Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Her gün okuldan gelirken bir ekmek aldım, beyaz köpeğe parçaladım verdim. Daha sonra yanına üç hafta kadar uğrayamadım. Ve bir gün okuldan gelirken yol kenarında ölmüş bir köpek gördüm. Hemen yanına koştum, baktım ki ölen benim beslediğim, hatta beslemeyi ihmal ettiğim sokak köpeğiydi. Ölmüştü ona bir otomobil çarpmış öldürmüştü. Aklıma birden yavruları geldi. Daha çok küçüktüler onlar ne yapıyordu acaba? Hemen yıkık duvarın dibindeki yavruların yanına koştum, hiç durmadan nefes nefese yanlarına vardığımda. Yavrular birbirine sıkı sıkıya sokulmuşlar, hareketsiz yatıyorlardı. İlk önce onları uyuyorlar sandım. Elimle dokunduğumda, ufak minicik bedenlerinin soğuk ve cansız, kaskatı olduğunu gördüm. Bu olayın birkaç gün etkisinden çıkamadım. Onlarla benim ortak kaderlerimiz vardı. Aradan üç beş gün geçmişti ki. Yetiştirme yurdunun bahçesindeki bankta güneşli bir günde oturmuş başım önümde derin derin düşünüyordum. Bir gölge gelip başımın gölgesine birleşti, Başımı kaldırıp baktığımda bir kadın karşımda gözyaşlarıyla bana bakıyor ve titriyordu. Kadın titrek ve ağlamaklı bir ses tonuyla bana seslendiğinde. Kaşlarım çatıldı yüzüm kızardı, içimde her zaman püskürmeye hazır bir yanardağ patladı. Saygı duyduğum canlılar sırasında en sonda bulunan bu kadın. Leş başında bir parça et koparabilmek için kanat çırpan, kopardığı et parçasını hızla yuvasına götürerek kendisi yemeden yavrusunun ağzına kusmuk olarak boşaltan akbabadan. Soğuk ve boş sokaklarda çöp bidonlarından küflü ekmek ve bozuk yemeklerden yiyerek beslenen yıkık duvar dibinde bekleyen yavrularına tertemiz, bembeyaz, süt olarak emziren sokak köpeğinden. Lağımlar da yediği pisliği süte dönüştüren ve yavrularını emziren farelerden utanmadan. “Ben senin annenim” diye karşıma dikelen bu kadın, daha üç günlükken beni bir bilinmeyene terk edip gitmiş. Yumurtasından çıkmak üzereyken yavrularını yememek için yuvasını terk eden bir yılandan bile daha az anne olan bu kadın. Aciz ve savunmasız, bir parka bir bilinmeyene bırakıp gitmişti beni. Ben bir akbabaya, sokak köpeğine, fareye ve bir yılana anneliğinden dolayı saygı duyarken, “ben senin annenim” diyen bu kadına saygı duyamam. Belki tenha bir yerde, üç beş kuruşa, beş on dakikalık zevk için, bilmediğim babamın ektiği tohumların hasadı olarak olgunlaşan bu bedenimden, bahseden insanların. “Piç” demeleri acıtırken yüreğimi. Kin ve nefret içinde büyüdüm ben. Bir akbabaya anne derim. Bir sokak köpeğinin sütünü emerim, ama beni üç günlükken bırakıp giden bu kadına anne diyemem ben. Bayram sabahlarında bükülen boynumun, öne eğilen başımın okşanmadığında. Ağladığımda gözümden akan yaşların silinmediğin de. Acıktığımda bir lokma kuru ekmeğin verilmediğinde yanımda olmayan bu kadın, anne kelimesini hak etmiyor. Bu gün karşımda “ben senin annenim” diye gözyaşı döküyor. Ben hep ağlıyordum. Gözümden kan misali dökülen yaşlar hiç dinmedi. Beni döven büyük çocuklara karşı acizliğimden ağladım. Acıktığımda kuru ekmek alabilmek için yemekhanenin kilitli kapısını zorlayıp, açamayınca soğuk betona oturarak, titreyerek ağladım. Karanlık gecelerde çakan şimşeklerden korktuğumda, battaniyemin altına kıvrılır battaniyemi koruma kalkanım var diye sımsıkı üstümden kapatır ve gözyaşları içinde nefessiz kalıp ağladım. Hasta yatağımda bir yudum su beklerken ağladım. Maaşlı çalışan bakıcı kadınlara anne özlemiyle sırnaşıp, anne şefkati aradığım için yüzüme yediğim tokatlarda ağladım. Suç işlediğimde, korkumdan altımı ıslattığımda, bana vuran kadına “anne!” dedim ağladım. Ben yıllarca ağladım on yedi yıldır ağlıyorum. Şimdi benim karşıma geçip ağlama be kadın! Ben gözümden akan tuzlu yaşları yalayarak hayatta kaldım. Benim yüreğimde anne diye bir sevgi yok! Anne diye bir nefret var. Hadi şimdi kaybol… Annesini araba çarpan bir sokak köpeğinin yavruları nasıl yıkık bir duvar dibinde açlıktan öldüyse. İşte benimde anneye olan açlığımdan, bir duvar dibinde öldü duygularım… Hadi! Olmadığın hayatımdan çık git. Ben annemi öldürdüm…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © BEKİR SEPET, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |