bu yüzden de tüm büyük sanatçılar en iyi yapıtlarında birbirlerine yaklaşıyorlar. Böylece sanatın en yüksek düzeyinde usta sanatçılar arasında bir yakınlaşma keşfeden Goethe “Weltliteratür”(dünya edebiyatı) kavramına ulaşır. Bugün “klasik” terimiyle ifade ettiğimiz evrensel edebiyat işte Goethe’nin ‘Weltliteratür’ kavramıyla ortaya çıkmıştır. Bu konudaki düşünceleri şöyledir:”Tekrar edelim ki, milletlerin aynı biçimde düşünmeleri gerektiğinden söz edilemez; yalnız onlar birbirinden haberdar olmalı, birbirini anlamalı ve karşılıklı birbirlerini sevmek istemeseler de hiç olmazsa birbirlerine katlanmayı öğrenmelidirler.” Edebiyatın dünya barışına katkısı konusunda bu insancıl inanç yabana atılacak bir şey değildir.19.yy.ın ilk yarısında dünya edebiyatı düşüncesini öne sürüp bunu uluslar arası anlaşma, birbirini tanıyıp, hoşgörü kazanmada yardımcı görmek Goethe’nin evrensel boyutlarının bir dayanağıdır. Onun dünya edebiyatından umduğu bir başka yarar da sanat düzeyinin yükseltilmesidir. Goethe’nin üzerinde durduğu diğer bir konu da, karşılaştırmalı edebiyattır. Bunu:”Her edebiyat, eğer yabancı katkısıyla yeniden tazelenmezse, eninde sonunda kendi içerisinde tükenir.”diye açıklar. Yabancı gözüyle değerlendirilmenin her edebiyat için yapıcı olduğunu, dünya edebiyatının bunu sağlayabileceğini düşünür. Ona göre evrensel şair:”Şair, insan ve yurttaş olarak yurdunu sevecektir, ama onun şairlik güçlerinin ve şairlik etkinliğinin yurdu iyilik, asalet ve güzelliktir ki, belli bir bölge ve belli bir ülkeye bağlı değildir ve şair onları nerede bulursa orada kucaklar. Bu konuda o, özgür bakışlarla ülkeler üzerinde uçan bir kartala benzer, üzerine atılacağı tavşan Prusya’da mı, Saksonya’da mı koşuyormuş, onun için ne fark eder.” Goethe Nasıl Bir İnsandı? Goethe kendini şöyle anlatır:”Yeryüzündeki en büyük dahi (Genie) bile yalnız kendinden vermekle bir şey yaratamaz! En büyük dahiye gidin, kendisi için gerekli gereçleri toplamasını önleyin, yapacağı binayı kurması için şu mermeri ya da şu metali kullanamazsın, deyin; bakın ortaya bir şey çıkıyor mu? Sonra dalgın, kendini uzaktan seyreder gibi bakarak:’Ben, kendi hesabıma, ne yaptım tüm yaşamım boyunca?'’der, '‘Gördüklerimi, duyduklarımı, gözlediklerimi derledim ve kendime mal ettim!.. Yapıtlarım, çeşitli yaratıkların binlercesinin besinini alarak oluştu: Akıllılardan ve delilerden, aydınlardan ve aptallardan yararlandım. Çok zaman başkalarının ektiklerini biçtim. Benim yapıtım, Goethe imzasını taşıyan ortak bir çalışmanın ürünüdür.” Goethe: Kendi yaşamının mimarıdır. Yaşamında şanstan çok, çalışmanın, emeğin payı olduğuna inanır. Sabah çalışmaya büyük değer verir. Saat beşle altı arasını en verimli üretkenlik zamanı sayar. İnsan ona göre Tanrının bir parçası, tanrısal doğayla dopdolu bir temsilcidir; tabiattaki canlılığı, üretkenliği sürdürmesi beklenir. Etkenlik, üretkenlik yalnızca zihinsel çalışmayla sınırlı değildir. Hareketsiz, masa başından kalkmayan bilgin tipinden hoşlanmaz. “Bilmek yetmez, uygulamak da gerek, istemek yetmez, yapmak gerek.”sözüyle uygulamanın önemini anlatır. Açık hava yürüyüşleri, dağlara tırmanma, paten yapma, dans etme ve yüzmeden çok hoşlanır. Doğa yürüyüşleri onun için bir bilgi-hikmet kaynağıdır. Okuyarak öğrendiklerimi gezerek öğrendim.”diyerek, gezinin önemini anlatır. Ata biner, faytonla yolculuktan hoşlanır. Eskrim de gençliğinde yaptığı sporlardandır. Ancak düellodan hoşlanmaz. Dağ tırmanışları, ona “Almanya İmparatorluğunun İlk Dağcısı” unvanını kazandırmıştır. Avcılıkta ustadır. Vücut sağlığının ruh sağlığına etkisinden emindir. İçkisini özenle seçen birisidir. Yemekli misafir ağırlamaktan çok hoşlanır. Her şeyin güzel bir yanını keşfetmeyi bilir. Üzülünce, kederlenince uykuya kaçar.”Uyku benim çok şeyime çaredir.”diyerek, uykunun kıymetini ifade eder. Çocukları çok sever. Müzikten tat almak, ömür boyu sürdürdüğü bir özelliktir. Yaşlılık ise onun yaşamında bir sanat şekline dönüşmüştür.”Bence geçmiş, ilgilerimizin durmadan eklendiği bir servet ve bunun faizini yaşlılıkta almak hoş oluyor.” Politika ise onun hoşlanmadığı bir iştir. Kadınlar ve Goethe Kadınlar hakkındaki ilginç görüşlerini, ‘Goethe Der ki..’ adlı yapıttan ortaya koyalım. Kadınlar yalnızca birbirleri için süslenir, kendi aralarında süsü artırmaktan bıkmazlar. Evini derli toplu tutan kadın, kocasının yaptığı her türlü kaçamağı görmemezlikten gelsin; onun geri döneceğinden her zaman emin olabilir. En mükemmel sayılan kadın, çocuklarına babalarının yokluğunda baba olabilecek kadındır. Kadınlara karşı davranış, görgünün temelidir. Kadınlarla şakalaşmaya yeltenmemeli. Evli kadınlar kendi aralarında birbirlerinden hoşlanmasalar da, aralarında hele genç kızlara karşı sessiz bir dayanışma vardır. Kadınlar, istedikleri zaman neler yapabileceklerinin bir bilseler! Kadın öğüdüne uymaktan, bin pişman olanların sonuncusu ben değilim. Erkekler yaşlanır, kadınlarsa değişir. Güzel bir kadın, her zaman güzeldir. Sımsıkı bağlanmak, kadının erdemidir. Kitapta yazılanlar elbette bunlarla sınırlı değil. Prof. Gürsel Aytaç, yaptığı derlemeyi 302 konu başlığı altında toplamış. Her sözün hangi yapıttan ve kaynaktan alındığını göstermiş. Ancak konu başlıklarının fihrist halinde verilmeyişi bir eksiklik olarak göze batıyor. Alman edebiyatının dünya edebiyatına büyük bir armağanı olan dahi Goethe’yi yakından tanımak isteyenler için bu kitap mutlaka edinilmesi gereken bir yapıt. Gerek çevirisi, gerek düzenlemesiyle büyük bir sabır ve emek işi...Gerisi okuyucuya kalmış. Kaynaklar: 1.Goethe Derki.., Prof.Dr.Aytaç, Gürsel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1.baskı, Nisan 2000, 572 sy., İstanbul 2. Goethe, Mektuplar,Milliyet Kitapları, 4.Basım, Temmuz 97, 210 sy., İstanbul, Seçen ve Çeviren; Melahat Togar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |