Güzel birşeyin fazlası harika olabilir -Mae West |
|
||||||||||
|
Bir kısmına tanıdık, tanıdıkların bir kısmına arkadaş ve arkadaşların da bir kısmına dost dediğimiz insanlar. İnsan ayırmak yanlış diye söylenir ya bana da bu tuhaf gelir aslında. Her geçen gün ömrümüzden bakiye azaltırken bizi bizimle paylaşan dostlar değil mi insanların en kıymetlileri? Herkes aynı olacaksa benim için; nerede kaldı dosta verdiğim kıymetin ifadesi? Eğer seçici olmayacaksam daha çok yaralanıp üzüleceğimi bile bile nasıl sorgusuzca basarım bağrıma bildiğim herkesi? İnsanlar var her gün gördüğüm, saygım ve sevgim karşılık bekler. Selam verdiğimde alınırsa bir kez daha selam vermeye yüzüm olur ki onların adları tanıdık olur. İnsanlar var sık sık görüştüğüm, planlayarak ve isteyerek. Hayatın telaşında küçük molalar verip birbirimizin hayatına minik dokunuşlar yaptığımız ki onlar arkadaşlarım olurlar. İnsanlar var adına dost dediklerim… Tek cümleye sığdırıp kısırlaştıramayacağım. 4 Harfe bir ömür bindirdiklerim onlar benim. Hasreti aklıma düştüğünde burnumun direğini sızlatan, benimle ağlayıp benimle gülen. Canım yandı dediğimde canı yanan. Ve benim de sevinçlerine güldüğüm, dertlerine ağladığım, acılarıyla canımı yakan insanlar; yani dostlar onlar. Beni sadece tırtıl bedenim içerisinde gören buna rağmen ruhumun esas sahip olduğu kelebek renklerine bulanmak için içimden çıkacak olan güzeller güzeli kelebeği bekleyerek vakit kaybetmeyenler. Hep yanımda olup kozamın içerisinde iyi miyim acaba diye endişelenip kafasını kozamın derinine uzatıp uzatıp hayatıma dahil olanlar. Buna izni olan ve benim de dibinde oturmamdan sıkıntısı olmayıp bilakis bundan zevk duyanlar. Dostlar yani… Dostlarım; beni ben gibi seven ve kendilerinde de beni bulduğum yürekler onlar. Dostum dediği zaman insanın içini ısıtmalı ağzından çıkan isim, ruhunu sarıp sarmalı. Güven duymalı ve güven vermeli. Yolda yürürken yanında yürüsün diye yolun bozuk taşlı tarafından yürütmemeli insan kıymet verdiğini. Düzgün taraftan kendi önüne katıp gerekirse ayak izlerine basa basa yürütmeli hayat boyu. Neden ardında kalan ben oluyorum üzüntüsü duymadan gerekirse bir gölge gibi, gerekirse tek bir bedenmiş gibi bitirmeli yılları dostun adımlarında. Dost dediğin elini uzattığında neden diye sormadan tutabilmeli seni, parmaklarını kenetleyerek hiç bırakmamacasına. Ve acısında seslenebilmeli senin adını her tonda, her sıkıntıda. Bilmeli gideceksin yanı başına ve sen bilmelisin koşacak hemen imdadına. Dost dediğin güvence demek olmalı, onu nerede bulduğun değil hangi ortak noktada buluştuğun önemli olup hiç şüphesiz hiç yersiz gelivermeli adı aklına. Nedensiz ve zamansız özlemeli bir yudum kahveye eşlik edip belki sessizliği paylaşmayı, aynı odayı solumayı. Gökyüzünü aynı anda görüp güneşi birlikte uyandırmayı…. Dost dediğin yanında çıplak kaldığında tedirgin etmemeli seni. Duygunu açtığında, fikrini ortaya yatırdığında çirkin bulmamalı içindekini. Senden farklı olabilmeli ama senin gibi görebilmeli, senden uzak olabilmeli ama seni hep hissetmeli. Biraz Aşık gibi olmalı belki de dost; hep yanında, hep yanı başında. Ama aşık değil dost kalabilmeli sana; aşk kadar kısa ömürlü olmamalı çünkü dostun ömrü insan hayatında. Olur ya an gelir hayatındaki herkes hatta belki ailen bile çekip gitse senden; dostun durmalı hep yanında, “git” dediğinde bile ısrarla kalmalı, “gel” dediğinde ise ilk koşan olmalı, sarmalı yaralarını sabırla ve sarmalamalı seni kucağında. Uzun soluklu ve derin izleri olan, yargılarken bile seni gene senin iyiliğin için üzecek ve kıymetini bilecek insanlara denmeli dost diye ve ayrılmalı kalabalığın içerisinden bir kenara, her an her saniye tutulmalı gönlün en ferah yerinde. Dost kalıcı olmalı tıpkı kalbine yaptırdığın bir dövme gibi; gelip geçmemeli ömründen. Silinip atılmamalı bir kenara artık gerek yok diye. Dost laf olsun diye edinilmemeli, verildiyse bu paye bir kere o artık ahretlik sevilmeli… Ve unutmamalı ki dostluk denilen bağ demirdendir çünkü paslanmasına izin verilmediği sürece parlar kabul edildikleri gönüllerin en orta yerinde. İşte bu yüzden dostluk gönüldendir, gönülden gönüledir. Simten Ataç Konuk / Eylül 2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Simten K. Ataç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |