Hayatı Hissetmek
Ben hayatı hissetmek istiyorum, renkler kadar renkli, renkler kadar çeşitli ve alacalı…
"Yazmak, aslında düşüncelerinizi, sanki onlar sizin değilmiş gibi, bir başkasına satmaya çalışmaktır." - Terry Pratchett"
"Yazmak, aslında düşüncelerinizi, sanki onlar sizin değilmiş gibi, bir başkasına satmaya çalışmaktır." - Terry Pratchett"
Ben hayatı hissetmek istiyorum, renkler kadar renkli, renkler kadar çeşitli ve alacalı…
Sağırlaşmış duygularımızla, görmediğimiz güzelliklerle, zamanı bir maratoncu adımlarıyla takip etmemizle, neler kaçırdığımızı fark ettim birden..
Aniden bastırır yağmur, birinci kat balkonun soğuk ve bir o kadar çamurlu betonunda saklanır, yağmuru izlerdik…
Kuşlar kanat çırpsa, gözümün bakmaya yetmediği engin denizin üstünde. Hafif bir rüzgâr esse ama üşütmese…
Üşütse bile, bir bardak sıcak çaya sığınmalıyım, üşüdükçe daha sıkı kavramalıyım bardağı…
Hüsnü Arkan’ın sesini duysam arada bir:
Bir dokun bin ah dinle, döner dünya dert içinde
-Artık bitirmeli bu sessizliği, tarihsiz takvim yaprağı eklemeli seneye...
Yardım mı, ekmek mi, yoksa merhamet mi diledikleri bilinemeyen haykırışlar, belki de olası akıbetin korkusundandır. “Aiutilo per favore dio!"
Bir taraftan, tarafsızlığı durmayan zamanın.. acımasızlığı..anlaşılmazlığı.. Bildin değil mi.?.Midilli’yi anlatan geceydi, rüzgar getiren dokunuşlar..
Benim için artık geç oldu. Birazdan odama çekilip belki kitap okurum. Hadi sen de git artık. Çok geç olmadan, sokaklar iyice tenhalaşmadan, sokaklar ite ,uğursuza kalmadan evine git. Biliyorsun seni hiç görmedim. Hatta hiç karşılaşmadık.
Böyle olmalıydı hayat diyerek hazırlanmış düş krokileri bulunuyor yüksek rakımlı, az bakımlı evlerde. Hafızalara kazınmış kaybedişler. Gözaltında kaybolmuş bir kozmetik ürünü hayat. Sürersin, gömersin geçer gider..
Sıcak bir çay ısmarlıyorum kendime../Annem tatlı yapmış..Canım çekmiyor.. /Turuncu bir yalnızlığa karışıyor düşlerim.. ‘China Oil’ denen bir şey getiriyor annem../..
Belki kimse güllenmeyecek, silahlar altında. İkindiye varmadan vurulacak düşlerinden güller. Ansızın kenetlenecek belki elleri boğazında, yudumlayacak son nefesini. Kimse meraklısı değil ki, kelimelerimizin çığlık olup titretmesi meydanlarda, ne ütopya ama! Sancısız kalmaktan korkarım gerisi iki satır arası boşluk.
...... Yavaş yavaş çağırma ve düşünme duyusu da kaybolmuştu. Çünkü, canından can kopmuştu….
Sen her zaman haklıydın. İnce eleyip sık dokumadan, her cümleyi sözcük sözcük eşelemeden anlaşabilirdik. Zamanı geldiğinde susabilseydim, kendime “idare et işte ne çıkar” diyebilseydim
Sihirli pabuçların var olmayacağını biliyorum ama bu hayal benim hayatın sihirlerini yakalamamı sağladı.
Savaşın, kin ve nefretin kol gezdiği zamanımızda barış en büyük sermayemizdir. Dünyada herkes barıştan yana görünse de gerçekte dünyayı idare edenler savaş tamtamları çalıyorlar. Bugün dünyayı kan gölüne çevirenler onlardır. Dünyayı ateşe veren bu izan ve insaf fakirleri, körpe çocukların canı ve kanı üzerinden çıkar hesapları yapıyorlar.
En umutsuz anlarda bile umudunuz vardır bu umut hiç tanımadığınız biri dahi olsa
Sheakspear’ı okuttu bize../Tiyatro sahnesinin tozlu perdeleri önünde.. /Ezberim yoktu.. /Elimde kafatası..Ben ona baktım..o bana../O bana suskun..ben ona anlamsız..
Göz yaşlarımı biriktiriyorum...İlerde kendime, sularında çırılçıplak yüzebileceğim bir göl yapacağım..