Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Doğada sağlama olan beslenme üreten ilişkiler üzerinde köleci düzen içinde sistemin kolektif liginin bozulması karşısında; fakirin zenginde sağlama yaptığı "borç alma" biat etmenin alakalı alakasız sömürüsüne dönüşmüştü. Sizler faiz kavramını duyduğunuzda; bu kavramlar aklınızda geriye atıf yapmıyorsa; bu kavramlar tarihsel bir alakasız alakaya çağrışım yapan şimşeğin dallanma ve çatallanması oluşamıyorsa; tarihsel bilincinizde eksiklik vardır. Ya da siz sıradan bir düz mantıkla düşünüyorsunuz demektir. Şimşeğin her bir dallanma çatallanması faize ilişkin kavramlara, bağlanım yapacak bir bağ enerjisi olacaktır. Şimşeğin dallanacak olan kısmı kolektif alanı ele verir. Siz şimşeğin, kollara doğru dağılan özel durumuna doğru çözümleme yapabileceğiniz gibi (tümden gelim); her bir kollardan dala doğru da çözümleme, modelleme yapabilmelisiniz (tüme varım). Bir borç alıp, bir buçuk borç ödeme süreci köleci sistemle birlikte vardı. Bir borç alıp bir buçuk borç ödeyenler hep halktı. Yukarının veya efendilerin buna karşı pek sesi yoktu. Efendilerin nasıl sesi olsun ki? Bunu böyle takdir eden yukarısı olan efendilerdi. Eğer yukarısı talan, ganimet, savaş için halktan canını ve malını borç olarak (öncüt olarak) istiyorsa; geri ödemeyi ya ahrete vaat ediyordu. Ya da efendiler canını malını kendisine ödünç verenlere, olası ganimetten pay veriyordu. Eğer ganimet edinilmemişse, bu durumda El 'e canını malını ödünç verenler ya da yakınları avuçlarını yalıyordu. İşte bu durumdayken borç alanların borcunu kat kat ödemesine El 'in sesi çıkmıyordu. İyi de kutsal kitapların bahsettiği faiz neyin nesiydi? İşte zurnanın zırladığı yer burasıydı. Faiz yine faizdi. Borç alma ve borcu kat kat fazlasıyla borç ödeme yine borç ödemesiydi. Öyleyse değişen neydi? Değişen tek şey efendilerin sıklıkla bankerlerden ödünç alıp; borcunu kat kat ödemesiydi. Feodal efendiler yavaş yavaş irade ve yönetme gücü olan tahtı banker burjuvalara bıraktıklarını görüyorlardı. Feodalitenin çarkı kırılıyordu. Bütün avaz bundandı. Bu durum o günlere kadar tarihte görülmüş duyulmuş yaygınlığı ve sürekliliği olan şey değildi. Hatta bu durum "mülk benim" diye kükreyen efendi imgesi karşısında olur şey değildi! Köleci anlayışın kolektif sistemi özel mülke dönüştürecek olan işi de kolektif kaynakları ele geçirmek suretiyle süreci özelleştirmeye götürecek olan mülk sahipliği fikriyle yapıyordu. Şimdi köleci süreci sürekli kılmanın yolları aranıyordu. Özelleştirmeyi sürekli kılacak yollar; özelleştirmeyi oluşacak olan yollardan kaynaklı yeni süredurumların içinde beliren çeşitliliklerle vardı. Köleci süre durumlu çeşitliliği veren çeşitlilik içinde seçme ayıklama yapmakla köleci süreç adım adım zamana ve şartlara göre ortaya konacaktı. Köleci paylaşım kendi çeşitliliği içinde zenginliği ve yoksulluğu ortaya koymuştu. Yani yüksek basınç olan zenginlikten, düşük basınç olan fakirliğe doğru üssel eylemli bir alan akışı bir alan düzenlemesi vardı. Zenginlik borç vermeye, yoksulluk borç almaya eğilimle olan akıştı. Köleci akışla oluşan olgu, olay ve çeşitlilik bu iki alan arası üssel durumlu akışıyla vardı. Bu iki alan arasındaki (zengin fakir arasındaki; ezen ezilen arasındaki) akışlardan birisi de zenginden fakire doğru "ayni maldan ödünç verme", işiydi. Ödünç verme işi borç verme borç almanın çift yönlü eğilimin önünü açan bir alan akışıydı. Köleci sistem zenginlik-yoksulluk gibi veya mülkün sahibi olanla mülkten yoksunluk gibi kişileri üreten kolektif güçten yoksun kılmanın çeşitliliğini kendisine baz almakla vardı. Köleci egemen güçler iki alan arasında beliren çeşitli olgu ve olaylar içindeki süredurumlarla sistemin kontrolünü ele alacaktılar. Köleci çeşitlilik köleci yol ve yordama atıflar yapacak olan çeşitlilikti. Bu türden yol belirlemesi çeşitliliği içinde belirenlerden birisi de ödünç alıp; aldığı öncüdü kişinin; kat kat fazlasıyla bu borcu geri ödemeydi. Yani Faizdi. Faiz sistemi sürekli kontrol etmenin çeşitli enstrümanlarından sadece birisiydi. Kişi köleci sistemle kaybettiğini borç alıyordu. Kişi yoksun bırakıldığını borç alıyordu. Kişi kolektif mirastan payına düşmesi gerekeni borç alıyordu. Kişi yoksun kılındığı kolektif gücü, borç alıyordu. Kişi efendi hokus pokus ile kayıp ettiği eşeği ödünç bulmakla seviniyordu. Sistem faizle, kâr etmeyle, alış veriş yapmayla, şükretmeyle, sabretmeyle, yardımlaşma dediği öncütleşme ile borçlandırma yapmayla, borç geri ödemesini düzenlemeyle vs. gibi diğer türlü birçok üssel enstrümanlarla sömürüyü kontrol ediyordu. İlk başlarda sömürünün kontrolü monarşin beylerdeydi. Fakat köleci sitemin kontrol enstrümanları para adamları gibi yeni bir üssel davranış biçimi ortaya konuyordu. Böylece sömürünün kontrolü giderek el değişiyordu. Boynuz kulağı geçiyordu. Sömüren şimdi sömürülen oluyordu. Yeni olan duruma göre bir önceki köleci sistemin geleneği, göreneği, ahlakı, hukuku, adaleti; monarşiye, çoban ve tarımcı feodal efendiye göre din olarak konuşmuştu. Feodal efendiye göre düzenin kontrolünü ortaya koymuştu. Köleci düzenin bu parolayla "Mülk benim" ya da "mülk El 'in" diyerek, sistemin iradesinin ve sistemin egemenliğinin mal sahibi kişilerde olduğunu simge ediyordu. Para adamı bankerler de bankerliğe uygun tutumla kendi sömürü enstrümanlarını ortaya koyup; sistemin "borç verenlerini, borç alır duruma getiriyorlardı". Bankerler "para her kapıyı açar" diyordu. "İş bilenin, kılıç kuşananın" diyordu". İsa böylesi bir dönemde, çoban ve tarımın sömürü kültüne uygun düzen anlayışı içindeki endişesiyle İsa, Süleyman Tapınağına giriyordu. İsa tapınaktaki masa üzerine istiflenmiş bankerin parasını "fitnenin kaynağı diye" sağa sola saçıyor, masayı deviriyordu. İsa, tarımcı çoban kültü içinde yeni beliren burjuva sömürü sistemine karşıydı. Tarımcı çoban külte kadim gelenek diyor. Eski şeriat diyordu. Tarımcı çoban sömürüsü olan sistemi; "iş bilici, iş bitirici" burjuvaziye göre yeğliyordu. Yeni aristokrasi artık burjuvalardan doğuyordu. İşte faiz kavgası öncelikle ve ivedilikle çoban ve tarımcı feodal kültürle; banker, para adamı "iş bilici, iş bitirici" burjuva arasında çıkıyordu. İsa'nın deyimiyle kadim kültürle zamane kültür olan fırlama burjuva arasındaki kavga, halkın konusu haline getiriliyordu. Böylece süreç "bulanık suda balık avlamaya" dönüştürülüyordu. Kavga, mülk sahibinin irade ve egemenliğine karşı, iş bilen iş bitiren para adamı; Mamon ‘un kavgasıydı. Mamon da El gibiydi. El mülk sahibi egemenlik ve iradeyken; Mamon iş bilen, iş bitiren, parayla her kapıyı açan irade ve egemenliğin gücüydü. Mamon da El de köleci sistemin ürünü öznel inşa olmakla köleci sistemin sürdürücüsüydüler. Bu ikilemli kavga içinde İsa vaazlarına hız veriyordu. Bu vaazlardan birine göre "Yoksullar kır zambaklarına bakmalıydılar. Kır zambakları ne yün eğiriyorlardı; ne ip dokuyorlardı. Ne yarın için para biriktiriyorlardı. Baba onları giydirip doyuruyordu". Köleci sistem kendi öncesine unutturma yapmakla nesnel tarihsel veri akışları intikaya uğramıştı. Veri, köleci sistemle ve köleci sistemin söylemiyle akmaya başlamıştı. İsa bu veri intikası içindeydi. Bilgi eksikliği içindeki çaresizliğiyle ve ortama duyarlı bir acı çekmenin iyi niyetinden doğan gayretle İsa'nın vaazları buram buram tarihsel bilinç eksikliği kokuyordu. "Yün eğirip ip dokumak" işi köleci sürece vahiy edilmemişti. "Yün eğirip ip dokumak" kadim köleci kültürün bilici, bulucusu olduğu bir üretim süreci olmayıp; "Yün eğirip ip dokumak" işi kolektif üretim biçimiydi. Kolektif mirasın unutturulması için köleci tamahkâr ego; hafızalardaki kolektif bilinci silmek için kolektif bilinçli miras yerine vahiy söylemi icat ediyordu. Üreten, ittifak yapıcı ve somut olan ilah gruplar deneyimi ortadan kalkıyor ilah gruplar deneyimi vahiy inmiş gibi söyleniyordu. Vahye inanma ortaya konmuştu. Köleci sistemde "Yün eğirip ip dokuma" işi mülk sahibi efendi içindi. Kolektif sistem, köleci sisteme dönüşmeden önce "yün eğirip ip dokuma" işi "kolektif alandaki herkes içindi". Herkes için olan şimdi EL İÇİNDİ.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |