"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Bulut, denge ve dengesizlikler girişmeli yeni potansiyeli içinde akışla yağışlara, iyon hareketli şimşek ve yıldırımların dallanma çatallanma yapan kol faaliyetlerine dönüşür. Şimşek ve yıldırım atımları çevredeki azot gazını azot bileşikleri vs. yapmanın "belirme yeteneğine" ve "yaratıcılığına dönüşürler". Elbette ki hayat çevresel dengenin bozulmasında bir amildir (nedendir). Çevre zaten değişmektedir. Hayatın çevre sel değişmelere olan katkısı olsa olsa hızlandırıcı bir katkıdır. Hayat olmasa da çevre dengeleri inorganik dinamiklerle değişen bir tarihselliktir. Öyle olmasaydı, kabaca başlangıç koşulu olan ateş topundan, kayaçlara; kayaçlardan da bugünkü hayat, ortaya konamazdı. Hayatın çevre değişmesine olan katkısına bakıp; "hayat çevreyi değiştirmek için planlanıp ortaya konmuştu denebilir mi?" Hayat şeyler gibi aşama sal bir süreçtir. Her bir aşama bir sonraki aşamanın nedeni olsa da neden sonucundan; yani ortaya koyacağı hayattan, bataklıktan, depremden vs. habersizdi. Dünya yalıtımlı potansiyel durumun değişme dönüşme aşamaları başka şeyler gibi zorunlu olarak hayati koşulları da ortaya koyma eşiği içine geldi. Çevrenin rast gele değişmeleri hayatı ortaya koymak için değişiyordu diye bir anlam çıkarmak olsa olsa sığlıktır. Bir atomu ortaya koymak en az hayat kadar hem imkânsız, hem de pek olanaklıdır. Biz hayatı ve kendimizi çok önemseyen bir önyargının bağıntı kopukluğu içinde olmakla hayatı olanaksız görmekteyiz. Oysa hayat bir atom ve moleküler kimyayla fizikle çevresel baskı basınçlı değiştirici dönüştürücülerle pek mümkündü. Hayatın olmaması mümkün değildi. Hayat, diğer şeyler gibi çevresel koşulların girişme ürünüydü. Nasıl ki çevresel girişme içindeki inorganik süreçler inorganik süreçler olarak kalmayıp bugünkü hayatla birlikte çevresel koşul girişmelerine gelmişse; yine çevresel koşulların değişmesiyle hayat ta hayat olaraktan da kalmayacaktı. Toplum yeni bir hayat şekliydi. Toplum içinde biz tarihsel fosil ve tarihsel kayıtla kesikli özel bağıntılı durumla bir geri bağlanıma başlangıcıydık. Nitekim türümüz üzerindeki hayat, hayat olarak kalmamış toplumsal yapı ile evirilen bir hayata dönüşmüştü. Toplumsal hayat ile süren hayatımızın kullanacağı teknolojilerle bizler belki de çevre değişmelerinden yok olmadan kalabilir bir özellik yetenek ve kapasite yaratıcılığına dönüşmüştük. Toplum yeni bir bedenlenme gibi bambaşka bir hayat türüydü. Hayatı planlı bir gerektirme saymak tarihsel olanı hiç anlamama bilgisizliğidir. Öyle olsaydı hayatı gerçekleyen koşulların hiç değişmemesi ve hiç değişmenin olmaması gerekirdi. Böylesine bilmezce savlar ve çıkmaz sokağı ifade eden söylemler yaratıcılığın ve kesikli sürekli olan özel ve genel bağıntılı akışın önünü kesmektir. Ancak iyi bir planlama sosyo toplumla mümkündür. Toplum öncesi kişisi öznel plan çevrenin pasif ve bilmeden kendilikten bir değiştirici dönüştürücü olmasıydı. Oysa şimdi toplum (kolektif kuvvet) sayesinde dünyayı bilerek, isteyerek, planlı biçimde kuvvet yasalarına bağlı kalarak istediğimiz yönde etkin ve bilinçli bir şekilde hayatı, kendi dışındaki toplumla, tamamlayıcı teknolojilerle koruyacak yönde üretiyorduk. Olgu ve olaylar ne bizi var etmek içindi. Ne de bizi var etmemek içindi. Oysa bizi amaçlı ve planlı bir şekilde var etmek için gelişen dünya bizim için bu halini koruması gerekirdi. Hâlbuki dünya tarihi kaçıncı buzul çağlarını ve bize göre kuraklık olan çağları yaşadı ve yaşayacaktı? Kaçıncı kez hayat olarak kurulup hayat olarak yok olma eşiğinde yeniden yaşama tutunuştuk. Dünya, kaçıncı manyetik alan değişmelerini yaşadı ve yaşayacaktı? Yine dünya hayat için uygun olmayan tektonik olayları kaçıncısını yaşadı ve daha kaçıncısını yaşayacaktı? Görüyoruz ki hiç bir şey hayatı desteklemek için değildi. Ama hayatın kökünü kazıyacak koşullar kadar da ara sıra da hayatın yeniden inşasını önlemeyecek denli rast gelelerle de oluyordu. İşte size göre olmayan ortam içindeki canlılık; bu değişmelerin minimum uçlarında yokuş aşağı durumların uçuruma düştü düşecek olan dik yamacın kıyısındaki bir ılıman dönem içinde köklenme ve yaşama tutunmanın çabasıydı. Hayatı, tatlı düşlerle anlamak olanaklı değildi. Ama bu, hayatın tatlı düşü olmadığı anlamına da değildi. Birbirine eklenen, birbirini çözen durumlar; çeşitliliğin, değişmenin kaçınılmaz oluşuydu. Konuyu burada kesmek yeterli olacak. İşte yetiniz de yetisiz liginiz de yaratımınız da kapasiteniz de değişken üç koşula bağlılıkla özetlenebilir. Sınırlı, üssü ve belirsizle olan bir atomik makro durum kuvvetine bağlıydı. Fiziksel kimyasal bileşimli moleküler bir fizikoşimik izolasyonun iç koşullarına bağlıydı. Sosyo toplumsa kuvvetin yansıma girişmesine bağlıydı. Gelecek neye bağlıydı?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |