Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
Eksizdi. Tatsız, sevimsiz. Ne buruk bir tat bırakıyor yaşayan birini kaybetmek. Ucuz şarap gibi, daha gün doğmadan aç karınla sigaraya sarılmak, sevmediğin bir adamı en kadın yerinden öpmek gibi. Seni kıran, üzen, yüzüne en okkalı tokadı çarpıp gene sana sarılan birini göğsün ezilene kadar sımsıkı sarmak gibi. İçim rutubet, dışım aç insanları emziriyor durmadan, hiç durmuyor. Kimsesizlerin kimsesi kadın gibi sevmeyi bahşet bana. Yaşlarım olsun, solayım. Her önüme gelen adamı kendim doğurmuşum gibi sevmeyeyim, korumayayım. Yokluğun da bunları düşündüm, çok düşündüm hem de. Değişen ne oldu dersen. Aynı ahmağım. Sonra dedim ki kendime. Sen böyle kal. Mümkünü yok değiştirmenin, değişmenin, değişmeye çalışmanın. Uyu yakalamanın, yok mümkünü. İçimi gıcıklayan şarkılar çoğaldı. Şiirlerini beğendiğim her şaire aşık oluyorum. Birine ait ve ya sahip olmak cümlesinin çok çirkin olduğunda karar kılıyorum. ama sahipmişim gibi yaşıyorum, aitmişim gibi tapıyorum. Uzun bacaklı aptal kadınları çok kıskanıyorum. Şuh kahkahalar atıyorum ulu orta şehvetle gülümseyip dudaklarımı ısırıyorum. Hiç yakışmıyor. Ne zaman içsem ya annemin kollarında ayılıyorum ya babamın. Bunun ne kadar utanç verici bir şey olduğunu bilmem anlatmama gerek var mı? Yokluğunda alçaldım ama ar damarım çatlamadı. Bir temmuz gecesi bir adamla uyudum. O kadar sevecendi ki bana sarılırken o kadar samimi. Endişesiz uyandım. Ondan sonra daha az yazdım, hiç çizmedim. Elime gitar almadım. Alsam da çalmadım. Paspalımdır bilirsin saçımı taramasam da tırnaklarımı ihmal etmedim. “yol ortasında mı ağlıyorsun Allah aşkına rezil etme beni.” Diyen adama “beni yol ortasında ağlatmaya utanmıyor musun” diye bağırdım. Aslına bakarsan diyeceğim şu ki bunlar da pek işe yaramadı. Yaramayacağını da biliyordum esasen. Elit, sofistike bir kadın olamam. Kuru kuru gitmem. Islatırım omzunu, yastığını. Vicdanına oynarım. Melankolik, ağlak, ahmak! Laf aramızda elit kadın diye tabir edilen kadın sevince fonda ya Cengiz çalar ya Ahmet. Hepsi bir yana yokluğunda en çok bensizliğini düşündüm. Nasıl çocuk, nasıl kadın, nasıl adam, nasıl huzursuz, nasıl mutsuz kaldın… Sahi mutsuz musun düşündüğüm kadar. Böyle sorular sorup, ahmaklığımı ele vermenin bir manasının olmadığını elbet bende biliyorum. Ama ben en çok seni severken güzelim, en çok seni özlerken ahmak. “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı Beni bensiz bıraktın, beni sensiz bıraktın”*** 26.01.2011 Çiğdem Taş * Ümit Yaşar Oğuzcan
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © çiğdem taş , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |