..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > BEKİR SEPET




12 Ocak 2010
Yırtılan Onur  
BEKİR SEPET
Okurken yaşayın...


:BBFI:
Sonbaharın gelmesiyle sararan yapraklar dallarda yaşlı birer insan gibi titreyerek sallanıyordu.
Rüzgar estiğinde neşe ile bir birlerine vurarak tabiatın en güzel senfonisini oluşturan bu yapraklar, yine aynı rüzgarın bedenlerini kuru bir yaprağa dönüştürüp ayaklar altına sermemeleri için azalan güçleriyle sımsıkı tutunuyorlardı, doğdukları dallara.

Ama onlarda Mehmet Ali Amca gibi bir gün o çok sevdikleri dallarından zamanın acımasızlığıyla birleşen bir rüzgarla kopup savrulacaklar her biri bir yana. Sonra kaybolacaklar zaman içinde.

Mehmet Ali Amca, çay üstünde küçük küçük yan yana sıralanmış dükkanlarda ekmek paralarını kazanan esnaflardan biriydi. O kısa boyu diken saçları ve bıyıklarıyla çok sevimli yaşlı bir ayakkabı tamircisiydi. Çalıştığım çay ocağında diyofondan ne zaman bir orolet istense o oroletin Mehmet Ali Amcaya gittiğini bilirdim. O ayakkabı tamir ederken ben onun karşısına oturur ve onu izlerdim.

Dükkanı bir yoğun bakım servisini andırıyordu. Her tarafta yaralı ayakkabılar doluydu. Çalışırken hep kafasını sağa sola bükerek onların yaralarını en iyi nasıl tedavi edeceğini hesaplardı. Deriden önlüğüne baliyy yapışmış ve yırtıklarla doluydu.

Yine bir gün onun ayakkabılara can verdiğini izlerken içeriye orta yaşlı bir adam girdi. “Selamın aleyküm amca şu ayakkabıma bir bakıverirmisin?” dedi. Mehmet Ali Amca ayakkabıyı elinde alıp iyice çevirip, altına üstüne bakarken, adam yüzünde bir endişeyle Mehmet Ali Amcaya bakıyordu. Mehmet Ali Amca adama bakıp “oğlum bu ayakkabı tamir olmaz” dediğinde adamın yüzündeki endişe, yerini büyük bir üzüntüye bıraktı.

Adam yaşlı ayakkabı tamircisinin yüzüne acı acı bakarak “hiç mi giyilmez? Amca” diye seslendi. Mehmet Ali Amca “hayır oğlum hiç giyilemez” dediğinde adam yırtık ayakkabısını tekrar ayağına geçirdi. Adamın yırtık çorapları yırtık ayakkabısından dışarıya çıkıyordu. Ve yürürken ayakkabının yırtılmış olan ön tarafı, büyük bir ağız gibi etrafa bağırıyordu. “ben yoksulum, ben fakirim” diye şap şap sesler çıkartıyordu. Bundan utanan adam, ayaklarını yerden fazla kaldırmadan yürümeye çalışıyordu.

Bu durumu gören Mehmet Ali Amca “aslanım hadi git şu garibi çağır” diye bana seslendi. Bende hemen koşup adama arkasından dokundum ve “amca ayakkabıcı seni çağırıyor” dedim. Bunu duyan adam hemen geri döndü dükkana. İçeriye girdiğinde yüzündeki acılı ifade yerini mahcupluğa bıraktı. “Buyur amca beni çağırmışsın” dedi. Mehmet Ali Amca “getir biraz uğraştırır ama tamir ederim” dedi. “fakat hemen olmaz sen bunu yarın al” dediğinde, adamın yüzü tekrar acıya büründü, “şey ben beklesem, işim yok zaten” dedi adam. Mehmet Ali Amca durumu anlamıştı, adamın başka ayakkabısı yoktu. Hemen arkasına dönüp siyah bir torbadan bir çift ayakkabı çıkarıp adama verdi.
“Bunların sahibi yarın alacaktı bunları, al sen bunları giy” diye adama verdi ayakkabıları. Adam ayakkabıları ayağına giyip şöyle yere bir kere sağlamca vurdu ayaklarını ve “yahu amca tamda bana göreymiş hehe” diye sevinçli bir ifadeyle seslendi. Mehmet Ali Amca bana “haydi aslanım oturup durma, bize ordan demli bir çayla koyu bir orolet kapta gel” deyince ben hemen kapıdan fırladım. Boynumu bir sağ tarafa bir sol tarafa bükerek zıplayarak çocukça koşa koşa ocağa geldim. “Mehmet Abi demli bir çay koyu bir oralet Mehmet Ali Amcaya” dedim.

Çay ocağının sahibi Mehmet abi beni çok seviyordu bana “lan tosba, nerdesin sen onbeş dakkadır hee!” diye esprili bir üslupla patronluğunu hatırlattı. Bende “Mehmet abi ne olur 15 dakika daha” diye sevimli bir yapıya bürünüp, ondan ek süre istedim. O da “hadi sana son 15 dakika başka izin yok” deyip benim çayımı ve oroletimi askıma koydu. Bende hemen koştum Mehmet Ali Amcanın yanına.

Kapıdan girince hemen selam verdim ve çayları dağıttım sonra oturdum köşeye. Adam çayını yudumlarken başladı konuşmaya …

Adam.
Aslında çocukla okula başlamadan bi babıç alcektim kendime emme bizim ufaklık boş arsada top oynaken gocuğunu çıkarıp galenin yanına goymuş, yesyeni gocuktu içi tüylü müylü, daha yeni aldıydım borcu bile duruyo ya. Hadi sen onu ordan çaldır!. Bide benden saklıyo kendince. Giden gocuk gelir mi?

Ertesi gün işe gidiyom, oğlanda okula başladı, baktım bizim oğlanın üstünde gocuk yok. Olum hava soğuk, nerde senin gocuğun? Dediğimde. Buba ben üşümüyom dedi. Olum hava zehir gibi nasıl üşümüyon? al üstüne gocuğu dedim. Bizimki gine bana, buba ben üşümüyom deyo. Kafam atıvedi, çarparım haa! dedim. Bizim oğlan govedi alamayı.

Len olum niye alıyon? Cık! bi şey demiyo. Aslanım giy şu gocuğunu diye bağırdım da elimi bi galdırdıydım. Bizim hanım çıkıvedi içeden. “Dur adam ne yapıyon sen, ben sana decedim emme, şu deli olan ben onu yarın bulurun dedi, bende ses etmedim” dedi. Bi örendiydik bizim oğlan gocuğu çaldırmış. Ey Gocaman Rabbım sen bana sabır selametliği ver dedim. Büktüm boynumu. Ee tamam eşek sıpası çaldırmış gocuğu emme yenisini nasıl alcen diye aldımı beni bi dert.
Eh dedim beliki benden garip birinin çocuğu çalmıştır. Helali hoş olsun dedim, eşek gada adam çalcek değil ya! gine gocuğu olmayan bi yavru almıştır onu. Havada bi soğuk, Tamirci dayı, şıpır şıpır kesiyo ortalık o gün, valla içim titredi kapının önünde. Benim olanın yüzüne baktım baktım, dayanamadım bide. Len sıpa bu sabah gocuksuz git te ölen yanıma gel, çıkamda alam sana bi gocuk daha dedim. Dayanamadım gittim yine bitane daha aldım. E gocukcuyada ay sonu getiren paranı dediydim.

Aha bu gün aldım aylığı da vedim adamın parasını ordan geliyodum. E bugun de Çarşamba bazar guruldu her yakaya, millet galabalık. Hadi sen o galabalıkta gadının biri ayama bi bastımı. Hadi bizim babıcın ağzı ayrıldı galdımı. Ele güne garşı utandım bide. Gadında utandı etdiğinden emme, ne yapsın oda ortalık mahşer günü gibi. Benimde içim yandı gitti, len dedim bi ay daha idare edeydi hele dedim, babıca. Ayamı sürüye sürüye buraya gada geldim. Seninde namını bilirim, dedim şunu diktittiren de baali bir ay daha idare etsin. E sende olmaz deyince içim kerimin arpa talası gibi yandı gittiydi, hele arkamdan seslendin de içim rahatladı. Emme peşin söyliyen bak, paranı şimdi vecen desem yalan. Aylığı aldımmıydı söz, ilk senin paranı vecen.
Dedi adam Mehmet Ali Amcaya.

Mehmet Ali amca “hehe yaa goçum senin canın sağolsun sen bana bu ay para veme de, kendine bi babıç al” dedi ve gülüştüler dükkanın içinde.

Adam ayakkabısı dikilinceye kadar açıldıkça açıldı, konuştukça konuştu, hep garibanlığından ve eline geçen fırsatlardan kaybetmediği dürüstlüğünden bahsetti. Lafının sonunda da yaşlı ayakkabı tamircisine şu sözleri söyledi.

“Yahu Memet Ali Dayı Allah senden ırazı olsun, sen benim babıcı değil, adamlığımı dikivedin söküldüğü yere, Allah yine senden razı olsun” dedi ve çıktı gitti ayakkabı tamircisinden.

Mehmet Ali amca gözleri biraz dolu şekilde yüzüme baktı ve “Yaa! Olum, işte bunlara adam denir, sökülen gururuna inat gelir diktirir. Nefsine uyup ta kötülüğe bulaşmaz bunlar. Bunlara iyi bak gerçek adam işte bunlar” dedi.

Bende çıktım dükkandan yine sallana sallana, seke seke geldim çay ocağına. O yaşlarda tam anlamamıştım Mehmet Ali Amcanın ne demek istediğini.

Ama şimdi çok iyi anlıyorum. Kabrin cennet olsun Mehmet Ali amca…




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
En Değerli Anne Ölü Annedir
Ne Demek?
Bankamatik
Oğlumu Öldürdüm
Annemi Öldürdüm

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dört Yaşındaki Seri Katil
Simit Tatili


BEKİR SEPET kimdir?

Hayata farklı bir gözle bakan ve yaşamanın hiçte kolay olmadığını gören biriyim. Bazen baktığım kişilerin ruhlarını içimde hissedip onlar gibi yatıp onlar gibi kalkıyor ve onlar gibi düşünebiliyorum.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © BEKİR SEPET, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.