Seviyorum, öyleyse varım. -Unamuno |
|
||||||||||
|
İz ve iz bırakmak, insanlık tarihinin temel dürtüsü oldu, bugüne dek. En amaçsız görünen insanın bile, beyninin kıvrımlarında gizlenmiş bir dürtüdür, iz. Dürtü olarak kalmasına izin vermeyenler, somut çalışmalara yöneldi her zaman. Bilimden sanata, yaşamın her alanında görebiliriz bu çabaları. Temel sanat, yaşamdır. İnsan gibi yaşamak, çok insani bir istektir. Bazı insanların iz bırakma çabaları bu sanata yöneldi. Önce kendisine, sonra ailesi, ülkesi ve insanlığa yararlı çocuklar yetiştirmenin önemini kavradılar; onların iz bırakma çabaları da, insan oldu. İnsanlığa yararlı insan… Çoğu kez yüksek sesle söylenmese bile, iz bırakma çabaları; her zaman anılmak istenen izlere dönüşemedi, ne yazık ki! İnsanlık tarihi, iyi amaçlarla yola çıkıp, yıkımlara neden olanların sıkıcı, anılmak istenmeyen örnekleriyle iç içe geçmiştir. Erken çağlarda bulunan ateş, insanlığın yaşamını kolaylaştırırken; insan yakmak için bile kullanıldı, hiç düşünülmeyip, bir an bile duraksamadan. Çağlar boyu değişiklik gösterirken, öldürme gücü artan silahlar, savunma değil, saldırı amaçlı kullanıldı, çoğu kez. İlkel salların yerini alan gemiler uzak yerlere ulaşırken, savaş araçlarına dönüşmekten kurtulamadı. Gökyüzünde süzülerek uçmayı deneyen insanların, savaş uçaklarını düşlediğini düşünmek, haksızlık olur, en azından. Araştırmacılar ve bilim adamları, roketten-füzeye çalışma ilkelerini oluştururken, gün gelip nükleer başlıklarla, dünya anlamında evrensel tehditlere dönüşmesini planlamıyordu kuşkusuz. Atomu parçalarken, bombaya dönüştürülüp, yüz binlerce insanı bir anda yok etmesini amaçladıklarını söyleyebilir miyiz? Bilim, insanlığın öyküsünün 40.000-50.000 yıl önce başladığını söyler, genel olarak. İlk insanların yaşamı diğer canlılardan çok farklı değildi. Temel amaç yaşamı sürdürebilmekti. Zamanla ellerini ve beyin gücünü kullanarak çevresine egemen olmaya başladı. Düşünmeye, anlamaya çalışırken merak etti. Sorular sordu kendisine. Yanıtlarını ararken, ölümle sona eren yaşamını anlamlandırmaya çalıştı. Diğer canlılardan farklı olduğunun farkındaydı. “Ölümüm ve sonrası da farklı olmalı,” diye düşündü. Bu düşünce iz bırakmaktan çok, izin yitirilmemesi düşüncesine götürdü insanı. Önceleri belli belirsiz, sonraları düşüncelerinde yaşattığı yerlerde, sonsuza dek yaşayacağına karar verdi. İnanç düşüncesi doğdu. Doğumundan sonra, kaçınılmaz ölümle yok olmayacağını düşündü, yaygın olarak. Ölüm sonrasını düşünerek yaşamaya başladı. İz bırakarak değil, iz olarak, sonsuza dek yaşayacağı düşünceleriyle geçti uzun çağlar. Genel olarak, uygarlığın, bir anlamda ilkel olan taş devrini yaşadığımızı düşünürüm günümüzde. Gökyüzüne baktığımızda, yaşamın temel kaynaklarından, Güneş adlı yıldızımızın ışığının sekiz dakikada bize ulaşmasıdır, bu düşüncenin temel nedeni. En yakın ikinci yıldız, Alfa Centaurus’un uzaklığı 4.3 ışık yılı. Milyarlarca yıldızı barındıran, sarmal kollarından birinde dönüp durduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin eni 30.000, boyu 100.000 ışık yılıdır, bilimsel araştırmalara göre. Galaksimiz orta büyüklükte ve bizim için özel olmasının dışında, evren ölçeğinde özel değildir. Gözlenip-kavranabilen standart evrende, milyarlarca galaksi vardır. Gözlenebilen evrenin genişliği 14.5 milyar ışık yılıdır. Aynı zamanda evrenin oluşumu da 14.5 milyar yıl olarak açıklanmaktadır, araştırmalara göre. Bütün bu olağanüstü ölçüler arasında, Dünyamız nokta bile olamamaktadır. Kendi kendinin sonunu getirmeyip, önleyemeyeceği bir sorunla karşılaşmadıkça, Güneşinin sonuyla birlikte Dünya, 4,5 milyar yıl sonra yaşanmaz olacaktır. İnsanlık olarak bunu daha şimdiden başarmak üzere olmamız, ayrı bir açmazdır. Yine de her şeyin doğru biçimlerde, yolunda gittiğini varsayarak sürdürelim düşüncemizi. İnsanlık nüfus yoğunluğu, bağlı olarak yaşam koşullarının yetersizliği, merak ve diğer nedenlerle; önce Güneş Sistemi’ni, sonra galaksiyi ve uzayı keşfedecektir. Şimdiden bu arayışlar zaten sürmektedir. Bazıları dev boyutlarda, milyarlarca galaksinin var olduğu standart evreni düşününce, uygarlığın taş devrinde olduğumuzu söylemek, abartılı olmaz sanırım. Ayrıca, en zeki kabul edilen insanların beyin gücünü, ancak yüzde onlar düzeyinde kullandığını da düşünürsek; insanlık olarak yapılacak daha çok işimizin olduğunu, emekleme döneminde olduğumuzu bile söyleyebiliriz. İz bırakma çabaları da, aslında hepimizde var olan bencilliğin bir yansımasıdır. Ancak ne güzeldir ki, bazı insanlar bu duygularını kontrol altında tutabilmekte, en azından amaçlamaktadır. Bu nedenlerle iz bırakma çabaları önemlidir. Bu amaç için gayret edenler, takdire değerdir. Ancak, insanlık olarak ortak bir amaç haline getirebileceğimiz kuşkuludur. Daha şimdiden 4,5 milyar yıl ömrü olan gezegenimizi, yaşanmaz hale getirmek üzereyiz. Üzerinde insani anlamda yaşam olduğu bilinen tek gezegeni… Uzun bir yolculuk vardır insanlığın önünde. Tek bir insan ömrüne sığmayacak uzunluktaki yolculuğumuzu sürdürmek için yapmamız gerekenler vardır. Ancak, üzerinde yaşadığı gezegeni insani olarak paylaşamayan insanlık umutları azaltmaktadır, ister istemez. İnsan olarak, insanlık olarak yapmamız gerekenler vardır; umutsuzlukların umutlara dönüşebilmesi için. İz ve izler bırakmayı amaçlayan insanlar, bu anlamda bir kez daha önemlidir. Bugünkü uygarlığımızı ve yaşamı kolaylaştıran her değeri, o insanlara borçluyuz. Borcumuzu ödemek adına, iz bırakamıyorsak bile, bırakılan izlere gereken değerleri vermeliyiz. Bununla da yetinmeyip, izlemeliyiz, yaşamlarımızı kolaylaştıran izleri. İz bırakmak güzeldir. “Benden sonra tufan” demeden iz bırakabilmeye çalışmak; ölmeden, ölümsüzlükle sonsuza taşıyacaktır, insanlık yok olmadıkça yaşamları ve yaşamlarımızı…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © E. Asım Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |