"Yolcudur Abbas, Bağlasan Durmaz. ""
Elleri kelepçeli atlar, endişeli ruhlarla volta atıyor karanlık sokağımda.
"Gelecek, şimdiki zamana bir borçtur; ama ne yazık ki, ödeme tarihi hep aynı kalıyor: 'Daha sonra'." – Ambrose Bierce"
"Gelecek, şimdiki zamana bir borçtur; ama ne yazık ki, ödeme tarihi hep aynı kalıyor: 'Daha sonra'." – Ambrose Bierce"
Elleri kelepçeli atlar, endişeli ruhlarla volta atıyor karanlık sokağımda.
Bu başlık size neyi hatırlatır bilmiyorum ama ben bu anı yazımı; Eğitim Bir-Sen’in düzenlediği; “Ödenmiş Bedeller Unutulmasın” konulu yarışma için kaleme almıştım…
Yarışmanın sonuçları 6 Ocak 2012 tarihinde Eğitim Bir-Sen Malatya Şubesi tarafından muhteşem bir törenle açıklandı. Sonuçlar açıklanınca “birinci seçilen” değil, dereceye bile giremeyen bu
Bilmediği bir duygu ile nasıl yüzleşir insan? Hele bu Duygu gelin birlikte okuyalım....
O, görmüyor, duymuyor , bilmiyor. Öylece oturuyor. Yatağın iki yanında, çeşitli sıvılarla dolu şeffaf torbalar, yüksek metal askılarda. Hortumlar, hortumlar...Sıvılar vücuda akıyor, oradan aşağıda asılı duran başka torbaya boşalıyor.
İzedebiyat’ın bu iki değerli kalemi, edebiyat tarihimizde sanırım bir ilki gerçekleştiriyorlar. En değerli varlıklarını; beyinlerinden, yüreklerinden damıttıkları yapıtlarını kuşanıp yürüyorlar barikatlara...İnadına, inadına, inadına...
Bertrand Russell’in; ”Eğer her uygar ülkenin çoğunluğu isteseydi, 20 yılda insanları köleleştiren, alçaklaştıran sefaleti, hastalıkların yarısını ve insanlığın yüzde doksanını zincire vuran ekonomik bağımlılığı ortadan kaldırırdık. Dünyayı, güzellik ve neşe ile doldurur ve evrensel barışı sağlardık.” cümleleri, hep bir di’li geçmiş zaman olarak kalacak.
İnsan dünyaya bir şeyleri değiştirmek için gelir, en azından herkesin aklından geçmiş bir saliselik düşünce bu. Kimileri başardı, kimileri sunulanla yetindi ve kimileri egosunun ihtişamında kendini kaybetti.
-Bu satırları okuyorsanız, ve tanışmamışsak, benimle tanışma şansını kaçırmışsınız demektir. İnşallah buraya geldiğinizde artık; demem de hoş kaçar mı bilmiyorum. Beni görmek değil de, hissetmek için ruh çağırmanız gerekebilir. - Acılar yalnız olduğunuzda çıkan hayaletler gibidir. Asla yalnız bırakmayın onu.AG
Umursamazlık mı bunun adı, halkı kandırmaca mı, yoksa gerçekleri görememek mi?
Hayatımız “tekrar, durdur, kayıt” yapılamayacak kadar spontane yaşanıyor aslında. Verdiğimiz kararların altında ezilmeye bile fırsat bulamıyoruz bazen. Namlunun ucundaki hayatlar için ne kadar kısa ise bizim için de bir o kadar. Geri gitmek bu kadar imkansız ise ileri giderken nasıl bu kadar kayıtsız olabiliyoruz. Bir ateri oyununda ağaçları
Herkes kendine göre bir yol tutturmuş gidiyor. Hem ne gidiş... Gerçekten insanı anlamak çok zor.
Diyeceksiniz ki “ne şişirme”, “öyle densiz şey mi olur”, “ne ayıp şey bu” gibisinde ne derseniz deyin, haklısınız, ben de şaşırıyorum/şaşırdım da ama velâkin…
Bu saatten sonra söylenecek/yazılacak hiçbir şey kalmadı.
Ben, memleketimin savcısına, hâkimine/adaletine inanırım.
Eminim adalet yerini bulacaktır…
Brad, çocuğunun anası, sevgilisi Angelina’yı aldattı. Aşklarıyla ünlü çağdaş Afrodit Angelina geri kalır mı?...Tuttu, lezbiyen ilişkilerini basına anlattı. Diğerleri cabası. O, postmodern bir tanrıçaydı.
Kendimi iki hayvan kimliğiyle özdeşleştirdim bugüne değin. Biri Kedi, diğeri kelebek.
Bir balık sürüsünün peşine takıldı. Ait olabilecek miydi? Almadılar zaten aralarına. Sonra yeniden, derinlerden aynı nefesi duydu. Çırpınıp yüzeye attı kendini. Sarılmak istediği 'nefesi' kollarının arasından dalgalarla geçip gitti.
ülkemizde kültür, sanat, kitapçılık daha çok; parasız, pulsuz insanların uğraş alanıdır. bu alana gönül ve emek verenler daha çok parayı, onun kudretini bilmeyenlerdir. para kazanmasını da harcamasını da bilmezler ve de böyle bir kaygıları da yoktur. böyleleri yeteneklerini, ailelerinin imkanlarını da zorlayarak kültürel ve sanatsal alana yönelirler. ..
İlber Ortaylı