..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk > Mustafa CİLASUN




30 Temmuz 2007
Bir Hakiki Yaren İçin Yazılanlardı.  
Bir iç sızısıdır işte yaşadığım, vicdanları azapla tanış kılmak zorunda bıraksam da.

Mustafa CİLASUN


Bir hakiki yaren için yazılanlardı. Bir iç sızısıdır işte yaşadığım… Vicdanları azapla tanış kılmak zorunda bıraksam da. Bu muhayyile karşısında zalim olmak korkusunu yaşıyorum. Arzı mekânın her bir boylamında onca insan yaşarken niye ki… Öyle mütemadiyen soruyorum, adımladığım kaldırımlarda… Sessizliğim ayak vurgularında… Vadinin solan çayırında… Ağaçlardan düşen yapraklarda hep kendimi görürken yine bir esrarın tahayyülü… Zorunda kaldığım halin müşkülatını yazmak hevesinden vazgeçecek kadar. Yazılanları yetti artık yaşattığın azap diyerek, hepsini birden imha edecek kadar… Ama niye bunlar, bilinmezlerin her merak dilimlerinde! Neden zulmün abadı olayım, ne kadar büyük bir hadsizlik değil mi? Şu okunan ezanlar suyu hürmetine hiçbir dahlim olmadan bunlar niye? Neden cezbe tutulmuş bir halin müdavimi olmak zorunda kalıyorum? Yalnızca bu sebeple hiçbir suçu olmayan bir canı neden üzmek zorunda bırakayım. Bu kadar sefil bir canın hamalı olmaktan bir bilinse ne kadar bizarım. Ne pazardayım ne mezardayım, acizliğinin her katresini haykırmak için bu saflardayım. Olamadım işte ne abit ve ne de zahit. Olsam olsam hederde ki bir viraneyim. Ama biliyorum ki bu müşkülüm olan konuda asla ve hassaten bir şey yapmış değilim. Ne edepten anlarım ve ne de edebiyattan Ve hatta safhalarından anlayışı kıt bir girdabın pençesinde nefeslenen hissiz bir illetim. Efendim, her aklıma geldiğimde gözlerimden süzülenlere yanarım, mukallit olduğuma inananlardanım. Hakkın kelamı karşısında okumak için otururken teganniye kaçacak kadar bağıran bir ahmağım. Gülden anlamam, koparmak için can atanlardanım. Enaniyetim takiyye kalkanımdır, ar içindir bütün gayretim, hak rızası nerde bilmeyenlerdenim. İşte demem o ki ey can; Sizi yetiştiren eve beyniniz meğer en güzel ziynetle müşerref kılmış. Bir emanetin itminanlığında sizi abit yapmayı başarmış. Biliyorum ki sizde ki ruh güzelliği, Zaten sizin için hususen verilen bir nimetti. Ve siz bunu en güzel bir biçimde deruhte ederek lütfederek bizi ihya ettiniz. Bilseniz ki ne kadar müşfiksiniz, ibreti âlemsiniz bir mücahide siniz. Sizin için sarf edilen beyanlar biliniz ki yetersiz çünkü siz bir erensiniz. Aslına bakarsanız bu risaleyi yazmayacaktım lakin gönlüm elvermedi. Hakikat karşısında susmanın bir zillet olacağının idrakine vardırdı. Eğer hiç bir karşılık yoksa alınan nefeslerde etkileşim niyedir bilinmez. Her etki bir tetik mi asla ve fakat sinede ki cana ne demeli hak için salıvermeli değil mi? Lakin eğer bu hissiyat bir azap olacaksa Allaha sığınmam mutlaktır. Çükü esrarın perdesini aralayanda odur, kalplere ilga edende odur. Onca yaşayan canlar arasında bu hususilik ne ile anlamlıdır Bilmek isterdim doğrusu lütfederseniz ayrıca mesrur olurum. Bir azapsa asla, bir hazsa illa diyerek, geldik ki elbet bir gün gideceğiz. Verdiğimiz o sözle imtihandan geçeceğiz ama sevdiğimiz için yerilmeyeceğiz. Bir hoş seda olarak kalabilmem imkânsız… Bunu ancak mana derinliğine haiz olan gönüller başarabilirler… Lakin bir hüznü yaşatan olmayı asla tercih edemem… Gönüller ancak görmeden de kalp diliyle kemalatı yaşaya biliyorlarsa… Sevgi ve muhabbet ve hatta aşk bu manada çok yücedir hal ehli olan gönüller için bulunmaz bir nimettir…


:AFAG:


Bir hakiki yaren için yazılanlardı.

Bir iç sızısıdır işte yaşadığım…

Vicdanları azapla tanış kılmak zorunda bıraksam da.

Bu muhayyile karşısında zalim olmak korkusunu yaşıyorum.

Arzı mekânın her bir boylamında onca insan yaşarken niye ki…

Öyle mütemadiyen soruyorum, adımladığım kaldırımlarda…

Sessizliğim ayak vurgularında…

Vadinin solan çayırında…

Ağaçlardan düşen yapraklarda hep kendimi görürken yine bir esrarın tahayyülü…

Zorunda kaldığım halin müşkülatını yazmak hevesinden vazgeçecek kadar.

Yazılanları yetti artık yaşattığın azap diyerek, hepsini birden imha edecek kadar…

Ama niye bunlar, bilinmezlerin her merak dilimlerinde!

Neden zulmün abadı olayım, ne kadar büyük bir hadsizlik değil mi?

Şu okunan ezanlar suyu hürmetine hiçbir dahlim olmadan bunlar niye?

Neden cezbe tutulmuş bir halin müdavimi olmak zorunda kalıyorum?

Yalnızca bu sebeple hiçbir suçu olmayan bir canı neden üzmek zorunda bırakayım.

Bu kadar sefil bir canın hamalı olmaktan bir bilinse ne kadar bizarım.

Ne pazardayım ne mezardayım, acizliğinin her katresini haykırmak için bu saflardayım.

Olamadım işte ne abit ve ne de zahit.

Olsam olsam hederde ki bir viraneyim.

Ama biliyorum ki bu müşkülüm olan konuda asla ve hassaten bir şey yapmış değilim.

Ne edepten anlarım ve ne de edebiyattan

Ve hatta safhalarından anlayışı kıt bir girdabın pençesinde nefeslenen hissiz bir illetim.

Efendim, her aklıma geldiğimde gözlerimden süzülenlere yanarım, mukallit olduğuma inananlardanım.

Hakkın kelamı karşısında okumak için otururken teganniye kaçacak kadar bağıran bir ahmağım.

Gülden anlamam, koparmak için can atanlardanım.

Enaniyetim takiyye kalkanımdır, ar içindir bütün gayretim, hak rızası nerde bilmeyenlerdenim.

İşte demem o ki ey can;

Sizi yetiştiren eve beyniniz meğer en güzel ziynetle müşerref kılmış.

Bir emanetin itminanlığında sizi abit yapmayı başarmış.

Biliyorum ki sizde ki ruh güzelliği,

Zaten sizin için hususen verilen bir nimetti.

Ve siz bunu en güzel bir biçimde deruhte ederek lütfederek bizi ihya ettiniz.

Bilseniz ki ne kadar müşfiksiniz, ibreti âlemsiniz bir mücahide siniz.

Sizin için sarf edilen beyanlar biliniz ki yetersiz çünkü siz bir erensiniz.

Aslına bakarsanız bu risaleyi yazmayacaktım lakin gönlüm elvermedi.

Hakikat karşısında susmanın bir zillet olacağının idrakine vardırdı.

Eğer hiç bir karşılık yoksa alınan nefeslerde etkileşim niyedir bilinmez.

Her etki bir tetik mi asla ve fakat sinede ki cana ne demeli hak için salıvermeli değil mi?

Lakin eğer bu hissiyat bir azap olacaksa Allaha sığınmam mutlaktır.

Çükü esrarın perdesini aralayanda odur, kalplere ilga edende odur.

Onca yaşayan canlar arasında bu hususilik ne ile anlamlıdır

Bilmek isterdim doğrusu lütfederseniz ayrıca mesrur olurum.

Bir azapsa asla, bir hazsa illa diyerek, geldik ki elbet bir gün gideceğiz.

Verdiğimiz o sözle imtihandan geçeceğiz ama sevdiğimiz için yerilmeyeceğiz.

Bir hoş seda olarak kalabilmem imkânsız…

Bunu ancak mana derinliğine haiz olan gönüller başarabilirler…

Lakin bir hüznü yaşatan olmayı asla tercih edemem…

Gönüller ancak görmeden de kalp diliyle kemalatı yaşaya biliyorlarsa…

Sevgi ve muhabbet ve hatta aşk bu manada çok yücedir hal ehli olan gönüller için bulunmaz bir nimettir…

Bir iç sızısıdır işte yaşadığım…

Vicdanları azapla tanış kılmak zorunda bıraksam da.

Bu muhayyile karşısında zalim olmak korkusunu yaşıyorum.

Arzı mekânın her bir boylamında onca insan yaşarken niye ki…

Öyle mütemadiyen soruyorum, adımladığım kaldırımlarda…

Sessizliğim ayak vurgularında…

Vadinin solan çayırında…

Ağaçlardan düşen yapraklarda hep kendimi görürken yine bir esrarın tahayyülü…

Zorunda kaldığım halin müşkülatını yazmak hevesinden vazgeçecek kadar.

Yazılanları yetti artık yaşattığın azap diyerek, hepsini birden imha edecek kadar…

Ama niye bunlar, bilinmezlerin her merak dilimlerinde!

Neden zulmün abadı olayım, ne kadar büyük bir hadsizlik değil mi?

Şu okunan ezanlar suyu hürmetine hiçbir dahlim olmadan bunlar niye?

Neden cezbe tutulmuş bir halin müdavimi olmak zorunda kalıyorum?

Yalnızca bu sebeple hiçbir suçu olmayan bir canı neden üzmek zorunda bırakayım.

Bu kadar sefil bir canın hamalı olmaktan bir bilinse ne kadar bizarım.

Ne pazardayım ne mezardayım, acizliğinin her katresini haykırmak için bu saflardayım.

Olamadım işte ne abit ve ne de zahit.

Olsam olsam hederde ki bir viraneyim.

Ama biliyorum ki bu müşkülüm olan konuda asla ve hassaten bir şey yapmış değilim.

Ne edepten anlarım ve ne de edebiyattan

Ve hatta safhalarından anlayışı kıt bir girdabın pençesinde nefeslenen hissiz bir illetim.

Efendim, her aklıma geldiğimde gözlerimden süzülenlere yanarım, mukallit olduğuma inananlardanım.

Hakkın kelamı karşısında okumak için otururken teganniye kaçacak kadar bağıran bir ahmağım.

Gülden anlamam, koparmak için can atanlardanım.

Enaniyetim takiyye kalkanımdır, ar içindir bütün gayretim, hak rızası nerde bilmeyenlerdenim.

İşte demem o ki ey can;

Sizi yetiştiren eve beyniniz meğer en güzel ziynetle müşerref kılmış.

Bir emanetin itminanlığında sizi abit yapmayı başarmış.

Biliyorum ki sizde ki ruh güzelliği,

Zaten sizin için hususen verilen bir nimetti.

Ve siz bunu en güzel bir biçimde deruhte ederek lütfederek bizi ihya ettiniz.

Bilseniz ki ne kadar müşfiksiniz, ibreti âlemsiniz bir mücahide siniz.

Sizin için sarf edilen beyanlar biliniz ki yetersiz çünkü siz bir erensiniz.

Aslına bakarsanız bu risaleyi yazmayacaktım lakin gönlüm elvermedi.

Hakikat karşısında susmanın bir zillet olacağının idrakine vardırdı.

Eğer hiç bir karşılık yoksa alınan nefeslerde etkileşim niyedir bilinmez.

Her etki bir tetik mi asla ve fakat sinede ki cana ne demeli hak için salıvermeli değil mi?

Lakin eğer bu hissiyat bir azap olacaksa Allaha sığınmam mutlaktır.

Çükü esrarın perdesini aralayanda odur, kalplere ilga edende odur.

Onca yaşayan canlar arasında bu hususilik ne ile anlamlıdır

Bilmek isterdim doğrusu lütfederseniz ayrıca mesrur olurum.

Bir azapsa asla, bir hazsa illa diyerek, geldik ki elbet bir gün gideceğiz.

Verdiğimiz o sözle imtihandan geçeceğiz ama sevdiğimiz için yerilmeyeceğiz.

Bir hoş seda olarak kalabilmem imkânsız…

Bunu ancak mana derinliğine haiz olan gönüller başarabilirler…

Lakin bir hüznü yaşatan olmayı asla tercih edemem…

Gönüller ancak görmeden de kalp diliyle kemalatı yaşaya biliyorlarsa…

Sevgi ve muhabbet ve hatta aşk bu manada çok yücedir hal ehli olan gönüller için bulunmaz bir nimettir…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Emin Acar Hoca ve Bir Meczup!
Darende Ziyareti ve İzleri…
Beklenmeyen Yardım!
Siz Böyle Düşünürseniz Ben Ne Yaparım!
Liyakat ve Önemi
Bir Akşam Acil Servisi…
Ütopya
İçimi Sızlatan Ne Acıydı!
Şimdi Çaresizce Etrafına Bakıyor!
En Son Giyeceğim Elbisenin İzlerinden!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Buselerimi, Sessizliğin Pervazlarında Gizlerim! [Şiir]
Her Lahzada Bir Fark Var, Sırrını İçinde Saklar! [Şiir]
Beklemek Kar Etmedi, Nasip Sükût Ettirdi! [Şiir]
Yürekte Düğümlenir Sukut Ettiren An! [Şiir]
Ruhumun Suskun Hicranı ve Ah U Zarı! [Şiir]
Ey Hicran Aldanan Ben Olayım! [Şiir]
Kalp Hata Etmez, Nefs Vuslata Eriştirmez! [Şiir]
Söyleyemedim, Kalbimin Figanıyla Yetindim! [Şiir]
Kırdın Ümidimi, Yıktın Şu Gönül Lânesini! [Şiir]
Gönül Hüzne Ram Olunca Neyleyim! [Şiir]


Mustafa CİLASUN kimdir?

Düşünmeye hassaten zaman ayıran, naifliği önceleyen, estetiği seven, güzelliklerden şevk alan, gönüllerin deşifresiyle uğraşan, halin dilinden haz alan, aşk için meşkin zaruretine inanan, hilkatin ve aidiyetin serinliğinde yazmaya çalışan bir can.

Etkilendiği Yazarlar:
Mehmet Akif Ersoy,Sezai Karakoç,Necip Fazıl Kısakürek, Cemil Meriç


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mustafa CİLASUN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.