Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Bu alışkın eğilim nedeniyle, akıllı telefonlardaki sosyal medyaya hücum, çok kolay bir alışkanlığın potansiyeli oluyordu. Yani hayatımızın bir kısmı öncesiyle, geleceğe doğru; gelecekle hazır olan bir alakasız alışkanlıklarla vardı. Dedi kodu sosyaldi. Telefon dedikodu için bulunmamıştı ama dedikodu telefonla da sosyalistiydi (sosyalinindi). Dedikodu iyi kötü bir öğrenme öğretme ve bir bağıntı kurma biçimiydi. Akıllı telefonun kullanımı ister istemez bu yönden de sosyal bir alan açmıştı. Alakasız alışkanlıklar, öngörülü veya ön görüsüz; ya da geleceğin tohumu olacak alan açmaların alakalı alışkanlıklarına dönüşebiliyordu. Gelecekte birçok konunun nüvesini oluşacak alakasız alışkanlıklardan birisi de kolektif birikimdi. Büyük avlar, bol meyve toplama işi; kısa sürelerle de olsa birikimin algı, imajı olan görüngülerdi. Depo enerjiler kolektif birikimli ve kolektif çevrimliydiler. Kesikli sürekliydi. Planlı amaçlıydı. Av gibi rast gele değildi. Bu nedenle kolektif birikimler, depo enerjiler, kolektif güç gibi alakasız süredurumlar; köleci mantığa alan açmakla geleceğin alakalı alışkanlıklarını oluşacaktılar. Köleci sistem birikimi çok iyi biliyordu. Kolektif süreçlerden beri, dokuma kumaş, kundura, kuru tahıllar gibi ayni birikimler köleci mantığın beyin jimnastiğiydiler. Köleci sistem ayni birikimlerin, kişi emeğine dönüşmüş olan kolektif gücüyle vardı. Kolektif emek kişi emeğinde billurlaştı. Köleci sistemin göz diktiği kolektif birikimi; kolektif gücü özel mülk sahipliği içinde tuzakladı. Böylece köleci mantık kişi emeğinin köleleştirmekle; köleci mantığı alakalı alışkanlıklar haline getiriyordu. El evreni açıklamak için değil, köleci emeği ihsas için vardı. Elbette kişi için korku, en temel kaygıydı. Kişi bu kaygılarını kendi çevresindeki uyaranlarla eşleştiriyordu (ölçüştürüyordu). Kişi bu eşleşmelere imaj bir anlam algısını mana ediyordu. Bu GROTESKİ anlamaydı. Din veya El mantığı değildi. Paranın icat edildiği yüzyıl, çoktan paradaki birikimli depo güce yol vermeye başlamakla, para yeni alan açmanın gücüydü. Para birikimli depo gücü olsun diye bulunmamıştı. "Para türü bir arayış kolay takaslar yapılsın" diye bulunmuştu. İşte para ayni birikimlerdeki algıyla eşleşecek bir algıyı çevresinde hazır bulmuştu. Ama parayı bulacak olan ve kişilerde billurlaşan kolektif güç; bu türden alakasız birikimlerle doluydu. Para bulunduğunda ve paranın dolaşıma sokulduğunda; paranın çevresi birikime sahip olmanın hayal gücüyle doluydu. Bu türden para birikimin gücüne sahip olmanın tamahla dolu alakasız düşüncelerle zaten sarılmıştı. Kısacası paranın bulunması demek; köleci süreçlerle köleci çevrede oluşan alakalı alakasız tamahkâr düşüncelerin hücumuna maruz kalacaktı. Para üzerindeki uzun erimli birikim, tamahkâr ve köleci uygulamalara da alabildiğine yol verecekti. İşte para, ayni verilen ödünç kılma işinde faiz denecek sürece alan açmanın tam da kendisiydi. Yani para "burjuva" denen "para adamlığına", "faize" ve faizle "tapınak bankerliklerine" alan açacak sürece yol versin diye bulunmamıştı. Ama para da bu tarz eğilimlere de cuk oturuyordu. Köleci sistem rızkı kısık olanla yokluğu öncütleşmeye, borç alıp borç veren ödeşmelere dönüşmüştü. “Kim El ‘e güzel güzel borç verirse El verileni kat kat artırır (faizle, üremle verir). Sadaka verenler El’e güzel borç (öncüt) verenlerdir. Verdikleri kat kat kendilerine ödenir” diye El öncütleşmeyi, borç alıp vermeyi, talihsiz kıldığı, yoksul kıldığı kişilere güzel haslet olarak övüyordu. Bir de dalga geçer gibi “buradaki hikmeti siz bilmezsiniz biz biliriz” diyordu. Alınan borç bir çerik unsa "bir çerik ve bir çeriğin dörtte biri olan bir urup un" olarak geri ödeniyordu. Yani kazan doğuruyordu. “Ayni emtia” yani mal olarak alınıp ödenen şeyler üzerinde olup biten bu tür süreçler, zaten El ile köleci sistem ile vardı. Para bulunduğunda da bu tür para ile alakalı ve alakasız süreçler para üzerine yapışmıştı. Çerik, tahıl hacim ölçü birimidir. Hacim aynı kalırken, hacim içindeki emtianın çeşidine göre emtianın ağırlığı farklıydı. Örneğin; bir çerik arpa yaklaşık 4,6 kg’dı. Bir çerik buğday 5 kg ya da 5,66 kg’dı. Efendi olmayan, soylu sınıftan olmayan, aristokrattan ve saraydan olmayan, halktan ve köle kişiler; birbiri ile öncütleşirken genelde 1 çerik buğdaya karşı bir çerik una karşın bir çerik (ölçek) buğday ve bir çerik (ölçek) un alıyordu. Eğer öncütleşme efendi ile halk arasındaysa durum değişiyordu. Efendiden alınan bir ölçek (urup, çerik, şinik, kile) buğdaya karşın, bir çerik buğdayla birlikte en azından 1 urup buğdayı bir çerik buğdaya karşın, bir urup daha fazlasını ödüyordu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |