Kurguyla gerçek arasındaki ayrım, kurgunun mantıklı olmak zorunda olması. -Tom Clancy |
|
||||||||||
|
Yaşamın yaramaz bir çocuk gibi ortalığı karıştırıp, kendisine kızılacakmış kaygısıyla yıktıklarını düzeltmeye çalıştığını izledim. Duvarların güneş boyu çatlamış aralıklarına gizlenmiş ürkek gölgeleri, eskimiş renklerin yine de mutlanmaya çalışan buruk tonlarını, pervazları kararsız balkonların saksılardan sarkan cümbüşünü seyrettim. Ağaçlar mevsim serinliğine büyütürken şaşkınlığını, tomurcukların güneşe acemice teslim oluşunu izleyerek dolaştım caddelerin ete ve kemiğe sarılmış bitkin ve bıkkın sokaklarını. Gün, öğlen sonlarının akşamüzeri ortalarındaydı… Griden hayli açık, yıpranmış kaldırım taşlarında, bitik zamanlara karışmış sana dair adımlardan kalabilecek minik bir iz aradım. Elinden tutup çıkarttığım basamakların tozlu köşelerine düşürmüş olabileceğin bir ses, sokak lambalarının uzayıp giden yuvarlağına sarılmış bir gülüş, zakkum ağaçlarının sıralandığı öbeklerde senden bir dokunuş aradım. Bulamadım. İki bahar geçmiş üstünden iki gün gibi. Bu bahar geleceksin sandım… Yanıldım anne! Hep gerçeklerini anlattın, hiç anlatmadın düşlerini. Sere serpe yatışını, saçlarının dağılışını görmedim. Duymadım dudağının kenarına ilişmiş bir sevda türküsünü. Soluksuz bir hayatı yüklendiğinde çoktan vazgeçmiştin kendinden, ince yüzünü akışsız çizgilere yer tutup, dem tutmuş kahve telvesi gözlerine bize dair gül kokulu düşler çizerken. Büyüdük anne. Üstümüzü örtüp usulca arkanı döndüğünde, sevinçler bahşeden rüyalar dilediğinde büyüdük. Büyürken dipsiz göletlerde yüzen çalı olduk, çizildik, arsız fırtınalarda cam kırığı olduk kimimiz, kesildik. Mevsimlerimizden taşıp yaz olduk, kış olduk bazen. Öksüz uçuşlarda kuş olduk sonra, kanatlarımızı çırptık bilmediğimiz ne çok yere. Uçtuk, uçtukta da kaybolmadık hiç… Hep döndük anne. Yurdumuz yüreğindi dönüp dolaşıp duldasına sığındığımız, yüreğin saçaklarında sağanakların dinmesini beklediğimiz barınak… Öyle saf öyle berrak… Una ve suya bulanan gençliğin kederleriyle hamurlaştığında, saçlarının siyaha çalım atıp tüm beyazlardan nasibini aldığı, sözlerinin sözlük tanıklığında nasırlaştığı, hüzünlerin uyuya kaldığı gözlerinin uzağımıza ulaştığı her yeni öykünden imbik imbik sağılırken, eteğinin pilisinden sensiz bir yaşama hiç savrulmamıştık anne. Gözlerini açık tutup ,bedenini gizleyip uyusa da toprak… Müjdesi olsan da cennet bağlarının… Yokluğunun yama tutmaz yırtığını onaramıyor kekre nisan şarkılarına ses veren gözyaşlarım. Yediveren gül bahçem Hayat elbiselerimi bohçalayıp koyduğum naftalin kokulu sandığım… İçimi döküp hıçkırdığım çekmecem… Kapısına kilit vurduğum odammışsın anne. Koromuzun solisti, hüznü sesine iğneli, sesi dudaklarından çok titreyen, Bulutlara sarılıp yağmurları peşinden sürükleyen kadın! Kapını örtüp arkamızı döndüğümüzde Okyanus oldu sana sensizliğimiz anahtar deliğinden sızan. Kapat gözlerini artık ne olur… İnan ki… İnan ki anne… Payımızı aldık aydınlığından!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nurten Turhan Yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |