"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Şairlerin nasıl insanlar olduğunu kim bilir nicedir merak eden ve bunu sormak için fırsat kollayan bir dostum bir gün şiir konusunun açılmasını da iyi bir zamanlama sayarak bana döndü ve; “Bak Allah adına yemine verdiriyorum seni, siz şairler kendinizi öteki insanlardan çok mu üstün görürsünüz, değişik insanlardan bunları duymuşumdur.Hatta öyle ki öteki insanlar yani şair olmayanlar sizin nazarınızda karıncalar gibi imiş doğru mu bunlar hocam?” Gülümsedim…İyice meraklanması için biraz sustum ve bekledim…Sonra merakını gidermek kuşkularını zail etmek babında kısa ve öz bir cevap vermem gerektiğinin idrakinde bir edayla;”Tümünü sahiplenip tasvip etmesem de söylediklerinizin doğru, biz insanları şair olanlar olmayanlar diye iki gruba ayırırız gerçekten.Şair olmayanlara da eh biraz tepeden bakarız hani…İsteyerek böyle değilizdir.Bu kadar kusur kadı kızında da olur istirhamımdır, bu hususta bizi mazur görün.” “İyi de elinizde olsun olmasın kibir iyi bir şey değil ki?” “İyi ama dostum buna kibir denmez ki, insanın elinde olmayarak düşündüğü veya yaptığı bir şey neden onu günaha soksun biz kibir olsun için şiir yazmıyoruz ki, kalemimizle insanların ruhunu okşuyor bununla da kalmayıp mazlumların avukatlığını da yapıp hukukunu koruyoruz” “Bakın o konuda yerden göğe haklısınız!Kalemiyle cihat eden nice şairler tanımışımdır…Allah eksikliğinizi vermesin” Böyle konuşmuş ve dağılmıştık.Şairler insanları çok iyi analiz eder adeta kitap gibi okurlar.Dostum onca açıklamalarımıza rağmen hala bizim birer kibir anıtı olduğumuzu düşünerek ama farklı görünerek kalkıp gitmişti. Oysa şairler kibirli değil ulvi ve sıra dışı birer kişiliktirler! Allah kelamından sonra yeryüzünün en kıymetli sözlerini söylemiş, bir kuyumcu titizliğiyle işlenmesi oldukça zor kelimeleri işlemeyi becermiş bu seçkin sanatçılara, insanların büyük kibir diye tanımladıkları, ama bırakın kibir olmasını mütevazı denilebilecek bir övünmeyi de çok görmeyelim… Şairler özgür insanlardır…ŞAİRLERİN ÖNÜNDE PROTOKOL ÇİZGİLERİ VE İNSANLARA ÇİZİLEN VE DİZİLEN SINIRLAR VE BARİKATLAR YOKTUR! Hepinizin malumudur devlet başkanları bile önlerine çizilen protokol hatlarını geçemez ve oracıkta mıhlanıp dururlar! Şairlere protokollerde yer aranması ve ayarlanması gerekecek olsa şayet, neye ve hangi kıstaslara göre ayarlama yapılacak kimlerin önüne kimlerin arkasına oturacak şairler? O bakımdan içinden çıkılamayacak bir işe kalkışmak ve şairler işte şurada durabilir veya oturabilirler diyebilmek cehaletten ve abesle iştigalden başka bir şey değildir! İslamiyet ten önceki Arap toplumunda Şair en büyük insan demekti… Ne devlet başkanları, ne din bilginleri, ne aşiret reisleri, ne büyücüler, ne şarkıcı ve rakkaseler ne de bütün dünyaya nam salmış tüccarlar… Bunların hepsi de şairlerden daha alt kademede en ünsüz şairlerle bile mukayese edilemeyecek insanlardı… Şairlerin tek bir mısraı bile savaş sebebi, barış vesilesi, evlenme, boşanma, ticaret, eğitim, sürgün, kısacası yaşama yön veren her şey demekti… Cahilliye devri insanları dediğimiz o insanlar bile Şairleri baş tacı edip yere göğe sığdıramazlarken biz uygar(!) insanlara ne oluyor da Şairleri el üstünde tutmak şöyle dursun onların bir eserini almak için bile bin dereden su getiriyor ve her gün sigara almaya gocunmadığımız bir paket sigara parasını kitap için vermeye gelince zorumuza getiriyoruz!... Şairleri sevseniz de dışlasanız da onlar HER ÇAĞDA SEÇKİN VE ULVİ İNSANLARDIR… Onlar toplumun gerçek kılavuzlarıdır.Sever, sayar ve arkalarından giderseniz kendi iyiliğiniz için bir yol seçmiş ve en büyük sanatçılarınızı da sahiplenmiş ve kollamış olursunuz… Onlardan yüz çevirirseniz de gene kendi bastığınız dalı kesmiş ve yolunuzu şaşırmış olursunuz… Zira mücevher çamura düşmüş de olsa değerinden bir şey kaybetmez… Şairlere değer vermeyecek olsanız sanat adına kısır bir döngü yaşar gelecek nesillere yüz karası bir konumda olursunuz. Ati ve istikbali sanatla taçlandırmak şairleri ve sanat erbabını korumak ve kollamakla mümkündür ancak! Sanatla taçlandırılmamış bir istikbalin de karanlık ortaçağdan hiç ama hiçbir farkı yoktur…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cafer ŞAHİN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |