..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Tüze Felsefesi (Hukuk) > Ahmet Odabaş




22 Kasım 2010
Soykırım Yalanının Kökeni Üzerine  
Ahmet Odabaş
Tarihi bir olayın çarpıtılması, propaganda malzemesi yapılmasının aşamalarını gözlemledik. Atatürk dönemindeki yalan ve yanlış bilgi ve propagandanın bugün vardığı boyut objektif olarak değerlendirilmelidir.


:AGFJ:
SOYKIRIM YALANININ KÖKENİ ÜZERİNE



1. Nutuk’dan

Efendiler, İstanbul'dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, «İngiliz Dışişleri Bakanlığı'ndan İstanbul'daki siyasî temsilciliğine gelen ve siyasî temsilcilik tarafından da resmen hükûmete yapılan sözlü tebligatta, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti'nde bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte,

Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilâf Devletleri'nin kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; aksi takdirde, barış şartlarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir» denilmekte ve bazı hususlar,

özellikle «şikâyete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması» tavsiye edilmekteydi.

Efendiler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve maksat ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan vatan topraklarından başka, İstanbul'un da alınması
kararlaştırılmıştı.

Ancak, ileri sürülen şarta uyulursa, İstanbul'u almaktan vazgeçeriz mi, denilmek isteniyordu? Yoksa, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilâf Devletleri, yalnız İstanbul'u alacaktı, fakat teklif ettikleri şarta uyarsak, onu da bırakacaklardır, anlamı mı çıkarılıyordu?

Veyahut da Efendiler, İtilâf Devletleri Kuva-yı Milliye'nin işgal bölgelerinde, işgal «kuvvetlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükûmeti'nin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlılar da dahil olmak üzere,

İtilâf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve

aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul'u da mı işgal etmek niyetindeydiler?

Daha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki, İstanbul Hükûmeti'nin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, aksine ümide kapılmış olduğu görülüyordu.

Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım.

Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi.Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silâhlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cür'et alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler.

İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler.

Maraş'taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi.

Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi.

Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı.

Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul'daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.

Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silâhlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı.Canlarının ve bağımsızlıklarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etme politikası, medenî insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken,

aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddî olarak kabul edilebilirdi?

İzmir ve Aydın dolaylarında durum buna benzer ve belki daha da acıklı değil miydi? Yunanlılar, her gün kuvvet ve vasıtalarını artırıyor ve taarruz hazırlıklarını tamamlıyorlardı.Bir yandan da oraya buraya saldırmaktan geri durmuyorlardı.

O günlerde İzmir'e yeniden bir piyade alayı ile tam teçhizatlı bir süvari alayı ve yirmi dört adet yük otomobiliyle çok sayıda nakliye arabası, altı tane top ve birçok savaş malzemesi çıkarıldığı, cephelere bol miktarda cephane gönderilmekte olduğu anlaşılmıştı.

Gerçek şu idi ki, milletimiz, sebepsiz olarak hiçbir yerde hiçbir yabancıya saldırmış değildi.

Bu durum karşısında, Efendiler, vatanımızın işgal edilmiş yerlerinden düşmanların çekildiklerini görmeden veya hiç olmazsa çekileceklerine tam bir güven duymadan, aldatıcı sözlere gereğinden fazla değer vermek akıl kârı mıydı?

Memleket kaderinin tek dayanak noktası olarak kalmış bulunan Kuva-yı Milliye'yi dağıtma gayesi güden bu gibi teklif ve teşebbüsleri anlamakta güçlük var mıydı?

Geleceğin şüphe ve belirsizliği uğruna, millî dâvâdan hemen vazgeçmek doğru olur muydu?

Yalnız İstanbul'un değil, Boğazlar'ın, İzmir'in, Adana bölgesinin, kısacası millî sınırlarımız içindeki bütün vatan topraklarının egemenliğimiz altında kalması millî gayemiz değil miydi?

Bu duruma göre, yalnız İstanbul'un, Osmanlı Devleti'ne bırakılacağı vaadi karşısında, Osmanlı Devleti'nin sadrazamı Ali Rıza Paşa memnun olsa da, Türk milletinin memnun olacağı ve bununla yetinerek susup oturmayı tercih edeceği nasıl düşünülebilirdi?

Vahdettin'in sadrazamı, Kuva-yı Milliye'yi dağıtmayı hedef alan bütün bu teşebbüslerin tarihî sorumluluğunu düşünmek istemiyor muydu?

Efendiler, yabancıların teklifine ve onu gerçekleştirmeye kalkışan hükûmetin istek ve emrine, milletçe de Kuva-yı Milliyece de boyun eğilmeyeceği şüphesizdi



2. Ermeni Soykırımı Savının Başlangıcı ve Amacı


Katliam vs. söylemlerinin ne amaçla çıkarıldığı ve bugüne kadar ve belki gelecekte ne anlamda kullanıldığı, kullanılacağı, kimler tarafından kullanıldığını... açık ve net olarak Atatürk anlatmıştır.

Yukarıdaki metin tüm yanıtları içermektedir.


3. Amaç İşgal Güçlerini Korumak


İşgal kuvvetlerine karşı koymazsanız İstanbul'u size bırakabiliriz.

Aksi takdirde daha ağır antlaşmalara hazır


4. Soykırım İddiasının Çözümü

Hocalı Katliamının üstünden kaç yıl geçti.18 galiba. Karabağ’ın işgali yakın ve güncel olaylar.

Peki 100 yıl önceki Ağrı Dağı’nda eşek izi arayanlar ne yapıyor. İnsanlar varmış, ölen varmış, işkenceye uğrayan varmış. Koyun bunları bir yana. Gözünün önünü görmeyen veya görmezden gelenler yüz yıl önceyi mi görecek... Buna gülümseyin lütfen...

Bağdat’ta milyonu aşkın insan öldürüldü naklen yayında.

Lübnan yerle bir edileli ne kadar zaman oldu.

Filistin yerle bir olalı ne kadar oldu.

Ermeni soykırımı yok demeyi suç sayan ülkeler nerede ve ne yapıyorlar.

Irak için, Lübnan için, Filistin için, Türk halkı üzgün... üzerine düşeni yapmaya çalışıyor.

Sevgili Araplar Türkiye için, Karabağ için, Hocalı katliamı için nasıl bir tepki gösterdiler. Ne tepkisi...

Amerika, Avrupa, ne gibi tepki gösterdi veya göstermedi. Bu yakın olumsuzluklar, Ermeni Soykırımı Yalanını deşifre etmeye yetmektedir.

İşgalde ve ölümlerde çıkarı olan sözde özgürlükçüler, veya Türkiye’ye baskı yapmakta yararı olan, politikası gereği, işlerine geldiği şekilde davranıyorlar.

Karabağ’ın işgalinde yararı olanlar, Ermeniler dışındaki emperyalistler. Ermenileri kullanılıyor. Düşündükleri o insanlar değil. Ermeni ismini maske olarak, kalkan olarak kullanıyorlar. Ermeni diasporası, ermeni soykırımı, gibi kavramların arkasına gizlenerek, emperyalist kurnazlık oyunları oynanıyor.

Bilgi sahibi olmadan, propaganda rüzgarına kapılan sözde aydınlar, emperyalist oyunlarda figüranlık yapıyor, kendi insanına karşı, kendi devletine karşı suçluluk kompleksi oluşmasının aleti oluyor.

Osmanlı Devleti için teslimiyet ve esaret belgesi olan Mondros Mütarekesi`nin imzalanmasından kısa bir süre sonra düşmanın devasa deniz filosu Boğaz`a demirlemiş ve 13 Kasım 1918`de Osmanlı başkentini işgal etmişti. Karaya çıkan İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve Amerikan subay ve askerleri `doğal müttefikleri` Ermenilerle Rumlar tarafından çiçeklerle karşılanmışlardı.

Dikkat ediniz... İstanbul’u kim ve niye işgal etti... Doğal müttefiklik ne anlama gelir... (işgalin Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine göre bahanesi... bahane gerekli değil aslında... ama kendi halkına ve diğer milletlere ve devletlere propaganda yapılabilmeli....)

Ne kadar başarılı olduklarını görmek için, Türkiye’deki etkilerini ve zaman boyutunu birlikte değerlendirmeliyiz. Yüz yıllık bir propaganda günümüzde etkisini gösteriyor. Tarih bilmeyenler tarihçi, hukuk bilmeyenler hukukçu kesiliyor.(Odabaş)

Mavi Kitap kim veya kimler tarafından ne amaçla hazırlandı... İngiliz Propaganda Dairesi tarafından, sipariş olarak, ünlü bir tarihçiye yazdırıldı. Gerçekle ilgisi var mı... bu propaganda ve reklam mantığı ile açıklanabilir.

Soykırım diye ileri sürülen ve bir kısım Don Kişotların tereddütsüz kabul ettiği eylem:

-Osmanlı hükümetinin aldğı karar mıdır
-Osmanlı Meclisinin aldığı karar mıdır
-Göç kararının uygulanma süreci midir
-Hangi yılları içerir
-İşgal yıllarının (İstanbul açısından 13 Kasım 1918 den başlıyor) fiili hakimi kimdir.
-İşgalciler, soykırım mı yaptı, soykırıma yardım mı etti
-İşgal dönemindeki “soykırım durdurulsun” şeklindeki yazışmalar, ne anlama gelir. Ekte sunduğumuz Nutuk’tan alıntı ve Atatürk’ün TBMM ‘deki açıklaması, aynı düşünceyi yansıtan Uğur Mumcu’nun yazısı ve bu düşüncelerin onaylanması anlamında, Hrant Dink’in bir gazeteye verdiği beyan,

Ermeni soykırımı iddiası emperyalist güçlere ait bir propaganda, bir baskı aracıdır. Arkasında Ermeniler veya diaspora falan değil, doğrudan emperyalist güçler vardır. Aynı şeyler PKK için de geçerlidir.

Uğur Mumcu, 29 Temmuz 1992 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde :

“Kürt’ü Türk’e, Türk’ü Kürt’e, Ermeni’yi Türk’e, Türk’ü Ermeni’ye , Alevi’yi ‘Sünni’ye, Sünni’yi Alevi’ye düşman eden emperyalizm ve emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarlarıdır. Dün öyleydi, bugün de öyle...” demişti. Değişen bir şey yok.

“Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması'yla en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu."
Mustafa Kemal ATATÜRK
1 Mart 1922
TBMM Üçüncü Toplanma Yılı Açış Konuşması


Yüz yıl önceki hayali devlet politikası nedeniyle özür dilemek gibi ahmakça bir eyleme soyunan kişiler, Irak, Lübnan, Filistin ve Türkiye’deki terör konularında suskun.

Aslında yapılan eylemler planlı... figüranın tek işi kendine verilen rolü yapmak. Yani biz oyunu ve figüranları görüyoruz. Sahnenin arkası başka bir şey.

Sayın zengin emperyalist takımı... tüm Ermenistan halkını maaşa bağlasanız, kaç kuruş gider. Konu onlar değil, siz de biliyorsunuz ben de...

Biraz milliyet, daha fazla din motivleri kullanılarak oynanıyor


5. İç Çatışma Planları

Uğur Mumcu, 29 Temmuz 1992 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde :

“Kürt’ü Türk’e, Türk’ü Kürt’e, Ermeni’yi Türk’e, Türk’ü Ermeni’ye , Alevi’yi Sünni’ye, Sünni’yi Alevi’ye düşman eden emperyalizm ve emperyalizmin Ortadoğudaki çıkarlarıdır. Dün öyleydi, bugün de öyle...” diyor. Olayın özeti bu.



“Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması'yla en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu."
Mustafa Kemal ATATÜRK
1 Mart 1922
TBMM Üçüncü Toplanma Yılı Açış Konuşması


6. Mondros Mütarekesi


Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti'yle İtilaf Devletleri arasında imzalanan mütareke (30 Ekim 1918).

Eylül 1918’e gelindiğinde, savaşın Türkiye ve müttefikleri için kaybedildiği kesin olarak anlaşılmıştı. Nitekim Bulgaristan, 29 Eylülde ve Almanya da 4 Ekim'de ABD’ye başvurarak barış istediler. Bu durumda Osmanlı Devletinin de yapacağı başka bir şey kalmamıştı. Güneyde İngiliz kuvvetleri, Anadolu sınırına dayanmış, batıda Bulgaristan’ın çekilmesiyle Makedonya cephesi çökmüş ve İstanbul, doğrudan İtilaf Devletlerinin tehdidi altına girmişti. Bu şartlar altında Türkiye de, 5 Ekimde, mütareke için ABD Başkanı Wilson’a başvurdu.

Türkleri, tarihlerinin en büyük felâketine götüren Talat Paşa başkanlığındaki İttihat ve Terakki Hükümeti, istifâ etti (8 Ekim).


14 Ekimde İzzed Paşa başkanlığında yeni bir hükümetin kurulmasından sonra, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletlerini temsil eden İngiliz Amiral Calthorpe arasındaki barış görüşmeleri, Limni Adasının Mondros Limanında başladı (27 Ekim 1918).

Görüşmelerde Türkiye’yi, Bahriye Nâzırı Rauf (Orbay) Bey başkanlığında Hâriciye Nezâreti Müsteşarı Reşat Hikmet ve Miralay Sadullah Bey temsil etti. Görüşmelerin başlamasıyla birlikte Calthorpe, önceden hazırlamış oldukları bir metni, Osmanlı delegelerine okudu. Calthorpe, Osmanlı Hükümetinin bu metni imzalamaktan başka çaresinin bulunmadığını, aksi takdirde İtilaf Devletlerinin askerî harekâtı sürdürerek, daha ağır barış şartları ileri sürebileceğini söyledi.

Türk delegelerinin çabalarına rağmen, mütareke şartları, İngilizlerin istediği şekilde gerçekleşti ve 30 Ekim 1918’de imzalandı.

Yirmi beş maddelik bu mütareke ile Türkiye, her bakımdan etkisiz bir hâle getirildi.

Mütarekenin en ağır şartları şunlardı:

1. Karadeniz’e geçişi sağlamak için Boğazlar açılacak ve geçiş güvenliğini sağlamak üzere Çanakkale ve İstanbul boğazlarındaki istihkâmlar, müttefiklerce işgal edilecektir.

2. Osmanlı sınırındaki bütün mayın tarlaları taranacak ve bunların kaldırılmasına yardım edilecektir.

3. Askerî kuvvetin, sınırların korunması ve asayişin sağlanması için gerekenden fazlası terhis edilecek ve bunların teçhizatı, İtilâf Devletlerine teslim edilecektir.

4. Güvenlik görevlisi küçük gemiler dışında, bütün Osmanlı donanması teslim edilecek ve donanma Osmanlı limanlarından dışarıya çıkmayacaktır.

7. İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehlikeye düşürecek olayların patlak vermesi durumunda, başka stratejik nokta ve bölgeleri işgal etme hakkına sahip olacaktır.

10. Hükümet haberleşmeleri dışındaki bütün telsiz, telgraf ve kablo istasyonları da İtilaf Devletlerince denetlenecektir.

16. Suriye, Irak, Hicaz, Yemen, Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı orduları, en yakın İtilaf kuvvetlerine teslim edilecektir. 24. Vilayât-ı Sitte’de (altı vilayet: Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbekir, Sivas, Bitlis) karışıklık çıkarsa, Müttefikler bu illerin herhangi bir bölümünü işgal edebileceklerdir. Mondros Mütarekesinin uygulanışı, şartlarından daha sert bir biçimde cereyan etti. İtilaf Devletleri, mütarekenin 7. maddesine dayanarak, keyfi hareketlerle Osmanlı Devletini parçaladılar. Antlaşma şartlarını, çoğu zaman kendi istekleri doğrultusunda yorumlayarak hareket ettiler.

Bu durumda, Türk milleti, istiklal ve bağımsızlığını korumak üzere harekete geçti.


7. Hem Suçlu Hem Güçlü Olmak

İşgal kuvvetleri diyor ki... derhal Ermeni Soykırımını durdurun... İstanbul (Başkent) dahil her yeri fiilen işgal edenler söylüyor bunu.

Bunun anlamı şudur... eğer işgal kuvvetlerinin olduğu yerde katliam yapılıyorsa, bunu yapan ve/veya yönlendiren işgal kuvvetleridir. Sorumlu kendileridir.

İkinci ve asıl amaç ise, bahane aramamıza gerek yok, istediğmiz yeri (İstanbul dahil) işgal edebiliriz...

Özür dileme meraklısı şovmenlere duyrulur....


Mustafa Kemal: “Ermeni Soykırımı iğrenç bir yalandır”

Ermeni soykırımı iddiaları konusunda Mustafa Kemal de değerli bilgiler veriyor. Hem Nutuk’da, hem de diğer yazışmalarında bu konuya değinen ulu öndere kulak verelim.

Günümüzde soyu kırıldığı ileri sürülen Ermenilerin sayısı 1,5 milyona kadar çıkarılıyor. Oysa 1920 yılında, yani olayların yaşandığı tarihten 5 yıl sonra, bu rakam sadece 20.000.
…………………………..
7 Mart 1920’de İstanbul’daki ABD Yüksek Komiseri(İşgal temsilcisi)Tuğamiral Mark L. Bristol’e bir yalanlama yazısı (tekzip) gönderen Mustafa Kemal, gerçekleri şöyle anlatıyordu:

“…çıkarları gereği Avrupa’da olumsuz söylentiler çıkaranlar , yeniden Anadolu’da, 20 bin Ermeni’nin öldürüldüğü, yolunda çok iğrenç ve kesinlikle gerçek dışı, (yalan) haberler uydurdular.
……………………
(Cevizoğlu “1919’un ŞİFRESİ” S.141-142.)



8. Gelişmiş Bazı Ülkeler İçin Düşünce Özgürlüğünün Anlamı

Bir çok Avrupa ülkesinde, ermeni soykırımı yok demek suç. Bunun anlamı nedir, bu konuda düşünce özgürlüğü falan yok. Devlet politikası olarak soykırım var kabul edilmiştir. Aksine konuşmak yasak. Devlet politikası olarak kabul edilen şeylerin bilimsel değeri var mı... Yok. Konuyu tartışma şansınız da yok.

Peki nerde demokrasi, insan hakları, düşünce özgürlüğü. Siz Türkiye sınırları içinde yaşayan 70 milyon insana saldıracak, aksi düşünce ve düşünce açıklamalarının suç olduğuna hükmedeceksiniz. İlginç... Yaşasın düşünce özgürlüğü...

Bir ülke yasa çıkararak, soykırımın varlığını kendi çapında kesinleştirecek. Hukukçu olarak, düşünce özgürlüğü ve insan haklarını savunduğunu iddia eden ülke ve insanlara, yer çekimi yasasında ve benzer yasalarda düzenleme yapmalarını öneriyorum. İlgili ilgisiz her konuda mecliste yasa çıkarmak , dostane bir yöntem değil.

Nasıl olsa bilimselliği tartışılmadan, her şey kabul edilebilir. Kanserden ölümlere son verin. Sigara sağlığa zarar vermesin. Savaş olmasın, silah ticareti olmasın. İşkence aletleri ticaret konusu olmasın. Nükleer , biyolojik ve kimyasal silahlar yok edilsin.. Alt tarafı bir yasa çıkarmakla bunca sorunu çözebilirsiniz?

Fen bilimleri konusunda çıkarılacak yasaların mikroplar için hüküm ifade edip etmediği, daldan düşen elmanın tabi olduğu yasanın değiştirilip değiştirilemeyeceği önemli bir problem.




9. Sonuç

“Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması'yla en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu."
Mustafa Kemal ATATÜRK
1 Mart 1922
TBMM Üçüncü Toplanma Yılı Açış Konuşması


Uğur Mumcu, 29 Temmuz 1992 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde :

“Kürt’ü Türk’e, Türk’ü Kürt’e, Ermeni’yi Türk’e, Türk’ü Ermeni’ye , Alevi’yi Sünni’ye, Sünni’yi Alevi’ye düşman eden emperyalizm ve emperyalizmin Ortadoğudaki çıkarlarıdır. Dün öyleydi, bugün de öyle.

Soykırım iddiası, Ermenilerin , Ermeniler için ortaya attığı bir sav değildir. Perde arkasında, dost ve müttefik olduğu sanılan emperyalist güçler vardır.

                              Av. Ahmet Odabaş

KAYNAKÇA

1.Atatürk, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi,Prof Dr. Zeynep Korkmaz, 2003
2.Ataöv, Türkkaya, Prof. Dr. Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu, İleri yayınları,2.bası, 2007
3.Halaçoğlu, Yusuf, Prof. Dr., Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları, Babıali Kültür Yayıncılığı, 7. Baskı,
4.Halaçoğlu, Yusuf, Prof. Dr.,Tarih Gelecektir, BKY ajans, 5. Baskı, 2008
5. Kaçaznuni, Ovanez, Taşnak Partisinin yapacağı Bir Şey Yok, Kaynak Yayınları, 5. Bası, 2005
6. Kantarcı, Şenol-internet
7. Bağcı,Hamdi, Söyleşi,(Doç Dr.Feridun Ata ile) memleket Gazetesi 1 mart 2009
8. Mumcu, Uğur, 29 Temmuz 1992 tarihli Cumhuriyet Gazetesi
9. Perinçek, Doğu, Ermeni Sorununda Strateji ve Siyaset, Kaynak Yayınları, Mart 2006
10.Yalçın, Durmuş ve arkadaşları, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1-2,Atatürk Araştırma Merkezi,
11.Gürel, Ahmet, Sözde Ermeni Soykırımının Gerçek Yüzü, ADD Ödemiş Şubesi Yayını, 2005
12.Adıvar, Halide Edip, Türkün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitabevi, 1982
13.Ataöv, Türkkaya, Prof.Dr, Ermeni Belge Düzmeciliği, İleri Yayınları,2. Basım, 2006
14.Kümbül, Bengi, Tercümanı Hakikat Gazetesine Göre Osmanlı Ermenileri 1914-1918, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk yayınları, Şubat 2006
15.Laçiner, Sedat, Ermeni Sorununda Suç ve Ceza-İnternet
16.Cevizoğlu, Hulki, 1919’un Şifresi
17.Cevizoğlu, Hulki, İşgal ve Direniş
18.Odabaş, Ahmet, Ermenilerin Sigorta Atağı, İzmir Barosu Dergisi, Sayı.
19. Sert, Selahattin, Haçlıların Son Kurbanı Ermeniler,
20. Ata, Ferudun, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, TTK Yayınları,
Ankara-2005




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın tüze felsefesi (hukuk) kümesinde bulunan diğer yazıları...
Türkiye ve Komşuluk
Neymiş Biliyor Musun
Atatürk ve Türkiye
Bilirkişi Raporu
Seçim Barajı
Madem ki Biliyorsun, Neden Öğretmiyorsun
1982 Anayasası ve Tutukluluğun Devamı Kararı
Çok Partili Yaşam
Dostça Bir Söyleşi
Özelleştirme Neden Yapılır

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Beynimizin Çaresizlik Oyunu
Bayındır
Kendini Başkasının Yerine Koymak
Doğa Düzeni ve İnsan
Başlarken
Ms ile Söyleşi
Dna ve Evrim
Duygusal Şiddet Nedir?
Hastalığın İlerlemesi Nasıl Durur
Yanlış Anlama Sanatı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sorma İsterse [Şiir]
Kukla [Şiir]
Odabaş Tüm Şiirler [Şiir]
1001 Gece Masalları [Şiir]
Kuklacı Amca [Şiir]
Buluşalım [Şiir]
Çay Koy Ortak [Şiir]
Çay Koy Ortak [Şiir]
Geliyorum Ortak [Şiir]
Zamanın Yaptıkları [Şiir]


Ahmet Odabaş kimdir?

1963 Çarşamba/Samsun doğumluyum. Serbest avukat olarak çalışıyorum. (İzmir'de)

Etkilendiği Yazarlar:
Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Hayyam, O Veli, Aziz Nesin,


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ahmet Odabaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.