Mahalle Baskısı
Sosyoloji hocası terminolojimize 'mahalle baskısı' diye bir kavram sokmuştu hani!İslamcı entelentsia'da doğasına uygun olarak, bunu inkar etmiş;'Böyle bir şey yoktur!' demişlerdi.
"Şiir yazmak kolaydır; zor olan, şiir yazmıyormuş gibi davranmaktır." - Samuel Beckett"
"Şiir yazmak kolaydır; zor olan, şiir yazmıyormuş gibi davranmaktır." - Samuel Beckett"
Sosyoloji hocası terminolojimize 'mahalle baskısı' diye bir kavram sokmuştu hani!İslamcı entelentsia'da doğasına uygun olarak, bunu inkar etmiş;'Böyle bir şey yoktur!' demişlerdi.
Geniş meydanları, tüm şehrin sana gülümsediği büyük parkları olan bir kentin yok ki! Kendi şehrini bir kral gibi seyredeceğin taştan heykellerin yok ki senin! Kendinden kaçmak istediğinde, yorulduğunda ve özlediğinde buluşabileceğin bir ormanın yok; ağaçların sesini dinlemek istiyorsan vermen gerek iki lirayı!
Kelime-i Şahadet söylerken Peygamberimizin(sav)önce kulluğunu söyleriz.
Geriye dönüp baktığımızda haksızlığa, yozlaşmaya, çürümüşlüğe, arabesk yavşaklığına karşı duran; halkın iyiliği, güzelliği için onun değerlerini evrensele katmaya çalışan sanatçıların sürgün yediğini, hapse atıldığını ve daha kötüsü yakılarak öldürüldüğünü görürüz. Yani bizim arabeskimiz (!) evrenseli dışlayan; ırkçı ve ümmetçi bir anlayışın sonucudur.
Beyninize hükmedebildiğiniz gün, başaramayacağınız hiçbir sınav olmadığınızı göreceksiniz.
Topluma öğüt verme amaçlı olarak, hayvan, çanlı ve çansız varlıkları çanlı imiş gibi konuşturma sanatını bilirsiniz. Bunun ustalarını saygı ile anıyorum. İçinde bulunduğumuz ortama uygun düşeçek böyle bir hikayeyide ben aktarmak istiyorum size. Tabii izniniz olursa. Sakın birileri alınıp kırlmasın...
Zamanın akıp giden yalnızlığında
Soluksuz kalan bedenler ve bedenlerle birlikte boşluğa itilen yaşamlar.
Evet değerli dostlar;365 tane tertemiz sayfa var önümüzde.önceki sayfalarda yazamadığımız, ya da yanlış yazdığımız. İşte kalem de, silgi de bizde , ne dersiniz?
Var olmak istiyor. Var olmak; gökteki yıldızlar kadar... İçinde saklı hazinelerinden, yüreğindeki şefkatten, bitmeyin enerjisinden yararlansın istiyor dünya. Kıymetli olduğunu hissetmek, bu duyguyla daha çok çalışmak, üretmek, ürettikçe çoğalmak, çoğaltmak istiyor.
İki saatlik bir kitap okumanın ardından,ihtiyaçlarımı karşılamak için (Evimiz müstakil iki katlı olduğu için) aşağı indim.Saat gecenin onikisi yani gece yarısı.
Bir düşünün “hapı yutmak” değimini, ne kadar korkunç bir şey ifade ediyor. Bizi umarsızlıkta en uç noktaya ulaştırıyor. Geriye dönüşü yok. Peki, hiç düşündünüz mü? Hapı yutmak bu kadar korkunç ise, ya hap ne hissediyor yutulurken? Acaba kim daha şanslı, yutan mı, yutulan mı?