Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
Ben okumayı, öğrenmeyi neden çok sevdim derseniz sanırım bunun tek sebebi ikinci sınıfta öğretmenim olan Hüseyin Sakallı’dır. Eğer eğitim hayatıma birinci sınıf öğretmenim olan Mühibe öğretmenle devam etseydim, sanırım okuldan nefret edenler arasında yer alırdım. Güzel ve genç bir bayan, ama çok sinirli. Ondan çok korkuyorum. Bir türlü okumayı öğrenemiyorum, okumayı öğrenenlere kırmızı kurdele takıp, çalışkanlar sırasına geçiriyor, ben ömür boyu tembeller kümesinde kalacağımı düşünüyorum. En çok ta benden üst sınıfta olan ablamdan utanıyorum. Teneffüslerde arkadaşları ile geliyor, ben hep aynı tembeller sırasında oturuyorum. Yıllar sonra bunu kendisine anlattığımda hiç hatırlamıyor bile. “Ben annem tembihlediği için gelip sana bakıyorumdur, o kadar ağlıyordun ki” diyor. Öğretmen ile hatırladığım diğer anım 23 Nisan ile ilgili. Sınıfta bütün kızlara mevsimler ile ilgili bir ront öğretiyor. Ben sonbahar grubundayım. Şarkıyı hala hatırlıyorum; “Hep sarıdır elbiselerim, sonbahar için çok sevdiğim için hep sarıdır elbiselerim “ gibi kısa bir şarkı söylüyoruz birtakım dans hareketleri yapıyoruz. Öğretmen “23 Nisan günü herkes mevsimine uygun elbise giyip gelsin, seçme yapacağım” diyor. Bırakın sarı elbiseyi doğru dürüst elbisem bile yok. Hep ablamlardan kalan bir şeyler ile idare ediyorum. Annem çaresiz, “ben sana nerden alayım sarı elbise” diyor. Ben ısrar ediyorum, en çok ta öğretmenden korkuyorum. Neyse ki imdadımıza amcamın eşi Melahat yengem yetişiyor. Benim akranım kızı Nuran’ın sarı bir elbisesi var. Bana onu giydiriyorlar, kabarık, tülden bir elbise o kadar güzel ki. Saçlarım sarı kurdelelerle tutturuluyor. Ablalarım, yengem, henüz okula başlamamış Nuran hep birlikte okul yolundayız. Ben o kadar mutluyum ki adeta uçuyorum. Ablalarım köylü kızı filan kıyafetleri giymişler, ama benim elbisem galiba en şık olanı. Bana gıpta ile bakıyorlar. Nuran mızmızlanıyor, “elbise benim gösteriden sonra geri vereceksin” diyor. Öğretmen de elbisemden memnun, beni görünce gözleri parlıyor. Oyunları sınıfta teker teker son bir kez oynatıyor. Ama beni beğenmiyor, galiba fazla utangaç buluyor, elbisemi çıkarttırıp başka bir kıza giydiriyor. Seçilen kızlar arasında yokum, üzerimde başka bir elbise ile sınıfta bekliyorum. Okul bahçesinde gösterileri izleyen yengem ve evin diğer çocukları elbiseyi başkasının üzerinde görünce şaşırıyorlar. Hep birlikte eve dönüyoruz, elbise tekrar üstümde, ama artık kabarık değil, başım önümde. Dokunsalar ağlayacağım. Annem iki erkek kardeşim küçük olduğu için 23 Nisan’a gelmemiş, ama heyecanla bizi bekliyor. Biz içeri girince benim yüzümden bir şeylerin kötü gittiğini anlıyor. Ben onu görünce artık dayanamayıp ağlamaya başlıyorum, yengem ve ablamlar öğretmene isyan ediyorlar, çok kızgınlar. Annem de belki ilk kez bana hak veriyor okulun belki de iyi bir yer olmadığını düşünüyor. Neyse zor bela okuma-yazma öğreniyorum. Kırmızı kurdele takılmış, ama benim için artık bir anlamı yok, hayatım boyunca sarı bir elbise giymeyeceğimi düşünüyorum, ama nedense sonbaharı sevmekten vazgeçemiyorum. İkinci sınıfa geldiğimde öğretmenimin tayini çıkmış, bir yerlere gitmiş. Başka bir öğretmen geliyor, zaten benim için artık okulun bir anlamı yok gibi geliyor ve kim gelmiş kim gitmiş umurumda değil. Ama hiçbir şey düşündüğüm gibi olmuyor. Hüseyin öğretmen çok uzun boylu, genç, gözlüklü ilk bakışta sevimsiz bir tip. Ama konuşmaya başladığı anda her şey değişiyor, masallar anlatıyor ilk derste. Hem de hiç duymadığım masallar. Sanırım uydurmaydı, çünkü bir daha hiçbir yerde duymuyorum onları. Bütün sınıf ona dikkat kesiliyor. Öğretmen teneffüslerde gitmiyor, sınıfta bizimle kalıyor. Bizim sınıfın çocukları da diğer çocuklar gibi bahçeye çıkmak istemiyor zaten. Hüseyin öğretmen “Bugün tiyatro oynayacağız” diyor, etrafındayız. Herkese bir rol veriyor, konuyu belirliyor. Tamamen doğaçlama yaparak oynamaya başlıyoruz. O bir sıraya geçiyor, bizi izliyor. Sadece arada sırada şöyle yapsan daha iyi olur diye müdahale ediyor. Hep birlikte gülüyor, şarkılar söylüyoruz, münazaralar yapıyoruz, düşünüyoruz. Okul artık ne kadar güzel! Derslerim gitgide düzeliyor, öğretmen annemi çağırıyor, benim ne kadar çalışkan, zeki olduğumu beni çok sevdiğini söylüyor. Annem galiba duyduklarına inanamıyor. Hüseyin öğretmen benim en çok Türkçe derslerinde yazdığım kompozisyonları seviyor. Onları sınıfta sesli olarak okuyor, sonra da sınıf panosuna asıyor. Bana sen hangi kitapları okuyorsun diye soruyor, ben de ablamlardan bana kalan bütün Kemalettin Tuğcu kitaplarını saymaya başlıyorum. “O kitaplar da güzel ama seni çok ağlatır, bundan sonra benim verdiğim kitapları da okuyacaksın” diyor. Ben ilk kez diğer çocuk klasikleri ile karşılaşıyorum. Dünya’da başka çocuklarında olduğunu, başka yaşamların da olduğunu görüyorum. Öğretmen bizi sık sık dışarıya da çıkartıyor. Okulun kenarında bir çimenlik, kenarında da suyu çok pis olan bir dere var. Onun kenarına oturuyoruz, resim defterlerimiz elimizde resim yapıyoruz. “Herkes ne görüyorsa onu yapsın” diyor. Kendisi de çimenlere seriliyor bir şeyler çiziyor, arada bir bizim resimlerimize bakıyor. Elindeki boya kalemleri ile bir şeyler ekliyor, “şunu şöyle yapsan daha iyi olmaz mı?” diyor, neden bunu böyle yaptın diye soruyor. Anlatıyorum, ondan hiç korkmuyorum. Beni ve diğerlerini dikkatle dinlediğini, bize önem verdiğini biliyorum. Sınıfa geri dönüyoruz, resimlerin hepsini tahtaya asıyor. Bir bakıyoruz, hepsi birbirinden farklı. Biri sadece papatya yapmış, diğeri karşıda görülen bir evi. Ben “ama herkes farklı yapmış” diyorum. O bana gülümsüyor, “çünkü siz hepiniz farklısınız, hepiniz farklı bir şeyler görüyorsunuz ne güzel! Derslerde de böylesiniz, mesela sen güzel yazı yazıyorsun, Adem güzel resim yapıyor, en güzel Gönül şarkı söylüyor” diyor. Benim için hayat her gün yeni bir şeyler öğrenirken mutlu mesut devam ediyor. Öğretmen ta ki bir gün sınıfa gelip yılsonunda diğer sınıflara yılsonu müsameresi hazırlayacağız söyleyene kadar. Beni çiçeklerle ile ilgili bir oyuna seçiyor, herkes bir çiçek olacak, yine şarkılı danslı bir şey. Kartondan herkesin temsil ettiği çiçeğin kocaman bir resmini yapıp üzerimize iğneliyor. Ben mine oluyorum. Öğretmen bendeki tedirginliği seziyor, “ne oldu sana, çiçeğini beğenmedin mi?” diye soruyor. Ben şarkı söyleyip, oynayamam diyorum. Neden diye soruyor? Bütün oyunu rezil edebileceğimi, böyle şeylere kabiliyetim olmadığı gibi bir şeyler geveliyorum. Şaşırıyor, “çok iyi oynayamayabilirsin, ama sınıfımızda ortak bir şey yapılıyorsa sen de bunun için de olmalısın” diyor. Provalarda hep en çekingen benim. Sıra bana gelecek diye ödüm korkuyor. Neyse büyük gün gelip çatıyor, hepimiz çıkıp şarkımızı söylüyor, dansımızı yapıyoruz. Öğretmen gururla bizi seyrediyor. Ben bitirdiğimde bana göz kıptığını görüyorum, çok kötü olmadığımı anlıyorum. Hüseyin öğretmen 2.5 yıl daha öğretmenim oldu, onun sınıfından başka bir okula geçmem gerektiğin de ayrıldım. Hayatım boyunca duyduğum en büyük ayrılık acılarından biridir o sınıftan ayrılırken yaşadığım. Bugün düşünüyorum da onun gibi entelektüel ve idealist olan insanlarla çok az tanıştım, sonra neler yapmıştır hala hayatta mıdır bilmiyorum. Sınıftaki diğer çocuklar daha sonra neler yapmışlardır onu da bilmiyorum. Ama eminim ki onların da benim gibi güzel anıları olmuştur o sınıfta. Ben onu okul deyince hep hatırlıyorum, bir de kırda mine çiçeğini görünce. Hala bir başıma şarkı söyleyip, dans edemiyorum insanların karşısında, ama bunun çok ta önemli olmadığının farkındayım. Sonbaharı da okulların açıldığı ay olduğu için seviyorum galiba. Bir de okula giden çocukları görünce benim o günlerde yaşadığım gibi içi kıpır kıpır olan biri var mıdır acaba diye merak ediyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bulut, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |