..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En bilge insanlar bile arasıra bir iki zırvadan hoşlanırlar. -Roald Dahl
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Karakterler Üzerine > Ramazan Gökner




19 Nisan 2010
Karanlık - 1. Bölüm  
Ramazan Gökner
Karanlık, uçsuz bucaksız karanlık… Gecenin en koyu anı, tek bir canlı bile yok ortada, her gece ötüp duran çekirgeler bile uyumuş sanki ya araba sesleri; nasıl da sustular bir anda. Çıt yok, müthiş bir sessizlik. Gökyüzünde birkaç yıldız var.Bir tanesi çok parlak, sanki göz kırpıyor bana.Dikkatlice bakıyorum gözümde büyüyor büyüyor.Bir anda sanki aydınlanıyor ortalık,gözüm kamaşıyor.Ortalık ısınıyor ama hala kimsecikler yok...


:BACD:
Karanlık, uçsuz bucaksız karanlık… Gecenin en koyu anı, tek bir canlı bile yok ortada, her gece ötüp duran çekirgeler bile uyumuş sanki ya araba sesleri; nasıl da sustular bir anda. Çıt yok, müthiş bir sessizlik. Gökyüzünde birkaç yıldız var.Bir tanesi çok parlak, sanki göz kırpıyor bana.Dikkatlice bakıyorum gözümde büyüyor büyüyor.Bir anda sanki aydınlanıyor ortalık,gözüm kamaşıyor.Ortalık ısınıyor ama hala kimsecikler yok.Hala yalnızım.Terlemeye başlıyorum sonra,sıcak kavuruyor bedenimi, sanki o yıldızın içindeyim,aman Allah’ım nasıl bir iş bu,acaba öldüm mü ,yoksa cehennemde miyim?Gözümü sıcaktan açamıyorum,her tarafım yanıyor,ama kendimi koy vermeye niyetim yok , kurtulmalıyım bu ızdıraptan, gücümü topluyorum bir anda fırlıyorum olduğum yerden ve gözlerimi olabildiğince açıyorum. Fakat o da ne… sabah olmuş, etrafta insanlar var… Kendimi yokluyorum gerçekten ter içindeyim. Nasıl bir rüya bu, sonra güneşe bakıyorum tam üstüme vuruyor, anlaşılan onun sıcağı bu kadar terletmiş beni. Saat kaç acaba… Karşı caddede insanlar hızlı adımlarla işlerine gidiyorlar, klasik bir sabah koşuşturmacası. Yalının bahçesiyle cadde arasında yaklaşık üç metre var, ama kimse beni fark etmiyor. Herkes hızlı adımlarla işine gidiyor, kalabalığa bakılırsa saat sekiz civarı olsa gerek, yani İstanbul sokaklarının en yoğun olduğu an, olduğum yerden yavaşça doğruluyorum, bakalım tahminim tutacak mı, eve doğru sallana sallana gidiyorum başımda hafif bir ağrı var…
Kapıyı açıyorum, ablam ve annem kahvaltı hazırlığında, yavaşça içeri giriyorum, onlara fark ettirmeden odama girebilirsem çok iyi olacak. Eğer bahçede yattığımı anlarlarsa akşama kadar nasihat dinlerim ve buna hiç niyetim yok, annem tam önümden geçiyor ancak fark etmedi beni anlaşılan çok aceleleri var, anlayamıyorum acaba misafir mi gelecek. Her neyse ne kahvaltı yapacak ne de misafir ağırlayacak halim var bir an önce duş alıp uzanmak istiyorum boynum ve belim iyi değil ,biraz dinlenmeliyim. Hızla koridordan odama geçiyorum. Güzel; fark etmediler beni, kim bilir belki de başkası sandılar, ya da hiç görmediler, yavaşça omzumu silkip umursamazca odama giriyorum. İlk işim saate bakmak ;tahminin tuttu mu, merak ediyorum, evet saat sekizi on geçiyor yani neredeyse tam tutturtmuşum, tebessüm ediyorum. Acaba sezgilerim mi kuvvetlendi, yoksa İstanbul un monotonluğunu öğrendim de ondan mı biliyorum? Sanırım ikincisi.
Çok terliyim, hemen duş almalıyım, ama hiç halim yok, kendimi bir anda yatağa atıyorum, anlaşılan duşu da sonraya bırakacağım üzerimde müthiş bir uyuşukluk var.Biraz uyudum mu uyumadım mı bilmiyorum, bir anda odanın kapısı açılıyor. Gözlerim yarı açık kapıya bakıyorum,gelen annem,yüzünden hoşnutsuzluğunu okuyorum,uyumadığımı fark ediyor, yatağın kenarına oturuyor.Eliyle alnımı okşarken bir yandan da konuşmaya başlıyor:
-Oğlum, niye dışarıda yattın gece gece,bak hasta olursun, baban duymasın diye seslenmedim az önce ama çok kızdım sana ,olur mu hiç böyle iş…
Annemi üzmek hayatta en sevmediğim iştir,ancak son günlerde onu fazlasıyla üzdüğümün farkındayım,yataktan doğruldum,elini tuttum.
-Anne öyle bir niyetim yoktu,dışarı çıkmıştım uyuya kalmışım vallahi,yoksa deli miyim ben , toprağın üstünde yatayım.
Bir anda gözleri parladı,memnun olduğu belliydi, ama memnuniyeti dışarıda uyumamdan habersiz oluşumdan değil ona doğru dürüst bir cevap vermemdendi.Zira çok uzun zamandır kimseyle adamakıllı konuşmuyor, ne deseler geçiştiriyor ve çevremde kim varsa umursamazca kalbini kırıyordum.Bunun farkındaydım ama son günlerdeki ruh halim ve öncesinde yaşadıklarım beni adeta böyle yapmaya zorluyordu.
Annem verdiğim cevaptan cesaret almış olacak ki konuşmaya devam etti:
-Oğlum, birazdan Yusuf amcanlar gelecek kahvaltıya, haydi hazırlan gel sende içeri…
- Eee, şey duş almam lazım anne ama…
-Tamam oğlum, hadi acele et, yarım saate gelirler…
Bir şey diyemedim,annemi kırmak istemiyordum,hafifçe olur manasında kafamı salladım. Annem de memnuniyetle odadan çıktı,belki de benden hiç böyle bir davranış beklemiyordu.
***

Yarım saate kalmadan, üstümü giyinmiş, hazır vaziyette odamdan çıktım.Amcamlar daha gelmemişti.Terasa doğru ilerledim,tüm aile toplanmış,kahvaltı masası hazırdı.Beni görünce herkesin yüzünde oluşan tebessümü memnuniyetlerine vererek boş bulduğum bir sandalyeye oturdum.Annem hiç durmadan koşturuyor,masada bir şeyleri düzeltiyordu,arada da bana bakıp tebessüm ediyordu.Onun memnuniyetinden hiç şüphem yoktu, ama abim, ablam ve özellikle eniştemdeki tebessüm memnuniyetten ziyade alaya kaçıyordu.Bir umutla babama baktım,belki onda da memnuniyet olabilirdi; fakat ona bakınca donuk bir ifade gördüm.Sanki ben hiç içeri girmemişim gibi donuk ve ruhsuz.Aslında babamı da çok severim ama son günlerde yaşananlardan sonra aramızda esen sert rüzgarlar bir türlü dinmedi.Yapacak bir şey yoktu,ancak kendimden hiç beklenmedik bir şekilde havayı yumuşatmaya karar verdim.Abim yakınımda oturuyordu.Ona döndüm.
-Sen niye işe gitmedin abi. dedim.
Böyle bir soru beklemediği belliydi.Biraz düşündü,sonra önemli bir şey hatırlamış gibi birden cevap verdi:
-Amcamlar gittikten sonra giderim,zaten pek hasta gelmiyor bu saatlerde…
-Amcamlar ne zaman gelecek ki,geciktiler galiba.
-Gelirler şimdi…
Daha fazla soru sormadım,fazla konuşmaya başlarsam eski meselelerin tekrar açılmasından endişeliydim.Zaten o sırada zil çaldı, gelen amcamlardı.Çoluk çocuk,tüm aile gelmişlerdi.Hafta içi,bu saatte hem de iki ailenin de tam kadro katılımıyla yapılacak bu kahvaltıdan şüphelenmeye başlamıştım,anlaşılan önemli bir mesele vardı.
***
Hoşbeş ten sonra kahvaltıya geçildi.Amcamın ve çocuklarının bana karşı sıcak tavırları endişelerimi iyice artırdı.Amcam normalde bana karşı oldukça soğuk ve mesafeli olurdu.Ne olmuşta böyle birden benimle ilgilenir olmuştu.Heyecanla kahvaltı sonrasını bekliyordum.Anlaşılan mesele o zaman açılacaktı.Ancak endişelerim de beynimi kemiriyordu,zira eski meseleler açılabilir korkusu içimi kaplamıştı.Bu durumda yine aile içinde sert rüzgarların eseceğinden emindim.
Terastaki kahvaltıdan sonra salonda yapılan kahve servisiyle beraber amcam konuşmaya başladı,salonda çıt çıkmıyor herkes kulaklarını dört açmış amcamı dinliyordu.Amcam ilk sözlerine şaşkınlığımı iyice artıracak şekilde beni överek başladı.
-Hakanı efendiliği ve dürüstlüğüyle hep takdir etmişimdir. dedi önce.
Yoruma açık ortada kalan bu cümleye kimse tepki vermedi,amcam da aldığı cesaretle,yapmacık bir öksürükten sonra konuşmasına devam etti:
-Lakin zor günler geçirdi.Çok sıkıntı çekti.İsterdik ki O da ağabeyleri ve ablası gibi olsun,ailemizin şerefine şeref katsın,babasının varisi olsun…
Bu sözlerin ardından yüzümün yavaş yavaş kızardığını,kulaklarımın öfkeden yanmaya başladığını hissettim.Amcam benimle göz göze gelmeden konuşmasını sürdüyordu.
-Ama hala şansı var,dedim ya; Hakan çok efendi ve dürüst, bu nedenle şirketimiz için bulunmaz bir eleman.
Burada biraz durdu.Kahvesinden bir yudum aldı ve babama dönerek devam etti:
-Ahmet, bilirim Hakan senin şirketinde çalışmak istemedi,ancak baba şirketinde çalışmak zordur,hep gözler onun üstündedir,çocuğa da hak verin.Eğer izin verirseniz benimle çalışsın,çok memnun oluruz.
Babamın yüzündeki bulutlar dağılmış gibiydi.Hatta dikkatli bakınca ufak bir tebessüm görülebilirdi.Amcamın teklifinden memnun gözüküyordu:
-Olur abi, bizim için şereftir,ama Hakan’a da sormak lazım,acaba beyefendi ne der.
Babamın beyefendi iması,bardağı taşıran son damla oldu,yerimden ok gibi fırladım,amcamın otur manasında kafasını sallaması,öfkemi iyice artırdı ve hiddetle bağırmaya başladım:
-Yeter artık,siz beni ne sanıyorsunuz?Ben kimseden iş istemiyorum neden kendi mesleğimi yapmamı istemiyorsunuz,ben sizin sadakanıza muhtaç değilim,babamın yanında çalışmakla senin yanında çalışmam arasında hiç fark yok amca,demek babam beni yanına alman için senden ricacı olmuş ama bu oyunları anlayacak kadar zekiyim çok şükür…
Daha fazla devam edemedim,sesim titremeye başladı,salonda esen buz gibi havaya karşın kulaklarım ateş gibi yanıyordu.Babam susmamı fırsat bilerek öfkeyle bağırdı:
-Terbiyesizlik yapma Hakan,adam ol da büyük sözü dinle…
Babamın sözleri beni iyice yerin dibine soktu,daha fazla duramazdım,salondan çıkmaya karar verdim,ama son sözümü söylemeliydim:
-Ben size terbiyesiz diyemem ama şunu bilin ki hepiniz çok saygısızsınız…
Herkes susmuştu,cümlemi tamamlamak için kendimi zorladım,sesimin titremesine engel olmaya çalışarak devam ettim:
-Saygısızlığınız bana değil,mesleğime…Ama bilin ki engel olamayacaksınız,tayinim Türkiye’nin öbür ucuna da çıksa sizden kurtulmak için gideceğim…
Son kelime ağzımdan çıkarken gözümden inen bir damla yaş,ağzıma kadar gelmiş,adeta ‘artık sus yeter’ demişti.Bir anda arkamı döndüm ve salondan çıktım,arkamdan babamın ayağa kalkıp üstüme yürüdüğünü,annemin hızla ona engel olduğunu fark ettim.Koşarak lavaboya gittim.Hıçkırıklarıma engel olamıyor,hiç durmaksızın ağlıyordum.Orada ne kadar kaldım bilmiyorum.Nihayet kendimi toparlayıp dışarı çıktım,salondan gelen sesler,hararetli bir muhabbetin başlamış olduğunu gösteriyordu,anlaşılan beni çoktan unutmuşlardı.Ama beni unutmayan biri vardı,annem.
Banyodan çıktığımı görünce hemen koştu.
-Hakan, iyi misin oğlum. dedi.
Ama benim konuşmaya pek niyetim yoktu,kafamı hayır manasında salladıktan sonra odama girdim.Annem de arkamdan girdi,yatacağımı sanmış olmalı ki karyolanın kenarına oturdu.Ama yatmaya niyetim yoktu.Hemen cüzdanımı ve telefonumu alıp,odadan çıktım.Annem arkamdan yetişti:
-Hakan nereye…
Anneme cevap vermeliydim,onun bir suçu yoktu.
-Akşama gelirim anne,biraz hava alayım…
Annemin konuşmasına fırsat vermeden kendimi dışarı attım.Güz sıcakları bastırıyordu,ılık ılık esen rüzgar yüzümü okşarken,bulutlara baktım ’çok şükür özgürüm’ dedim.Ve hızlı adımlarla caddeye çıktım.Bir taksi tutacaktım,ama önce Cengiz’i arayıp nerede olduğunu öğrenmeliydim.Telefon iki kere çaldıktan sonra Cengiz’in sesi geldi:
-Alo.
-Alo Cengiz neredesin?
-Evdeyim Hakan,görev yerleri belli olmuş…
Birden heyecanlandım,ama bunu kaldıramazdım.
-Dur Cengiz söyleme, geliyorum ben…
-Tamam sürpriz olsun o zamani, hadi bekliyorum.
-Tamam hadi görüşürüz.
Telefonu kapattım. Kalbim çok hızlı atıyordu, bir an önce gitmeliydim.Nihayet bir taksi geldi.Hemen bindim.Şoföre ‘Ümraniye’ye gideceğiz’ dedikten sonra,son iki aydır yaşadıklarımı düşünmeye başladım.
Aslında sorunlar dört yıl önce başlamıştı, ÖSS sonuçları açıklandığı gün,öğretmenliği kazandığım duyulunca ailede homurdanmalar başlanmış,ancak sınava ikinci kez girişim ve ailemin yanında okuyacak olmam onları biraz olsun teselli etmiş ve sonunda öğretmenliği bitirmememe izin vermişleri.Ancak düşünceleri kesinlikle öğretmenlik yapmayacağım ve babamın şirketinde çalışmaya başlayacağım şeklindeydi.Zaten büyük abimin doktor,ablamın avukat,küçük abiminse subay olmasından sonra babam tüm umutlarını bana bağlamıştı.Onlara meslekleri ve kazançları iyi olduğu için ses çıkarmamış,zaten bir süre sonra abim için özel bir hastane,ablam içinse bir avukatlık bürosu açmışlardı,küçük abim de babam için bir övünç kaynağı olmuş,her yerde onu anlatır olmuştu,ondan özellikle komutan diye bahsederdi.Ben üniversite de okurken hepsi mesleklerinde başarılı oldular ve meslektaşlarıyla evlendiler.Onlardan şirkette çalışmalarını istemeyen babam,benden ısrarla bunu istiyordu.Ama ben bir türlü babamın işlerini sevememiş,hatta yazları şirkette çalışmaya başlamış ancak yaz bitmeden işi bırakmıştım.Üniversite okuduğum sürece kimse bu durum üzerine fazla kafa yormadı,ancak okul bitince ben anlamıştım ki şirket,ticaret,yöneticilik işleri bana göre değil.Ben de mesleğimi yani öğretmenliği yapmaya karar vermiştim.Ancak bu durumu aileme açınca kıyamet kopmuştu.Hem ilk görev yerimin doğu olma ihtimali hem de babamın yıllardır beklediği hayalini yerine getirmememi kabul edememişlerdi.Ailemden olumsuz tepki alınca kararımı bu sefer nişanlıma açmaya karar verdim,1 yıl önce nişanlanmıştık O da bu sene aynı üniversitenin işletme bölümünü bitiriyordu,birbirimize çok anlayışlıydık,beni anlayacağını düşünerek öğretmenlik yapmak istediğimi anlattım.Ama söylediği ilk söz, ‘Sen delirdin mi’ olmuş ve ben düşüncemden vazgeçmeyince de kavga etmiş,bir süre sonra da nişanı atmıştık,bu da hem benim hem de ailem için büyük bir yıkım olmuştu,zira Nesrin babamın iş ortağının kızıydı ve onunla ayrılmamız babamla ortağının arasını da bozdu,tabii ki tüm bunların sorumlusu bendim ve en son bu sabah yaşadıklarımızdan sonra sanırım artık babam beni asla affetmezdi.Babamın bile karşısında iki büklüm durduğu Yusuf Amcama çok büyük saygısızlık etmiştim…
Taksicinin sesiyle kendime geldim:
-Beyefendi Ümraniye’ye geldik, hangi sokağa sapacağız?
Biraz yürümek istiyordum.’Burada ineyim’ dedim ve ücreti ödeyip indim. Yaklaşık 10 dakika sonra Cengizlerdeydim.Cengiz sınıf arkadaşımdı ve benimkine nazaran çok fakir bir ailesi vardı,öyle ki öğretmen olmasından dolayı evde neredeyse bayram ilan edilmişti.Evdekilerin beni de tebrik etmesinden ve hayırlı olsun dileklerinden sonra Cengiz’le odaya geçtik.Heyecanlanmıştım.
-Cengiz önce kendininkini söyle nereye çıktı…
-Şanlı Urfa’nın bir kasabası, çok güzel bir yer internetten araştırdım biraz…
-Çok sevindim, hayırlı olsun, peki ben, ben nereye gidiyorum.
Cengiz şaşırmıştı:
-Gidecek misin gerçekten, ya ailen…
-Evet, kararımı verdim, ailemin değil benim kararım önemli.
Cengiz’in yüzünden memnun olduğunu anlamıştım. Beni heyecanlandırmak ister gibi derin bir nefes aldı, arkasından öksürdü ve konuşmaya başladı:
-Mardin’in Yeşiller ilçesine bağlı bir köy.
-Mardin mi?
-Evet, komşuyuz.
-Hayırlısı bakalım…
Acaba ailem ne diyecekti, ya da onlara hiç söylememeli miydim.Kafam karışmıştı.Cengiz in memnuniyeti her halinden belliydi.
-Bu pazartesi okullar açılıyor,bir an önce hazırlanmak lazım.dedi.
-Evet.
-Sen ne zaman gidersin.
Biraz düşündüm, sonra büyük bir kararlılıkla cevap verdim:
-Yarın.
*********************************1.Bölümün Sonu***********************



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın karakterler üzerine kümesinde bulunan diğer yazıları...
Karanlık - 5. Bölüm
Karanlık - 2. Bölüm
Karanlık - 4. Bölüm
Karanlık - 3. Bölüm

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kurt Planı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Her Kar Yağdığında... [Şiir]
Yıkılan Hayaller [Şiir]
Bir Volkan Patlamış Avrupa'nın Üstüne [Şiir]
Yaş Otuza Kaymakta [Şiir]
Sefillik [Şiir]
İsimsiz [Şiir]
Şemsim [Şiir]
Melek [Şiir]
Bir Hayalin Peşinde [Şiir]
Efendim [Şiir]


Ramazan Gökner kimdir?

Yazarlık yolunun başında. . . Hayatın tam ortasında. . . Başarının yamacındayım. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ramazan Gökner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.