Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
- Evet Haberci Nean. - Yine yirmilikler. “Burada yaşlanmaktan çok korkuyoruz. Kadınlar menopoz, erkekler andropoza girince, yaşam zehir tadında oluyor. Siz bu sorunu nasıl çözüyorsunuz?” diye soruyorlar. - Bizde ne menopoz, ne de andropoz var. Biz o saatte çoktan ölmüş oluyoruz. Çok sıkılıyorlarsa kırkı iki yirmilik, yetmezse dört onluk yaptırsınlar. Az gelirse, teklik de yaptırabilirler. Kâğıt olanı tedavülden kalktı, iyi para eder. Çok sıkışınca antikacı Cevdet’e satarlar. *** - Ulu Nean. Genç bir yirmilik yardım istiyor. - Nasıl bir yardım? - “Hüzün Abla’ya da sordum, O’da derdime çare bulamadı. Bir kızı çok sevdim. O’da beni sevdi. Öyle söylemişti. Sonra, bir gün zengin bir adamla tanışmış. Beni hâlâ seviyormuş, ama O’nun verebilecekleriyle, benim verebileceklerimi karşılaştırmış. O’nunla evlenecekmiş. Ne yapayım Ulu Nean?” diye soruyor. - Hiç bir şey yapma. Ya da kafayı çek, sarhoş ol, kendini döv. Ayılınca da sevgini paylaşabileceğin birisini bulmaya çalış. Bizim burada da bu işler farklı değil. Sevgiyi bulduk, ama hep iki parça. Bir türlü uygun iki parçayı bir araya getiremedik. Benim büyük kızım bile, onyedilik prensiyle kaçtı. Perşembe günü de nikâhı var, mecburen gideceğiz. O gün savaşını da Cyrolarla anlaşıp, erteledik. Bilge de bu duruma “tatil” adını verdi. Bilge ayrıca: “Kadınlar anlaşılmak için değil, sevilmek içindir” diyor. Geçen gün de “psikoloji” diye bir şey buldu. “Kadınları anladığınızı söyleyin, ama sakın kanıtlamaya kalkışmayın. Yoksa bile, hep gizemli yanları varmış gibi, hayranlıkla çevrelerinde dolaşın,” diyor. Yoksa yeni hayranlar bulurlarmış… Eşi de Bilge’ye kızıp, “feminizm” diye bir şey bulunca, kavga çıktı. Durumlar karışık, bakalım ne olacak? Akşam öneriler oylanacak. Bizim hanım da akşama kadar kürk manto almazsam, feminist olacakmış. Öyle diyor. Meyhane icat edilmiş olsaydı, oraya gidip biraz kafa dinlerdim. Ama ne yaparsın, yanlış çağda doğmuşum, kısmetsizlik işte… Ayrıca bir oy bir oydur. Oylar birer birer veriliyor. *** - Ulu Nean. Genç bir yirmilik, Bayan Neanoğlu telesekretere not bırakmış. Çağını Aşan telesekreteri dün akşam icat etti. - Güzel, bunu akşam kutlayalım. Bayan Neanoğlu ne istiyor? - “Üçüncü kocam sarhoş olunca, gelmişime-geçmişime küfür ediyor. Geleceğimi astrologlardan öğreniyorum… Geçmişimi de öğrenmek istiyorum. Bana yardım eder misiniz?” diyor. - Neanoğlu, Neanoğlu. Haaa şimdi anımsadım. Nean dedesi de çok küfürbaz bir astrologdu zaten. Hiç unutmam. Küçükken anneme küfür etmişti de, dinozor kemiğiyle elim yoruluncaya kadar bir güzel dövmüştüm şapşalı. Hasta mağarasında bir hafta sırt üstü yatmıştı. Tam taburcu olacakken Hemşire Neaniye’yle Doktor Nean’a da küfür edince, iki hafta daha mağaradan çıkamamıştı. Neanların yarısından dayak yiyince, biraz akıllandı... Astrolojiyle uğraşıyor. On iki tane de, burç dediği bir şeyler buldu. Ondan sonra da her gün Nean Ekspres’e yazmaya başladı. İyi de çakmak taşı alıyor. Söylediğine göre her Neanın bir burcu varmış. Bizim hanımla benim burcum zıtmış, o nedenle anlaşamıyormuşuz. Her gün kavga edeceğimize, uygar Neanlar gibi anlaşarak ayrılmamız daha iyi olurmuş. Mahkeme icat edilince boşanma davası açacağım, mecburen. *** - Ulu Nean Yirmilik bir Enoralı aradı. - O da mı müteahhit? - Yok değil, sade vatandaş. - Ne istiyormuş? - Enflasyon adlı bir canavar, yaşamı zehir ediyormuş. “O’nun atasını bulup yok edin lütfen. Bu hafta süper loto oynadım. Tutarsa, istediğiniz yere okul yaptıracağım, söz. Selamlar” diyor. - Bizde enflasyon da yok, canavarı da. O canavar Cyroların bölgesinde olabilir. O bölge gelecekte Orakent olacakmış, Astrolog Nean öyle diyor. Mesajı Cyrolara göndersin, bizden de selam söyle. *** - Ulu Nean. - Evet Haberci Nean. - O lotocu Enoralı yine aradı. “Süper loto devretti, rekor ikramiye verecek. Bana altı rakam söyleyin, kazanırsam sizi de unutmayacağım, yemin ederim” diyor. - Burada daha rakamlar icat edilmedi. Parmaklarını saysın. Doların, Euronun, borsanın rakamlarına baksın. Bilge Nean: “Para parayı çeker” diyor. *** - Ulu Nean. “Horrr, horrr!.” - Öhö, öhööö!.. - Hıhhh! Sen misin haberci, mesai başladı mı? - Evet. Çağını Aşan kum saati diye bir şey icat etti. Buralarda kum bulunmadığı için seri imalata başlayamadı, ama ilk kum saatini köyün meydanına koydu. Artık kimse, “zamanı bilmiyordum, ondan geciktim” diyemeyecekmiş. Ve mesai, iki bin sekiz yüz on yedi adım önce başladı Ulu Nean. - Senin mağaran o kadar uzakta mı Haberci? - Her halde! Affedersiniz ama üç taş maaş veriyorsunuz. Mağara kiraları da felaket! - Maaşları Maliyeci Nean belirliyor, şikâyetini O’na bildir. Fazla şikâyet de etme, üç taş maaşa çalışacak sürüyle Nean var, ona göre! - Eee, bugün neler var bakalım Haberci? - O Enoralı müteahhit Sair Yeşilibozan, yine aradı. Nean köyleri dışındaki arazileri kat karşılığı alabilirmiş. - Bu Enoralılar da birbirlerinin mallarına niye göz koyarlar acaba? O alabilir de, biz veremeyiz. O araziler, Neanların ortak malı. - Başka bir Enoralı da, “Gerçek Özgürlük” adlı bir gazete göndermiş. Küçük kuponlardan yüz doksan dokuz adet biriktirirsek, ücretsiz Amerikan çatal-kaşık takımı kazanıp, daha uygarca yemek yiyebilirmişiz. Eğer büyük kuponları biriktirip, çekilişi de kazanırsak otomobil sahibi olabilirmişiz. Bu benzersiz olanaklardan yararlanmak için, abone bedelini Batmaz Bank’ın 1132541254 No’lu hesabına yatırmamız yeterliymiş. Posta masraflarıyla, vergiler kazanana aitmiş. - Yirmilikler akıllarını parayla bozmuşlar. Tamam, biz de çakmak taşı kullanıyoruz, ama yalnız değiş tokuş için. Otomobili kimin kazanacağı belli değil, işimize de yaramaz. Yol yok, benzin yok. O çatal-bıçak konusunu da anlayamadım. Kupon biriktireceklerine o çok övündükleri dükkânları, marketlerinden niye almıyorlar? Zaten Amerikalıların malını, neden Enoralıların gazetesi dağıtıyor ki? Biz bu uygarlık işini anlayamayacağız galiba haberci… *** - Ulu Nean. - Ne var Haberci Nean? - Dışarıda bir yirmilik var. Pazarlamacıymış, sizinle mutlaka görüşmek istiyor. “Sekreterinizden randevu alacaktım, ama bir sekreteriniz bile yok,” diyor. - Bak ukalaya. Tarih öncesi çağlarda yaşıyoruz, bu çağda sekreterin işi ne? Daha telefon bile icat edilmedi. Bizim Çağını Aşan bir tane icat etti, üstelik telesekreterli o ayrı. Zaten güzel bacaklı kız bulmak da kolay değil. Bacakları güzel olanın, başka bir yerleri de güzel oluyor. Onlar da artist, popçu olacağım diye, sekreter olmak istemiyorlar. Hem pazarlamacı ne demek? Dahası, buraya nasıl gelmiş? Biletler çok pahalı olduğundan, zaman makinesine kaçak binmiş. Uzak aşağı av bölgesinden buraya da, üç gün üç gece yürüyerek gelmiş. - Burayı nasıl bulmuş? - “Zor oldu, hiçbir yerde yer-yön belirten işaret yok,” diyor. Az kalsın dinozorlara yem olacakmış. Neyse ki yanında şişme dinozorlar varmış. Onları vermiş de, zor kurtulmuş yenmekten. Sonra da Büyük Avcı Nean’ın grubuna rastlamış, onları izleyerek buraya kadar gelmiş. Su arıtıcısı diye bir şey satıyor. Çok işimize yarayacakmış. Çınar şapşal kadar temiz su içebilecekmişiz artık. - Yaaa! Söyle o şapşala… aman dilim sürçtü, söyle o pazarlamacıya içeri gelsin. (Pazarlamacı sakin görünmeye çalışarak Ulu Nean’ın huzuruna çıkar. Neanların ilgiyle, ama sakince kendisini izlediğini görünce, görevini anımsar.) - Ulu Nean ve saygıdeğer diğer Neanlar. Şu elimde görmüş olduğunuz kartvizitimde de yazılı olduğu gibi bennn, Metomet Hepsatar. Çağlar ötesinden zorlu, her dakikası ayrı bir macera gibi bir yolculuk sonrası huzurlarınıza çıkmış, Satar Limited Şirketi’nin yılmaz bir satıcısıyım. Artık sizler de sayemde temiz su içebilecek, eczanenin bile olmadığı ülke… pardon doğal dünyanızda, suni hastalıklardan korunabileceksiniz. - Eczanemiz yok, ama hastalarımızı iyileştirdiğimiz hasta mağaramız var. - Sizi kutlarım Ulu Nean. Ama o mağaraya düşmemek için, işte bu gördüğünüz aletten her eve, pardon her mağaraya bir tane gerekli. - Bizim suyumuz temiz, istemez. Küçük-büyük yaptıklarımız Mok Deresi’ne, oradan da Mok Gölü’ne gider. Doğada hiçbir şey kaybolmaz. Mok balıkları moklara beslenir. Mok Gölü’nün güneyindeki Büyük Mok Kabilesi de o balıklarla beslenir. Ne de olsa Cyroların akrabaları, Mok Cyrolar ne olacak. Sen o arıtıcını onlara sat. Muhafız Nean, bu şapşalın gözlerini bağlayıp, Mok Gölü’nün kuzeyinde serbest bırakın. Bir daha buraya gelemesin. *** - Ulu Nean. - Ne var haberci, nedir bu telaşın? - Ulu Cyro haber gönderdi. - Ne haberi, ne istiyormuş? - “Casusunuzu sınırda bırakacağız. Gelin alın, yoksa kötü olur” diyor. - Casus da ne? Bizim öyle bir şeyimiz mi var? - Casus, patronları adına bilgi çalan demekmiş. O pazarlamacı yakalanınca, bizim casusumuz olduğunu söylemiş. - Yok yaaa! Numara yapıyorlar, o şapşalı bizim başımıza bela edecekler. - Ama Ulu Nean. Sınırda bırakırlarsa, ne yapıp edip buralara gelebilir. O zaman daha kötü olmaz mı? - Düşününce, haklısın galiba Yaver Nean. En iyisi casusun gözlerini bağlayıp, Dinozorlar Vadisi’nde serbest bırakalım. Şişme dinozorlar defolu çıkmış. Dinozorlar çok kızgın, O’nu yerler, biz de kurtuluruz. Oradan dönemez, her halde. *** - Ulu Nean. - Evet Haberci Nean. - Lig Demek Biz Demek adlı bir televizyon kanalından aradılar. Neanbirliği-Cyromagnonspor maçlarını şifreli kanaldan yayınlamak için, her sezon beş milyon çakıl taşı vereceklermiş. - Çakıl değil, çakmak haberci. - Ben biliyorum da, onlar çakıl demişler Ulu Nean. - Öyle mi, neyse. Bu yirmiliklerin de paradan başka bir şey bildikleri yok. Maçları izlemeye herkesin hakkı var. Öyle şey olmaz. Hem bizim buralarda televizyon istasyonu da yok. Bir tane televizyon var. O da Çağını Aşan’ın laboratuar mağarasında, yalnız pil olduğu zaman çalışıyor. Zaten savaş mevsimi de yaklaştı. Liglere süresiz ara verildi. *** - Ulu Nean. - Evet haberci. - Yirmiliklerden haber var. - Yine ne istiyorlar? - “Sizler de oralarda geyik muhabbeti yapıyor musunuz?” diye soruyorlar. - Buralarda geyik diye bir şey yok. Biz buralarda dinozor muhabbeti yapıyoruz. Yaşı küçük olanlar da dino muhabbeti yapar. En iyi muhabbeti de Dinozor Nean yapar. O nedenle hiç hesap da ödemez. Olan da bizim çakmak taşlarına olur. *** - Ulu Nean. “Bizim buralarda para için her yol mübâh, sizin oralarda durum nasıl?” diye soruyorlar. - Bizim buralarda ne para, ne de yol var. Yeni yeni patikalar oluşuyor. Bizim buralarda yalnız yaşamak için yapılanlar mübâh, diğerleri yasak. *** - Ulu Nean. Bu kez mesaj değil, haber var. Dilci Nean’la, Çağını Aşan “banka” diye bir şey icat ettiler. - Öyle mi? Ne işe yarıyormuş? - Tavuğunu üç ay vadeli yatırınca üç ay sonra bir tavuk, bir piliç; altı ay vadeli yatırınca bir tavuk, iki piliç; bir yıl sonra bir tavuk, üç piliç vereceklermiş. - Eee, yumurtalar ne olacak? - Yumurtalar bankanın olacakmış. Hizmetlerinin karşılığı olarak, yoksa banka yaşayamaz, iflas edermiş. Zaten takvim icat edilinceye kadar da bu iş yapılamazmış. Haberimiz olsun diye şimdiden açıklamışlar. *** - Ulu Nean kızınızdan haber var. - Yaaa, ne diyor? - “Prenses olmak güzel de, sıkıcı” diyor. - Bu kadar mı? - Yooo devamı da var. “Eşimin annesi, benim de annem olduğunu söylüyor. Bunu pek anlayamadım. Bana tuhaf tuhaf bakıp: ‘Ne de olsa primitif’. Bir Neaniyeyi prenses yaparsak, böyle olması normaldir,’ dedi. Bütün kabahat oğlundaymış. Beni pek sevmiyor galiba. Dün kahvaltıda dinozor yumurtası istedim. Kayınvalidem çok kızdı. Kahvaltısını yarıda bırakıp, masayı terk etti. Sizleri çok özledim. Eşimi kandırabilirsem, tatilde oraya geleceğiz. Aslında orada kalıp, bana aşık Öğretmen Nean’la evlenseydim keşke. Görüşmek üzere, tüm Neanlara selamlar.” - Eee kızım Neaniye. Öğretmen Nean’ı beğenmeyip oralara gittin. Öğretmen Nean’da istifa edip, Bilinmeyen Bölge’de yaşamaya başladı. Aşkına karşılık alamayınca, senin için yazdığı şiirlerden oluşan “Aşkımın Renksiz Gözyaşları” başlıklı tablet kitabını hazırlıyor. Kâğıt ve matbaa icat edilince bastırıp, herkese dağıtacakmış. Buralara da pek gelmiyor. Aylık Neanlar toplantılarına katılıp, sonra yaşadığı bölgeye dönüyor. Geçinmek için de özel dersler veriyormuş. *** - Ulu Nean. - Evet haberci, ne haber? - Haberler postanede. Hah hah hah. - Kendine gel haberci. Son günlerde çok şımardın sen. Yoksa ayaklarından astırırım seni de, ona göre. (Oh, neyse ki rüyaymış.) *** - Ulu Nean. - Evet haberci. - Yine Yirmilikler, Enoralı Yirmilikler. - Yine ne istiyorlar? - İnanılmaz, ama bir şey istemiyorlarmış!.. - Peki neden aramışlar? - Demişler ki: “Biz yarın dokuz günlük yeni bir tatile başlıyoruz. Sizde de böyle uzun tatiller var mı?” ne yanıt verelim? - Bizde zorunlu olmadıkça, tatil yok. Değil dokuz gün, yağmur da kar da yağsa, bir gün avlanmayıp, meyve toplamazsak aç kalırız. *** - Ulu Nean. Yirmiliklerden bir mesaj var, az önce geldi - Oku bakalım. - Demişler ki: “Biz çok uygarlaştık. Ama duygularımızı yitirmek üzereyiz. Sizde de böyle sorunlar var mı?” - Bizde sorundan başka bir şey yok. Ama duyguyu biliyoruz. Onu kaybetmedik. Onu kaybedersek, Neanlığımızı da kaybederiz. Bu da en son istediğimiz şey. *** - Ulu Nean. O pazarlamacı Enoralı yine aradı. - ..! Nereden aradı, dinozorlardan nasıl kurtulmuş? - Defolu plastik dinozorları alıp, yerine: “Her gün avlanmak zorunda kalmaz, avlarınızı istediğiniz kadar buzdolabında saklar, istediğiniz an da yersiniz” diyerek, buzdolabı vermiş. Dinozorlar da, geçen gün yakaladıkları Acemi Avcı Nean’ı buzdolabına koymuşlar. - Buzdolabı mı? Buzu biliyorum da, dolap ne, buzdolabı ne? - Buz yapan dolap. - Havalar soğuyunca, her yer buz. O dolap denilen şeye ne gerek var ki? - Bilmiyorum, yirmiliklerin uygarlığı bize yabancı. - Yıllık iznimde yirmilikleri ziyaret etmeyi düşünüyordum, ama çok dolapçılar galiba! En iyisi burada kalıp mamut, dinozor avlarına katılayım. *** - Ulu Nean. - Sen Ulu Nean, ben Haberci Nean demekten bıkmadık. Söyle bakalım, yine ne var? - Yirmilik On bin iki yüz seksen altı Enoralı aradı. - Bu kadar mesajı bir günde nasıl okuyacaksın? Okusan bile, ben nasıl yanıtlayacağım? - Kolay olacak. Aslında mesajların hepsi aynı… - Eee, niye ayrı ayrı göndermişler? Neyse boş ver, ne istiyorlar? - “Ne olacak bu zamların, enflasyonun sonu?” demişler. Bir de başbakanları -onların Ulu’su oluyor-: “Ücretler zam oranında arttırılıp, eşitlenecek” demiş. Demiş, ama zamlar maaşları çoktan geçmiş bile. “Ne olacak bu işin sonu, siz ne dersiniz?”diyorlar. - On bin iki yüz seksen altı kişi, ayrı ayrı mesajlarını Kendi Ulu’ları yerine, neden bize göndermişler? - Onlarda bireysel özgürlük varmış. - Yaaa, öyleyse sorunlarını da bireysel olarak çözsünler. *** - Ulu Nean. - Evet haberci, ne var? - Yirmiliklerden mesaj var. - Ne zaman yok ki! Yine ne istiyorlar. - Kendileri için değil de, işyerleri için asgari ücretle çalışacak Neanlar istiyorlar. Asgari ücret, temel ihtiyaçları karşılayabilecek en az maaş demekmiş. Eskilerin eskidikçe maaşları artıyormuş. Öyle kalite arayan da pek kalmamış. O nedenle Neanlar da birçok işi, en az yirmilikler kadar iyi yapabilirmiş. *** - Ulu Nean. - Evet haberci, bugün neler var bakalım? - Yirmiliklerden mesaj var. Şöyle diyorlar: “Bilimsel araştırmalarımıza göre sizlerin çoktan yok olup, Homo Sapienslerin yerinizi almaları gerekiyordu. Bu durumu nasıl açıklayacaksınız?” - Biz varız ve gerçeğiz. Ne yani, onlar belki de bir yerlerde hata yaptılar diye, topluca intihar mı edelim. Yirmiliklerle Amazon yerlileri, Avustralya yerlileri de aynı dünyanın, ayrı zamanlarında yaşamıyorlar mı? *** - Ulu Nean. - Evet Haberci Nean. - Enoralı Yirmiliklerden birisi aradı. “Burada hep fıkralık işler yapan bir Temel var. Sizin orada da var mı?” diye soruyor. - Kendi fıkralık işlerine günah keçisi arayıp, her şeyi Temel’e mal edeceklerine, önce kendilerine baksınlar. Bu sözümü de sevdim. Yazıcı Nean, not al da akşam oylayalım. Aralık 2002, İstanbul Ertuğrul Asım Öztürk
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © E. Asım Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |