Üslubunuz Pusulanız Olsun
üslup, insanların yazı yazarken bir toplum içerisinde konuşurken birbirlerine ya da karşılarına geçmiş oldukları bir topluluğa karşı kullandıkları anlatım biçimidir.
"Son kullanma tarihi geçmiş fikirler… Onları çürümüş meyveler gibi atın, yoksa zihninizi sinekler sarar." - Voltaire"
"Son kullanma tarihi geçmiş fikirler… Onları çürümüş meyveler gibi atın, yoksa zihninizi sinekler sarar." - Voltaire"
üslup, insanların yazı yazarken bir toplum içerisinde konuşurken birbirlerine ya da karşılarına geçmiş oldukları bir topluluğa karşı kullandıkları anlatım biçimidir.
Nereden anladın dostum, oradan adam çıkmadığını, çıkmayacağını? Benim oralı çok samimi, çok kıyak arkadaşlarım var. Olsun onu söyleyen için, bunun bir önemi yok demek ki... O memleketli bir iki tane saçma sapan adam tanımış, birinden de kazık yemiş ya da kötülüğünü görmüş, bütün yöre halkını kötülüyor...
Monotonsa hayatınız bakışlarınızı gökyüzüne çevirin.
Bazen tekli koltukta kimi zamanda iki kişilik koltuklarda seyahat ederim. Bir bakarsınız arkanızdaki veya önünüzdeki koltukta bir adam vapur düdüğü gibi horlamakta... Zaten o durumda ne sizin, ne de başkasının uyumasına imkan yoktur. Bir sağa bir sola dönersiniz, gecenin içine edilir... Hele bir de ufak bebek varsa, bir
bakmak ve görmek, bu iki kavramı şu şekilde ayırt etmemiz mümkündür.
Kendimi, ağzına kadar dolu ofislerde, süpermarketlerde, yollarda, asansörlerde kimseyle konuşmayan biri olarak fark edince; kimlerle konuşuyorum ben diye düşünmeye başladı iyi eğitilmiş ama çok kilometre yapmış yaşlı belleğim
duygu insanların kalplerinde yer bulan hayatlarında umumi değişikliklere sebep gösterilen yoğunluğun adıdır.
Yaşamak buysa, yaşayalım ama bu değilse, o zaman yaşamak neredeyse oraya gidelim.
Bu sözü ilk duyduğumda sevmiştim. Hala etkili bir söz olarak bir kenarda durur benim için. Çünkü sözün sahibi rahmetli Suzan Akay ile aynı duyguları farkında olmadan ben de hissederek yaşamışım. Benim de ne zaman
Yazmak iyi gelir insana hele ki bembeyaz bir sayfaya.
Vakitlerden Mayıs başları; yani baharın son demleri, yazın arifesi olmasına rağmen yüreklerde yaşanan sanki zemheriydi. Bahar sadece tabiata gelmişti, yüreklere değil. Bir millet amansız bir esaretle boğuşuyordu. Uçurumun kenarında asılı duran, ha düştü ha düşecek konumunda mahzun bir ülke vardı.