..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bilim Kurgu > Bahattin Ceyhan




11 Temmuz 2010
Xasi P. N. O 1 N. U. B  
FANTASTİK-BİLİM KURGU

Bahattin Ceyhan


Bir deney sonucunda mutanta dönüşen üniversiteliler, ilk bölümüyle karşınızda.


:AFHG:
XASİ PARANORMAL ORKLAR 1

NEREDE UYANDIM BEN



UYANIŞ



Yorgun argın bir halde uykudan uyandım. Gözlerimi yavaş yavaş açtım. Odamda değildim! Bu sanki sürekli tekrarlanan bir şeydi. Bir şeyler tanıdık geliyordu. Aslında şöyle demeliyim. Aklımda kendi odama dair bir iz bile yoktu. Bu odayı ise hiç tanımıyordum. Ve sanki her sabah böyle oluyor gibiydi.

Bir ranzanın alt katındaydım. Altımda battaniye, üstümde beyaz bir yorgan vardı. Uzun beyaz bir yastığa başkoyuyordum. Ranza eski püsküydü, gıcırdıyor bu ranza! Açık kahve panel kapının arkasında askı var. Askıda 2-3 tane mor kıravat, bir deri kemer, bir kapüşonlu sarı işlemeli ceket, koyu lacivert jean asılı duruyor. Ranzanın karşısında kitaplık gibi bir şey var. Dört katlı, kitaplığın üstünde karton kutular, en üstte kitaplar var. Romanlar ve bir kaç tane kişisel gelişim kitabı... Bir alt rafta dergiler; otomobil, pc, basketbol ve aktüel aylık dergiler var. Daha alt rafta ders kitapları dizili yatay ve dikey... En alt kısımda defterler var ve kitaplıkla zemin arasında kalan kısma eski gazeteler sıkıştırılmıştı.Kitaplığın bir yanında çalışma masası, diğer yanında plastik elbise çekmeceleri var. 4 er katlı biri mavi-beyaz, diğeri kahve... Çalışma masasının önünde sandalye yada tabure değilde eski bir oturma grubunun teklisi duruyordu. Aynı takımın üçlüsü pencere önünde idi. Kitaplık dediğime bakmayın oda pek iyi bir şey değil; mutfak dolabından bozma gibi birşey. Yataktan kalktım üst kata baktım, orada da birisi yatıyordu. Elimi yüzümü yıkamalıyım diye düşündüm. Öyle de yaptım, odadan çıktım ve lavaboyu buldum. Plastik çerçeveli aynada kendime baktım.

Omzuma değen saçlarım, açık kahve gözlerim vardı. Çok karizmatik sayılmazdım aslında; kızlar baktığında. Çeşmeyi açtım, yüzüme suyu çarptım. Uykunun son damlalarını da üzerimden attım. Kese kağıdı rengindeki yumuşak havluyu aldım ve yüzümü kuruladım. Uyandım!



EVRİM



Evet her sabah farklı bir yerde uyanıyordum. Aslında her sabah denilemez; araştırmam bittiğinde oluyordu... Yeni bir ailenin içine yerleşiyordum. Daha doğrusu o ailenin fertlerinden birinin bedenine... Şimdilik işim buydu. Şirketimin bana verdiği görev buydu.

Ben Maslen: XASİ Paranormal araştırma geliştirme şirketinin iyi niyetli orklarından sadece bir tanesiyim. 2006 yılında Ankara ODTÜ’deki bir araştırmada meydana gelen radyoaktif deney kazasının 1. nesil mağdurlarındanım. Ki buna mağdurluk derseniz... Yani saf ork ta diyebilirsiniz. O gün deney odasından sağ çıkan 55 kişiden biri benim. aramızda 13 yabancı vardı. 42 türk mutant çıktı ortaya. 76 kişi ise öldü. Aslında beni de öldü sanmışlar, hastanede morgda tekrar ayağa kalkıp; üzerimde kefenimle çıkınca morg görevlinin karşısına... Ben çok sevdiğim kız arkadaşımı hastaneye yetiştirmeye çalıştığımı hatırlıyordum oysa... İlk ruh atlayışımdı. Kimbilir kimin bedenindeydim.

Şimdi diplomatik krizler çıkmasın diye, bizleri gizli tutuyor devlet. Ölümsüz ork; O zamanki radyoaktif kimya dersi hocamız Orkun bey bu şirketi kurdu. O hem ölümsüzdü, hemde bizim güçlerimizi yönetebiliyordu. Beni işim bitince başka bir bedene atanda o hep... Bizleri biraraya getirdi Orkun ork... 41 türk 1 japon mutant ve Orkun ork XASİ Paranormal araştırmacı orkları veya mutantlarıydı. Biz kendimize mutant derken, devlette bizi bilen mertebedeki kişiler bize ork diyor. Bize mutant isimlerimizi Ölümsüz ork verdi. Pek çoğumuz eski isimlerimizi artık hiç kullanmıyoruz. Şu sıralar sadece devlet yararına çalışıyoruz. Bir gün bizi tanıyanlar çoğalırsa belki sivil işlerde yaparız... İyi kazanç elde ediyoruz, ki karşılığını da veriyoruz. Ben devlet bakanı Turgut Özak’ın aile planlaması yasa tasarısı için şu sıralar, zengin, fakir aile, aile geziyor ve raporlar hazırlıyorum.

Bu gün orta halli bir ailenin evinde olduğum belliydi. Şimdi şirket sekreteri Remissyal’i arayıp gerekli bilgileri telefonuma yollamasını istemeliyim. Ev halkı uyanmadan bilgilere ulaşıp, faka basmamalıyım.Yatak odama geri dönüp pantolonumdan cep bilgisayarımı çıkarttım. Balkona çıktım ve Remissyal’i aradım.

"Günaydın bayan Remiss"

"Günaydın"

"Bu gün geç kaldınız"

"Alberto sağolsun ’emmii naber yaaa’ "

"Yavşak herif"

Bir kahkaha sesi geldi karşıdan. Alberto nun sesiydi.

"Akşama sana yemek ısmarlayayım yeni bedenimle"

"Tavsiye etmem"

"Neden?"

"Sen önce bilgilerini al sonra konuş"

"Söylesene"

"Alberto akşam misafirin olduğunu söylüyor"

"Misafir?"

"Yeni bedeninin ablası..."

"Kafam karışmadan şu bilgileri yolla"

"Görüşürüz"

"Yeni bir bedende görüşmek üzere..."

Bu sefer Remissyal kahkaha attı. Remissyal aynı deneyden çıktığında bir hız canavarına dönüşmüştü. Önceki ismini bilmiyorum. O 35’li yaşlarda bakımlı bir bayandı. E benim yaşımda 24 olunca ablam oluyordu. Acaba yeni bedenimin yaşı kaç? Remiss diyorduk biz ona kısaca. Özel görevler olmadıkça, hızını bilgisayar başında kullanıyor ve şirketin yazı işlerine bakıyordu. Orkun hocamızdan sonra en yaşlı mutant oydu. Ama o kimsenin ona abla demesini istemezdi. Ruhu gençti onun! Benim gibi diğer genç mutantlarla uyum içerisindeydi. Kendi yaşlarındaki kadınlara hiç benzemiyor; konuşmaları, hareketleri ve yaşayışı. Bu evrimin sonucumuydu yoksa, Remiss üniversitedeykende mi aynıydı, bilemem?

Üniversitede pek fazla insanla muhabbetim yoktu. Aynı bölümde 3-5 arkadaşım vardı. Aslında ben bilgisayar mühendisliği okuyordum. Radyoaktif enerji ve Nanoteknoloji programlarına ek olarak gidiyordum. Hobi niyetine desek doğru olur mu ki ? Kimya öğretmenliği okuyan Yağmur için, onunla vakit geçirmek için... 4-5 saatlik boş vaktimi de o gün harcayacaktım onun için. Orkun hocadan izin almış, ek derslerimle bile bağlantısız bu deneyin son aşamasına dahil olmuştum. Deneyde masaya yakın olanlar mutanta dönüşmüş, uzakta kalanlar ise ölmüştü. Son hatırladığım Yağmuru arkaya çekip gitmem gerektiğini söylediğimdi. Çok uzak değildik masadan, Yağmur bu deney için çok emekler vermişti. Orkun hocanın satajeriydi, yardımcısıydı.

Blackberrymi elime aldım ve saate baktım saat 07:12 Pazar günüydü. Mesajı beklerken mutfağa gittim, 2 bardak su içtim. Sonra canım kola çekti. Bu evde kola varmıydı acaba? Buzdolabını açtım, o da ne, sıra sıra! Siyah ve sarı kola doluydu dolap... Mutfağı zengindi bu ailenin. Rahat bir litre kola içtim, sabah sabah daha kahvaltı bile yapmadan. Ve bilgiler geldi...



--Adın: Orhan Seylan

Yaş: 22

Kardeşlerin: Tahir 16, Berrin 26

Baba: Hasan

Anne: Melek

Enişten: Salih (Ablan Berrin evli)

1 Yaşındaki yeğenin: Doğa :D (Çok tatlı bir görsen)

Sevgilin: Şeyma

Tahir lise 2 ye gidiyor. İngilizce bölümünde.

Tahir’in kız arkadaşı Tuğba aynı okulda.

Migros Market’te kasiyersin

Baban hırdavatçı, annen ev hanımı

Enişten sınıf öğretmeni (Çok konuşkan biri değil)

Orhan kola manyağı, sürekli müzik dinliyor. Tarzı aynı sen!

Sevgilin Şeyma bir şirkette sekreter. Yarın akşam randevunuz var. Aileniz kızlardan habersiz.(Şeyma’ya gitmeden haber et ek bilgileri vereyim.)

Blackberry’ni sakla. Yeni numaran 0562 256 70 84 Telefon yastığının altında.

Ailen pazarları geç kalkar.

Sevgiline dikkat et, faka basma. Telefonunu kurcalar. Giderken hediye almayı da unutma, kız gülleri seviyor.

Fenerbahçe’lisin

Herhangi bir siyasi akıma sempatin yok.

İşe sabah 08:00 de başlayıp, 18:00 de bırakıyorsun. 18:30 da sevgilin seni bekliyor.

Son olarak akşama ablanlar geliyor

Ek bilgi istersen mesaj atarsın...

ALBERTO
SEC REMİSSYAL--

Eğer bu mesajı bayan Remiss yazmış olsaydı resmi kelimlerden öteye gitmezdi. Alberto yavşağı el attığından konusal sapmalar var. Ama işe yarıyor aslında gördükleri. O da boyuna bişeyler görüyor, neye göre, kimi, nasıl görüyor ben bilmiyorum. Benim için sorunda olmuyor yavşaklıkları. Bir tek bayan Remiss’in bilgisayarına el atması arada canımı sıkar. Bir cevap yazdım hemen...

--Tuğba ile nerede buluşacağız, cevabı yeni numarama atın lütfen.--

Alberto işe karıştımı böyle eksiklikler olabiliyordu. Blackberry’mi kapatıp, yeni telefonumu yastığın altından aldım. Bu bir SonyEricson W810i idi. Şu elemana yeni bir telefon almalıydım. Yeni ailemede kahvaltı hazırlasam iyi olacaktı. Öylede yaptım...

Patates kızarttım, omlet yaptım, dolaptan zeytin, peynir, çikolata kreması felan koydum tepsiye bu sırada annem kalktı. Ne hoş bir kadındı... Biraz kilolu, büyük yüzlü, koyu yeşil gözlü ve sabah ağırlığı üzerinde bir kadındı.

"Sabah sabah kolamı içtin yine"

Ufak bir gülümseme ile cevap verdim. Annem babamı kaldırırken, bende kardeşimi kaldırdım. Kardeşim tahir zayıf sayılır bir vücuda sahipti, ince yüzü, kahve gözleri vardı. Benden kat be kat karizmatikdi. İkimizinde gözlerimizin altında doğuştan mor sürmeler vardı, hafiften... Kirpikleri uzundu. Evimiz dublexti. Terasta kahvaltı yaparken, aileyi çözmeye çalıştım. Babam hasan 50 li yaşlarda yüzünün derisi buruşmaya başlamış, saçları kırlaşmış, yer yer dökülmüş, baya zayıf biri. Babam bana sordu;

"Oğlum bu gün dükkanı biraz toparlayalım mı, işin var mı?"

"Olur baba"

"Baya karıştı ortalık, üçümüz şöyle bir toparlayalım." Tahir atıldı.

"Beni düşünmeyin, arkadaşlarımla buluşacağım"

Demekki babam dükkanda yalnızdı, bir elemanı yoktu.

"Haber et gelmeyeceğim de" dedi, babam.

"Diyemem baba"

"Of be oğlum! İyi tamam"

Güldüm ben, demekki Tuğba ile buluşacaktı. Kahvaltıdan sonra odaya çektim Tahir’i ve sorguya çektim ufaktan.

"Oğlum kiminle buluşacaksın sen"

"Ya abi Tuğba ile gezecektik biraz"

"Haber et, geç geleceğim de!"

"Abi olur mu ya?"

"Olur olur hep beraber gezeriz hem"

"Hasıl?"

"Tahir bak dinle beni, ben şimdi babama söylerim. İkimiz gideriz dükkana, sonra işimiz bitince kızları alır gezeriz"

"Süper olur be!"

"Tabi öyle olacak..."

...



KIZLAR



"Güzelim ne yapıyorsun?"

"Hiç, ne yapayım uzandım biraz."

"Gezelim mi biraz?"

"Neden olmasın!"

"Yarım saate oradayım."

---------------------------------------------------

"Naber kız?"

"Ne olsun sizi bekliyoruz beyfendi!"

"Kızma be, işim bitti seni almaya geliyorum."

"Bekliyorum..."

"Aşağı in."



Dükkanda işimiz bitmiş, ikimizde kızları aramıştık.Şimdi tek sorun arabaydı. T-Dal’den arabasını istesem hiç fena olmazdı. Önce kardeşimden kurtulmalıydım tabii...

"Tahir beni biraz bekle burada."

"Nereye?"

"Araba alıp geleceğim"

"Nereden?"

"Beklee..."

Dükkanın önünde kalakalmıştı kardeşim. Arka sokağa geçip, Remiss’i aradım.

"Selam"

"Selam"

"Ya T-Dal nerede?"

"Evdedir."

"Arabası lazım."

"Masevk kendi arabasını yollasın sana"

"Yok yok, onunki eski kalır. Ordaysa Masevk’e versene."

"Veriyorum"

"..."

"Hey, araştırmacı dostum naber?"

"Bak dostum şu an araştırma yaptığım ailenin hırdavat dükkanındayım. Arkada bir tane kamyonet var, onunla T-Dal’in aracını değiştirsene, acele."

"İki dakika süre tut!"

"Başla!"

T-Dal, benim gerçek sevgilim Yağmur’un mutant adıydı. Arabası kırmızı Ford GT idi. O arabayla ne güzel şov yaparım şimdi. Masevk ise iki nesnenin yerini değiştirebilen mutant. Kıyak muhabbeti vardı adamın. Burda Hasan babamın bize verdiği, ailenin tek arabası 96 model Hyundai H-100 kamyonet vardı. Bu arabayla kızlarla gezilmez ki! Bir defa araba üç kişilik... Ford GT de iki kişilik sayılır aslında. T-Dal’in arabası iki kapılı ve beş kişilikti. 5 kişilik modelleri piyasada az bulunuyor, aslında bu arabadan Türkiye’de iki elin parmakları kadar vardır. Piyasa derken dünya piyasası daha uygun olur hani...

Araba da geldi çok şükür. Kırmızı bir Ford GT; çok havalı bir arabaydı bu. Üzerinde iki tane beyaz şerit vardı. Kapılar yukarı doğru açılıyordu; ilk aldığımızda yana açılıyordu. Sanayide bir kaç tanıdık sayesinde yukarı açılmasını sağladık ve T-Dal’in arabasını daha da havalı yapmıştık. Bu arabada az emeğim yok. Direksiyonunu değiştirdim, ses sistemini ben döşedim. Birde akıllı navigasyon sistemi kurdurttum. İhtiyaç oldukça bende kullanıyorum aracı, çünkü; henüz kendime göre bir araba bulup ta alamadım. Benim bir ATV’em var mavi; süper bir arazi aracıdır kendisi... Bu aracın içi de ayrı bir güzellikteydi. Deri koltuklar, triptonik vites, neon ışıklandırmalı ön konsol, spor koltuklar, ufacık direksiyon... Araç benim gözümde şaheserdi aslında. Ama nedense bir tane de kendime almadım şu arabadan. Şimdi biraz para bulmalıydım. Önce kardeşimi almalıyım ama...

"Abi bu ne?"

"Arabaaa!"

"Nereden buldun?"

"Bir arkadaştan."

"Abi bu çok fena bir araba"

"Hadi atla, geç kalmayalım."

Kardeşim çok şaşırmıştı arabaya. Hayran hayran arabayı inceliyor ve övüyordu.

"Fazla kurcalama"

"İyi de abi her yüzyılda böyle bir arabaya binemiyoruz ki"

"Şimdi bize biraz para lazım"

"Bende Elli kağıt var"

"Yeter mi?"

"İdare eder."

"Yürü git lan!"

Orhanın para durumu nasıldı acaba? Neyse onun hesabına dokunmasam daha iyi olurdu. XASİ Paranormal’in çalıştığı bankanın önünde durdum ve bankamatikten bin lira çektim. Şimdilik yeterdi herhalde bu para... Kardeşim arabada Black Eyed Peas’in son albümünden bir şarkı açmış, ortalığı inletiyordu. "Bu gün açık olan bir çiçekçi var mı bildiğin?" diye sorduğumda ona, bana bir yer tarif etti.

Ufak bir çiçekçiydi burası. Ama her yer tıklım tıklım çiçek doluydu; yapay ve canlı... İçerisi çok güzel kokuyordu. Bir bayan karşıladı beni, otuzlu yaşlarda, iyi giyimli. Selam verdim:

"İyi günler."

"İyi günler efendim."

"Acaba, mavi gül var mı sizde?"

"Tabi efendim."

"İki demet yapabilir misiniz?"

"Peki efendim."

Çiçekleri alıp araca gittim. Tahir baya heycanlıydı, onu çok şaşırtmıştım. Arabada bekliyordu beni, yine radyoyla oynuyordu.Tahir yabancı müzik dinliyordu.Uzun zamandır yabancı müzik dinlemiyordum ben.

"Abi hadi, Tuğba çok kızacak."

"Biraz sabır be oğlum al, gül ver ona."

"Bu ne?"

"Kızın gönlünü al diye."

"Sen delisin..."

"Olabilir."

"İlk önce Tuğba’yı alalım, şuradan sağa dön..."



TELEPATİ



Bir duş alsam mı acaba? Alsa çok iyi olacak, hem kafamı toparlarım. Hemde kafamdaki ağrılar diner. Maslen ne yapıyordu acaba? Yoksa bu ağrılar yine onun yüzünden miydi? Kötü niyetli miydi yoksa bu sefer... Adi herif, geçen sefer bekar evindeki çocuğa evlenmek için kız bakmış. Tam evlenme safhasında fark etmiştik olayı. Tam ’evet’ diyeceği safhada Orkun usta geri getirmişti ruhunu.Pis pis sırıtmaktaydı... Şimdi de sırıtıyor muydu acaba bedeni? Baksam iyi olacak. Güveniyordum nedense bu sefer ona. Ama yinede yüzüne bakmalıydım. İçimdeki şeytanın dürtüleri miydi bunlar, yoksa kıskançlık ve gurur’un az kalan kalıntıları mıydı? Bilemiyordum; bir arzu, bir istek...

Maslen’in çalışma odasının kapısını açtım. Evet, orada heykel gibi duruyordu. En son giydiği, yaklaşık üç hafta önce giydiği; siyah kotu, ve mavi kazağı üzerindeydi işte. Hatta içine giydiği siyah sweati kollarından gözüküyordu hala. Onu çok özlemiştim. O masum gülümsemesinden vardı yüzünde.



"Seni çok seviyorum aşkım..."



Bir öpücük kondurdum yanağına, uzun saçları yüzüme değerken. Onu çok seviyordum. Duş alıp kafamı toplamalıydım. Akşama mesai çıkabilirdi.



SIRITMA BE!



"Bu hafta izin alacak mısın aşkım?"

"Ne izni bitanem?"

"Kampa gideceğiz ya!"

"Ne kampından bahsediyorsun?"

"Kaç haftadır planlıyoruz ya!"

Nerdeyse faka basacaktım. Kızcağız da sıkılmıştı bu dalgın hallerimden. Çaktırmadım tabi, bir sırıtış fırlattım. Çünkü yanağımda öpücük hissettim. Şeyma da anladım manasında almış olmalıydı, bu sırıtışı. Ama ben T-Dal’e gülüyordum. T-Dal’in öpücüğüydü bu. Yine beni özlemiş ve bedenimi gözlemişti. Ama bende onu özlemiştim. Neden Orkun hoca ara vermemi istememişti ki? Şimdi onu görsem ne güzel olurdu... Aslında görebilirdim değil mi? Evet bunu yapabilirdim. Zamanında yapabilmiştim. Yaşasın kıskançlık!

"Neden sırıtıyorsun?"

"Hiç."

"Sırıtma be!"

"Ama ben çok seviyorum senin kızgın hallerini"

"Sırıtma be, sırıtma be!"



KAFA



Duş iyi gelmişti. Ama nedense başımdaki ağrılar hala dinmemişti. Ve hala Maslen’i özlüyordum. Ona bir öpücük daha kondurup işyerine gitmek için evden çıktım.

Masevk’in araba dediği bu muydu? Bu ne böyle yahu. İnsan o güzelim arabayı alırda yerine bunu mu koyardı. Ah Maslen ah!.. Nerelerdesin, yine neler yapıyorsun bebeğim. Araba kullanacak kafa da yoktu aslında. Çok kötüydüm bu gün. Dinlenmek için bir pazar günümüz dahi yoktu. Ne zaman çalışacağımız belli olmuyordu. Ve bu akşam bana mesai çıkabilirdi. Bir taksiye atladım ve işyerine gittim.



BİR ÖPÜCÜK DAHA!



Aha işte bir öpücük daha. Bu kadar mı çok özledin beni. Şeyma’ya çaktırmadan Remiss’e msj çektim.



--Şeyma kamptan bahsediyor, neyin nesidir? Acele dönüş yapın lütfen. Bu arada T-Dal’ede söyleyin; öpüp durmasın yanaklarımı, tahrik oluyorum. Karşılık olarak, elin kızını öperim sonra.--



Şeyma ile Tuğba konuşmaya dalmışlardı. Bende kıza yakalanmadan, cevabı almalıydım. Arabaya geçtim, radyoyu kurcalıyordum, vakit geçirmek için. Kanalın birinde Murat Boz çalıyordu.



"Ben özledim galiba seni

Bu yüzden bu kadar sitemlerim"



Harbiden özlemiştim T-Dal’i... Ama dayanamıyordum artık. Dile kolay üç hafta iki gün oldu, şöyle bir sarılıp koklaşmayalı. Sesini dahi duymamıştım bir haftadır. Onu buraya getirmeliydim. Getirebilirdim de; kıskançlık en iyi silahımdı. Ve onun kıskançlığı başına vuruyordu. Bu mutasyonun sonucuydu. Daha önce böyle şeyler olmamıştı. Bizim telepatimizde böyleydi işte; özlem ve kıskançlık üzerine kurulu. Şeyma’ya baktım, yoksa ona ilk kez baktım mı demeliydim? T-Dal buraya gelsin diye, kıza ilk kez bu gözle bakıyordum.

Kızın arkasında topuz yaptığı siyah saçları ara ara dağılmıştı. Ki böyle toplu halinden daha güzel gözüküyordu. Çok konuşkan bir kız değildi. Ama çok nazlıydı ve çok kıskançtı. Ufak pembe dudaklarında ruj yoktu. Ama sanki gözlerine hafiften pembe sürme çekmişti. Doğal bir güzellik işliydi yüzünde. Burnunun ucu keskindi. Gözleride saçları gibi siyahtı. Ufak kulakları vardı. Rahat giyinmişti; altında koyu yeşil bir eşofman, üstünde beyaz badi ve beyaz bir eşofman üstü vardı. Eşofmanın üstünde açık yeşil çizgiler vardı. Güzeldi kız...

Mesaj geldi. Şimdilik bu kadarı yeterdi T-Dal’e...



--Araştırıyoruz, birazdan ararım. Numaramı erkek ismi ile kaydet, sonra çarpılma.--



Ne diye kaydetsem şimdi bu numarayı? Kendi isminle kaydetsene yahu! Evet güzel olur: Baran Ceran. İnşallah faka basmam... İyi kafiye oldu be, gülesim geldi. Baran Ceran; benim mutant olmadan önceki adımdı...



KISKANÇLIK BAŞIMDA DUMAN



Büroya girerken kafam patlamak üzereydi. Maslen ne yapıyordu yine? Bu iş canımı sıkmaya başlamıştı. Bayan Remissyal’i gördüm masasında.

"Naber Remiss?"

"İyiyim tatlım, sen?"

"Kafam patlamak üzere Maslen’den haber var mı?"

"Mesaj geldi bak ondan, sana da bi mesajı var al oku."

Telefonunu verdi bana bayan Remiss. Mesajlar bölümden gelen kutusunu açtım. Orhan Seylan başlığı altındaki mesajı açtım. Orhan Seylan: Onun yeni görevi...



--Şeyma kamptan bahsediyor, neyin nesidir? Acele dönüş yapın lütfen. Bu arada T-Dal’ede söyleyin; öpüp durmasın yanaklarımı, tahrik oluyorum. Karşılık olarak, elin kızını öperim sonra.--



Seni sevmek mi suç yahu. Senin derdin ne yahu. Adi Maslen, adi Orhan. Cevap yazıyordum, Remiss atıldı telefonu aldı:

"Ne yapıyorsun?"

"Adi Maslen’e cevap yazıyordum."

"Bekle biraz, az sonra arayacağım. Bir konu hakkında bilgi vermeliyim."

"Özür dilerim, ben kendime kahve yapacağım. İster misin?"

"Hayır tatlım."

"Aradığında bana haber verir misin?"

"Tabi."



EYVAH EYVAH!



"Hey Orhan nereye?"

"Wc’ye gidiyorum."

"Arabanın anahtarını versene."

"Aman bir şey olmasın, araba emanet."

"Bu arabaya bir şey yapılır mı?" dedi Şeyma.

Anahtarı verdim ve Remiss’le konuşmak için uzaklaştım. Sahildeydik; pazar günü, Antalya sailleri tıklım tıklım olur, hele yaz ayları... Bu tenha yer Tahir’in keşfiydi. Şehirden baya uzaklaşmıştık, bu kamp yerine gelebilmek için. Bayan Remiss arıyor işte.

"Efendim."

"Nasılsın Maslen?"

"Teşekkür ederim, ya siz?"

"Sağol canım."

"Evet bayan Remiss sizi dinliyorum."

"Siz ve arkadaş grubunuz bir kamp ayarladınız. Bu hafta perşembe yada cuma gidip, pazar akşamı dönmeyi planlıyorsunuz. Herkes senden cevap bekliyor. İşyerinden alacağın izne göre olacak, çıkış günü."

"Arkadaş grubu?"

"Serhat, klimacılık yapıyor. Kendi işyerleri var. Sevtap, giyim mağazasında reyoner. Serhat ve sevtap sözlüler. Hamza, telefon satıyor; 100. yıl bulvarında işyeri var. Şule, muhasebe bürosunda çalışıyor. Hamza ve Şule nişanlılar. Durhan, Rixos otelleri varisi, doğal olarak en zengininiz. Dila, aynı otelde personel müdürü. Durhan ve Dila henüz birlikteliklerini somutlaştırmadılar. Birde sen ve Şeyma varsınız. Yine bir şey olursa mesaj atarsın."

"Teşekkürler." dedim ve bizimkilere yöneldim. Telefonu daha kapatmamıştım, nasıl olsa yolda kapatırım, yeterince oyalandım zaten. Fazladan yalana gerek yoktu.

"Maslen T-Dal seninle görüşmek istiyor."

"Sonra, şimdi kızın yanına gidiyorum."

"Aldı..." Lafı yarım kalmıştı.

"Neler yapıyorsun sen gene?"

"Anlamadım canım?"

"Kafam çatlıyor!"

"E benim suçum ne?"

"Ya sen ne işler çeviriyorsun yine?" Şeyma’ya yaklaşmıştım. Şimdi arkadaşım Baran’la konuşma moduna girmeliydim. Telefonu yüzüne kapatabilirdim belki, ama onun sesini duymak iyi gelmişti. Bağımlılık gibi bir şeydi bu.

"Bir şey yapmıyorum be bilader."

"Ne biladeri ya!"

"Şeyma ile sahildeyiz."

"Oooo beyfendi, arabamla elin kızlarıyla geziyorsun ha!"

"Evet be abi, çok iyi oldu senin araba. Bizim kamyonetin yanında senin araba çok çok iyi oldu."

"Ya şuna bak!"

"Evet aslında Tahir’gilde var yanımızda."

"Eskitme arabamııı!..." Ses; bu bağırtı dışardan duyulmuş muydu acaba? İnşallah duyulmamıştır. Duyulma ihtimaline karşı ufaktan kahkaha ile karşılık verdim T-Dal’e...

"Ya şuna bak hele, birde gülüyor. Ben sana gösteririm."

"Görüşelim bilader."

"Görüşeceğiz, görüşeceğiz..."

"Görüşürüz bilader, kendine iyi bak."

İşte olmuştu. Az sonra damlardı, biricik aşkım. Telefonu cebime koydum. Onu ne çok özledim, ah bir görsem yüzünü, birde öpsem sarılsam...

"O kimdi aşkım?"

"Arabanın sahibi."

"O kim?" diye sordu, gülümseyerek.

"Bir arkadaş."

"Bir arkadaş?"

"Bu kadar kıskanç olmak zorunda mısın? O Baran Ceran"

"Baya zengin olmalı?"

"Ya, ne demezsin!"

Aracın içindeydik, Şeyma ile oturuyorduk. Tahir ile Tuğba biraz ilerde kumların üzerinde oturuyorlardı. Kıza baya sert tonda konuşmuştum T-Dal’le görüştükten sonra. İşimle gerçek hayatım arasında kalmıştım bir nevi. T-Dal’ le görüştükten sonra kızın sorularını sanane imaları ile cevaplamıştım. Ama kız sanki fazla kıskançlığının farkındaydı. O kadar sert konuşmama rağmen şimdi rahattı. Tahir ile Tuğba heyecanlı heyecanlı geldiler. Tuğba:

"Hadi sinemaya gidelim."

"Hiç fena olmaz; böyle boş boş vakit geçirmektense!" dedi Şeyma.

"Ama geç oldu, akşama ablamgil gelecek." dedim.

"Çok geç sayılmaz be abi, seans üç buçukta." dedi Tahir.

"O zaman biraz daha bekleyelim."

İşte T-Dal de gelmişti. Bankın birinde oturmuş bizi izlemekteydi. Acaba diğerleri fark etmişmiydi onu. Dik dik bize doğru bakıyordu. Onu görmek, sanki omzumdan büyük bir yükü almıştı. Ne çok özledim seni, ah birde sarılabilsem...

"Çek elini şu kızdan" Sonunda konuşmaya başlamıştı benim güzel yarim.

"Görev aşkı benimki, inan kötü bir niyetim yok."

"Ya senin derdin ne?"

"Hiç bir derdim yok, sadece görevimi yapıyorum."

"Neden işkence yapıyorsun bana?"

"Öyle bir niyetim yok."

Ben dalgın dalgın uzaklara bakarken, Şeyma beni izliyordu. Ama bilmiyordu ki ben T-Dal’e bakıyorum. Gerçek sevgilimle konuşuyorum. Sırf kızı çözmek adına, dalgın dalgın hareketler sergilemiştim bu gün. Kızcağız beni hasta sanmıştı. Ahh!..

İşte olan olmuştu, film koptu... Şeyma beni dalgınlıktan kurtarmak adına; dudaklarını dudaklarıma dayadı ve öpüşmeye başladı. Bir insan öpüşmeyi bu kadar mı şehvetli yapar. Kendi cephesinde o da haklıydı: Sabahtan beri kıza dokunmaya utanıyordum resmen. Ve ikiye bir uzaklara dalıyordum...

T-Dal çıldırmış olmalıydı. Fırsat bulup kızın omzundan baktığımda, onu görememiştim. Acaba ne yapıyordu. Bu başıma büyük dert açacaktı. Açtıda... Ve işkence başladı...



BN CN

12/02/2010-08/03/2010



Nice öyküler vardır; yazar önce yaşar ve sonra yaşadıklarını yazar. Nice öyküler vardır; yazar hayal eder ve yazar. Ve nice öyküler vardır; yazar benim gibileri kiralar, hayale başlar, dalar gider hayalinin içine, başrolünün ruhuna yerleşir. Bense yanında bulunurum ve onun hayalini onun dilinden yazarım... ÖYKÜKAF, PEK YAKINDA...



MARSLI

08/03/2010



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Lise Yılları 3 Müzik Felaketi
Undergraund İstanbul
Lise Yılları 2 Kopya Makinesi
Antalya'da Atlantis 1 Uyanış
Lise Yılları 1 Uyku Tulumu
Atlantis 2 Başlangıç
İki Ruh'un Güncesi - İlk Sayfa
Yaşam Şehrinin Bir Sokağı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Düşme [Şiir]
Deli Saçması [Şiir]
Cani - Sin [Şiir]
Aşk mı Bu Şimdi? [Şiir]
Yok_sun [Şiir]
Ecel Anı [Şiir]
İsyan Çığlığı [Şiir]
Aşkın Kitabı [Şiir]
Elzem İlaç Sen [Şiir]
Aşk Köşe Bucak Sıkışmış [Şiir]


Bahattin Ceyhan kimdir?

Doğduğu günden beri çevresinde fark edilen bir tipti Marslı. Lise yıllarında takıldı lakabı ona. Edebiyata ortaokul yıllarında kompozisyonlar yazarak başladı. Sonra şiir geldi. Ve bir gün Metal Fırtına diye bir kitap çıktı ortaya. Çıktığı hafta okumuştu. Orkun Uçar'ı tanımış oldu bu kitapla. Sonra Xasiork'u tanıdı. Xasiork sayesinde öyküler yazmaya başladı. Roman yazıyor, kimbilir belki bir iki yıla ünlü bir yazar olup çıkar!

Etkilendiği Yazarlar:
Orkun Uçar


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bahattin Ceyhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.