Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker |
|
||||||||||
|
Gözümü her kapattığımda çok başka diyarlara gittiğimi hayal ediyorum birkaç aydır, o kadar güzel bir yer ki anlatmam imkansız... O diyar da insanın içini sonsuz bir huzur kaplıyor, nedensiz şekilde gülümsemek ve coşmak mümkün... Hani derler ya, içim içime sığmıyor, kalıplarım dar geliyor, sanki patlayacakmışım gibi hissediyorum diye, işte ben bu diyarda bunun anlamını ve özelini keşfettim... Sanki çok uzun zamandır da böyle bir hissi tatmamıştım... Hayatın anlamı bu olmalı diye düşündüm, etraf pırıl pırıldı, gözlerimi ışığın yoğunluğundan açamıyordum, en can alıcı nokta ise sanırım sevgiye açtım... Yaşadıklarımı masaya yatırdım uzun uzun, gelgit lerimle yüzleştim, hatalarımı ilk kez en saf haliyle yüzüme vurdum, geçmişimi kanata kanata silip süpürdüm... Çok canım yandı, yüreğim usul usul ağladı ama geç kalınmış bir olaya, kendi damgamı vurmanın dayanılmaz rahatlığını, tüm bedenimde, her bir hücremde sonuna kadar hissedebilmek her şeye bedeldi...Bu mutluluğa atılan ilk adım olarak benim için çok ama çok önemliydi... Güneşin aydınlattığı nehri keşfettim az önce, duru bir sessizlik hakimdi ama yosunlar taşlarla sevişiyordu az ötede...Hayat da öyle değil mi zaten? diye düşündüm birden... Bir tarafta sakin ve huzurlu bir hayat, diğer yanda uluorta sevişebilmeyi ve tutkuyu doyasıya yaşayabilmeyi, hayata geçirebilecek kadar cesur adımlar atılabilen uç yaşamlar... Birden bire kalbimin deli gibi attığını fark ettim, ayağa kalktım ve bastırmakta güçlük çektiğim yolculuk isteğine cevap vermeye karar verdim... Az ileride tren istasyonu vardı, nedenini bilmediğim bir sempati duyardım trenlere çocukluğumdan beri... Aslında nedeni vardı, beni, bayramlarda ve sömestr tatillerinde İstanbul' dan Ankara' ya dayıma götürürdü mavi tren, gece 23:00 karanlığında...Yol boyunca karanlıklara inat gördüğüm her ışığa el sallardım, her ışığın özellikle beni aydınlattığını sanırdı minik yüreğim, çocukluk işte... Annem cam kavanozlara ev kurabiyesi yerleştirirdi, yol boyunca sanki ilk kez kurabiye yermiş gibi lezzetli gelirlerdi bana... Her yolculukta, minik bedenim uykuya yenik düşer, geceye teslim olurdu, sabahın ilk ışıkları ve annemin tatlı dokunuşları güne hazırlardı beni... Bu hayallere dalmışken, trenin keskin düdük sesiyle kendime geldim, tıpkı mazideki gibi... Tren durdu, usulca bindim, duygularımı yastık altı yapıp vagonuma yerleştirdim, kurabiyelerimi ve annemin sihirli dokunuşlarını yüreğime işledim nakış misali... Artık yolculuğa hazırdım işte, geceye, gündüze, çiçeğe, böceğe, ışığa, karanlığa, her canlıya el sallayarak başladım yolculuğuma... Artık tek başımayım, ama elimde hüzün ve keder yok, bu yolda sadece ve sadece, ışıl ışıl bir meşale var... Taşıyorum umutla...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © müge eralp kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |