Büyük Oğlum Anıl Cemal Yılmaz Hukuk Fakültesini Kazandı
İlk çocuğum anıl cemalin doğumu ve bana hissettirdikleri
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
İlk çocuğum anıl cemalin doğumu ve bana hissettirdikleri
Yıllardır hep görmek istediğim ancak bir türlü gidip görmediğim benim beş şehrimden biri olan Samsundayız
Tıpkı rüyalarımda süslediğim gibi Samsun bulutlu, sisli ve efsunlu bir şehir
Rakım iki binlerden bir rüya gibi etrafı sarıp sarmalayan sisli bir havada çam kokulu, koyu yeşilin hâkim olduğu
Atatürk'ü birkaç defa çok yakından gören, onun kitaplarıya ilk derslerini alan bir kişi olarak, zaman içinde sorgulanan 'Atatürk Diktatör mü' sorusunu cevaplamak istedim. Aslında oligarşi yaratan demokrasiden,
dürüst, saygıdeğer diktatör neden olmasın. Saygılar.
Tarihi; sıradan insanlar, neferler oluşturur. Koşanlar, düşenler kalkanlar... Konuşanlar susanlar... Düşünenler düşünmeyenler... Üretenler, üretmeden tüketenler... Başkaldıranlar, boyun eğenler... Her şeye karışanlar, hiçbir şeye karışmayanlar... Yönetenler, yönetilenler... “Aslında tarihi sıradan insanlar yazar, onlar ‘parmakla sayılmayanlar/ kırmakla tükenmeyenler’ dir...” dedim.
Hani, çocukluğumuzun vatanımız olması hasebiyle hesapsız özlemelerin bizlere uzaklardan hayal meyal el etmesi gibi bir şey bu koku…
Ankara'nın Başkent Oluşunun 88. Yıldönümü dolayısıyla 'Gün Aşımı' kitabımdan alınmıştır. Saygılar.
Sorumluluğunu bilmeden iş yapanların boynu devrilsin.
Vatandaşı savsaklayarak devletin sırtında -hak etmediği- parayı alanların boynu devrilsin.
Tarım Gıda ve Hayvancılık Malatya İl Müdürlüğünde, üreticiyi mağdur eden, gereken kolaylığı tanımayan çalışanların boynu devrilsin.
Geçmiş yıllarda Ankarayı anlattığım 'Gün Aşımı' kitabımda bulunan bir anıdır.
Babalar günü kutlanıyor, herkes babasına bir şeyler almanın telaşı içerisinde Oysa sen benden çok uzaklardasın Toprağının yanındayım ama teninin sıcaklığından mahrumum. Güller rengini kaybetmiş, toprak karasını alnımıza çalmış. Şimdi bu sessizlik ortasında hem yakınız, hem de çok uzağız birbirimize Aradan tam on dört yıl geçti. Sene 2004Mayısın 18iŞairin
Yüzümüze düşen gülüşlerde ısıtalım vuslatın her harfini.
Mektuplarda yakalım ayrılığın tarifini...
Bir varmış bir yokmuş diye başlardı masallar İlk önce var olması gerekenler anlatılır, arkasından olmaması gerekenler sıralanır, sonra büyük sevinçle dolan minik yürekler anlatılan masalın huzur verici içtenliği ile gözlerini kapatır tatlı hayallerle uyurlardı
Türk Edebiyatının Gönüllü Barış Güvercinlerinin çok büyük özverisi ve katılımıyla gerçekleşmiştir.
Belleklerimizden asla silinemeyecek 3 muhteşem gün geçirdik. Edremit adeta bir şair ve yazar ayak sesleriyle inledi.
Sahile indim. Suadiye yönüne doğru yürüyorum. Güneş arkamda, ters yöne, Moda Burnu’nun üstüne yürüyor. Güzelim Marmara’ya sereserpe serilmiş en az iki bin yaşındaki Prens Adaları. Kim bilir hangi iktidar savaşlarıyla sürgün edilmiş prenslerin diyarı. Marmara’nın, yeşilleri giderek azalan, iki bin yaşındaki yakışıklı delikanlıları.
Ben ihanet ettim diye bağıran birini gördünüz mü hiç, ya da gördünüz diyelim omzunuzu uzak tutmaz mıydınız ondan. Kendi mutluluğunu düşünmeyen insan başkalarını mutlu edemez cümlesi kaç kez uğradı yanınıza. Bir terazi koyun hafızanıza şimdi; unuttuklarınızla, unutmaya çalıştıklarınızı tartın ayrı kefelerde, ne kadar çaresiz olduğunuzu bulacaksınız sonunda.
Eskiden, mektup denilen bir tür vardı, name de denilirdi adına. İnsanlar, biribirine yollardı zarf içinde.
Sevgi kokardı, hasret tüterdi sayfalarında. Ayrı bir iştiyakla okunur yazılırdı. Eskiden mektup vardı,o demler güzel zamanlardı...
Tiyatroya adadığı 60 yıl, 109 kitap, sahneye koyduğu sayısız oyun, yetiştirdiği sayısız öğrenci. Çoğu bugünün büyük ustaları olmuş tiyatro sanatçıkları “canım hocam” deyip boynuna sarılıyor. Yüzler ışıl ışıl, gülüşler hep kalpten geliyor. Öylesine sıcak, öylesine samimi, öylesine içten bir ortam.