..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > sedat




27 Ocak 2010
Sorgulama/mak  
sedat
Papağan gibi aynı şeyleri tekrarlamak insanlara ve zihne kolay gelir. Sorgulama ise ayrı bir güç ve cesaret gerektirir. İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği AKLA sahip olması değilmidir. Aklımızı sorgulamada kullanmıyacaksak ,kaset gibi aynı şeyleri tekrar etmek aklı kullanmaktan ziyade aklı uyuşturmaz mı? Uyuşma da bir nevi alışkanlık değilmidir ?


:AHBA:
Başın ırmağın suyuna daldımı,
suyun rengini nasıl görebilirsin.
Mevlana

Mevlana’nın deyişi ile suyun rengini görebilmek ancak sudan başımızı çıkarmak ile mümkündür. Bunu da ancak sorgulama ile gerçekleştirebiliriz sanırım.
Sorgulama TDK sözlüğüne göre; bir konuyu, sorular sorup, yanıtlar vererek, araştırma anlamına gelmektedir. Sorgulama işlevini de ancak düşünme yolu ile gerçekleştirebiliriz.
Evet, herşeyi sorgulayabilmeliyız. Ancak zihnımiz sorgulamaktan pek hoşlanmaz. Çünkü tembeldir zihnimiz. Çocukluğumuzdan beri zihnimize kaydedilen her bilgi bizim için doğru kabul edilir. Tüm düşünce şeklimiz ve buna bağlı olarak davranışlarımız, zihnimizdeki bu bilgilere dayanarak varolabilmektedir. Eğer sorgulamaya başlarsak zihnimize kaydedilen bu bilgilerin yanlış çıkma olasılığı herzaman vardır. Eğer yanlış çıkarsa yıkılırız. Çünkü temel dayanağımız olan bilgilerden artık kuşku duymaya başlarız. Bu da zihnimizi rahatsız eder. O nedenle hemen hemen hiç bir bilgiyi, inanışımızı, örf, adet, gelenek ve göreneklerimizi sorgulamak istemeyiz. Bu bilgiler bize anne, babamızdan, atalarımızdan geldi; yanlış olması mümkün değil ana fikrinin arkasına saklanırız. Ve de bu saplantımızı sonuna kadar savunmaya çalışırız, ne bahasına olursa olsun. Zihin eski alışmış olduğu düşünce şeklini tekrar ve tekrar kullanmaya bayılır. Çünkü kolaydır. Yeni bir fikri, inanışı, bilgiyi kabul etmekte zorlanır. Her yeni şeyi kabul etmesi için eskiyi silmesi gerekecektir ki buda zihnimizi korkutur.
Bir de toplumumzda fazla soru sormak pek hoş karşılanmaz nedense. Eğer sorgulamaya kalkarsanız “ sorgu hakimimisin birader “ diye azarlanırsınız adeta. Şimdi size küçük bir hikaye anlatmak istiyorum.
Sıcak bir yaz gecesi , bir kişi – ismi mesela Ahmet olsun- odasında yatıyor. Ev bahçe katında . Hava sıcak olduğundan pencere açık , serin bir gece meltemi odayı dolduruyor. Geç vakit bir karaltı camdan içeri süzülüyor. Bir hırsız içeri girip odadaki değerli şeyleri torbasına doldurmaya başlıyor. Ahmet uyanıyor, hırsızı görüyor, ama hiç ses çıkarmadan onu izliyor. Hırsız işini bitiriyor ve geldiği gibi sessizce pencereden çıkıp gidiyor. Ahmet neden ses çıkarmadı ? Şimdi okumaya ara verip cevap vermeye çalışın.
İnanıyorum ki büyük bir çoğunluk şöyle cevaplar verecektir. Ahmet hırsızdan korktu ; Ahmet hırsıza acıdı ; Ahmet hırsızı tanıyordu... vs . Hiç birimiz Ahmet ile ilgili bana sorular sormayı düşünmedi. Ahmet kimdir? Ne iş yapar? Kaç yaşındadır ? ... gibi. Eğer sorgulasaydı , Ahmet’ in küçük bir bebek olduğunu öğrenecekti. İşte bakın , herolayda, sorgulamadan hemen varsayımlarda bulunmaya başlıyoruz. Varsayımda bulunmaya bayılırız nedense. Bilgilerimiz çok eksik olduğundan varsayımlarımızdan da yanlış çıkarımlara varacağmız tabiidir. Bakın sorgulama alışkanlığımızın olmamasının tipik bir örneği
Çok daha çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. İster çocuğunuza, torununuza, ister yoldan geçen herhangi bir çocuğa, gence sorun bakalım “ Bizim sabah kahvaltısındaki geleneksel, milli içeceğimiz nedir?”. Aldığınız cevabın çay olduğundan %100 eminim. Siz eğer hayır aslında geleneksel kahvaltımızda “çorba” içilir derseniz, size kimse inanmaz. Çayın kahvaltıda içecek olarak evimize girmesi en fazla 50 sene önceye dayanır. Eğer bir 100 sene daha geçse, yani çocuklarınızın çocuklarına bu sorunun sorulduğunu düşünün. Veya asırlar sonra bu konuyu araştıran birisi, eğer çorba da ısrar ederse ona iyi gözle bakılmadığından emin olabilirsiniz. Cevap hep aynıdır.” Biz asırlardır atalarımızdan dedelerimizden böyle gördük, çay bizim geleneksel içeceğimizdir.” İşte bakın bu örnek bile her türlü sosyal, siyasi, dini inanışlarımızın sorgulanmaması halinde ne kadar doğma sonuçları kabul etmek zorunda kalacağımızın bir göstergesidir sanırım. Hele asırlar geçmiş ise varın düşünün sonucunu.
Önümüzde iki yol var. Ya, bize çocukluğumuzdan beri öğretilen herşeyi olduğu gibi kabul edeceğiz. Ya da sorgulayacağız. Birinci yolu seçersek rahat ederiz. Alışılmışı tekrarlamak bizi huzurlu kılar. Çünkü zihnimize kopyalanan kural ile davranışımız arasında bir uyum vardır. Çevremizdeki insanlarda aynı şekilde düşündüğünden bir sorun yokmuş gibi algılar zihnimiz vede rahattır. Teslim olan bir zihin huzurludur. Zihin topluma teslim olmuştur. Çünkü sorumluluk bizim değil, bize öğretilen toplum kuralları/bilgilerinindir. İçimiz rahattır. Yukarıdaki çok basit çay olayındaki gibi.
Yok eğer ikinci yolu seçerseniz yandınız demektir. Sorgulama yapma erdemine eriştiyseniz rahatsızlıklarla karşılaşmamanız mümkün değildir. Özellikle zihnimiz isyan etmek ister. Çünkü zihne kopyalanan yılların birikimi bilgilerden kuşku duyulmaya başlanmıştır. Daha da önemlisi çevre hoş karşılamaz sizi. Çünkü alışılmış değerlerin değişmesi gündeme gelmeye başlar. Sorgulama sonucu belki yeni bir fikre, olguya ulaşmazsınız. Ama doğru veya yanlış bu artık size aittir, sizin bir parçanızdır. Şimdi diyeceksinizki biz her konuyu nasıl araştıralım. Ortak kabulleri nasıl yok sayabiliriz. Gayet tabii haklısınız. Demek istediğim aklımızı kurcalayan, bizde acabalar uyandıran en ufak bir şüphede sorgulama devreye girmelidir. Bilimde dahi mutlak doğru yoktur. Deneyler yapılırken gözlemleyenin etkisi ile deney sonuçlarının değişkenlik gösterdiğini artık biliyoruz (Heisenberg belirsizlik ilkesi). Fen bilimlerinde böyle ise diğer bilgilerdeki doğruların ne kadar doğru olduğunu tartışmak bile gereksizdir.
Papağan gibi aynı şeyleri tekrarlamak insanlara ve zihne kolay gelir. Sorgulama ise ayrı bir güç ve cesaret gerektirir. İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği AKLA sahip olması değilmidir.Aklımızı sorgulamada kullanmıyacaksak ,kaset gibi aynı şeyleri tekrar etmek aklı kullanmaktan ziyade aklı uyuşturmaz mı? Uyuşma da bir nevi alışkanlık değilmidir ? Bir düşünürün dediği gibi “ Önce biz alışkanlıklarımızı oluştururuz, sonra alışkanlıklarımız bizi oluşturur “. Sorgulama sonucu eriştiğimiz bilgi daha doyurucu değilmidir ?
Haydi Mevlana’nın önerisini gerçekleştirelim ; başımızı sudan çıkaralım. Alışkanlıklarımızı bir kenara atalım. Hiç bir şeyi dogma olarak kabul etmeyelım. Bir çin atasözü ile yazımzı noktalayalım. Soru soran beş dakika aptal pozisyonuna düşer, sormayansa ömür boyu aptaldır.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Alışılmışın Dışına Çıkmak
Kutlamalar Hakkında
Din ve Ahlâk Üzerine (Japon
Ağlamak
Altın Diş
Mektubu Bitirmek
Saygı
Karşılaştırma/kıyaslama
Yoksula Yardım Etmek Mi, Yoksulluğu Ortadan Kaldırmak mı?
Kendi Hapishanemiz

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Söz Gümüşse, Sükut Altındır.
Kamera ve Yönetim!
Sevgi Karşılıksızmıdır?
Yapay Hayatlar
Bayram Ziyaretleri
Aynalar
Neden Saçmalarız?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Beyaz Yalanlar,siyah Yalanlar,pembe Yalanlar... [Eleştiri]


sedat kimdir?

Yazılarımda çevremizdeki insan manzaralarını yansıtmaya çalıştım. Aslında tüm amacım belki de kendi kendimi yeniden yaratabilmek,zihinsel de olsa dinginliğe erişebilmek. Belki de hiç bir amacı yok. Sadece vakit geçirmek için belkide. Belki de yapmak isteyipte yapamadığım yaşanmamış hayatımı dile getiriyorum kimbilir. Bilemiyorum inanın.

Etkilendiği Yazarlar:
J.Krişhnamurti,A.schopenhauer,I.Yalom,H.Cibran,D.M.Ruiz.İ.Arabi.Y.N.Öztürk


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © sedat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.