Vildan Sevil

Tekinsiz Bir Gece, Dört İdam

Kadın, uykuya doymamışlığın ağırlığıyla kahvaltı gürültüsüne uyandı. Musluk başında kuyruğa girip elini yüzünü yıkadı, ayılmaya çalıştı. Ranzasına dönerken, dostluk kurduğu yaşlı, mahpusane kıdemlisi bir mahkum teyze, yavaşça kenara çekti. “Duydun mu, akşam, dört infaz varmış, kimsenin haberi olmamış” dedi.

Fış Fış Kayıkçı, Kayıkçının Küreği…

Ardından, bir arkadaşımdan bir yorum düşer sayfama: Köyde söylediler... ‘Adam karizmatik ,çok yetenekli. Yesin biraz. Herkes yiyor ki...’ Donakaldım, yesin biraz’a. Nasıl bir toplumuz biz, hırsızlığa alışmış.... ‘Sen çaldın mı hiç Naci abi’ dedim. ‘O nasıl laf başbakan mıyım lan!!!!’

Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!..

Akla teslim olmamış, aklı dışlamamış bir sevgi… Rastlamadığı ve rastlamadığın bir güven umudu.
Apaçık, hesapsız kitapsız “Acaba?”lardan uzak sözler…
Konuşulmadan konuşmalar…
Bakmadan bakışmalar…
İzinsiz izinler…

Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!..

Akla teslim olmamış, aklı dışlamamış bir sevgi… Rastlamadığı ve rastlamadığın bir güven umudu.
Apaçık, hesapsız kitapsız “Acaba?”lardan uzak sözler…
Konuşulmadan konuşmalar…
Bakmadan bakışmalar…
İzinsiz izinler…

Aşksız Bıraktın Bizi Hera, Aşksız Bıraktın Bizi…

Gömülü kaldı aşk ateşi, Hades’e yakın bir yerlerde. Ne Hades’i boylayabildi, ne gün yüzüne çıkabildi. Kimsesiz, yapa yalnız , ancak acıların en derininde, umutsuzlukların en kuytusunda kapkaranlık kaldı o Ateş, söndü o Ateş… Tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar, satirler, sirenler, Pan’ın flütü… Ormanların perileri Musalar, Nympha'lar, Dionysos…Elbette ölümlüler… Tümü,

Öfkeli Rüzgârlar, Yine İsyanın ve Umudun Şarkılarını Söyledi Karaburun

Bu yıl, Karaburun Börklüce Şiir Günleri’nin dördüncüsü düzenledi.
Yine bir avuç, eşitlik, özgürlük ve şiir tutkunu aydının olağanüstü özverisiyle.
Kellesi uçurulan Börklüce’yi unutmayan toplumsal bellek, Sivas’ta cayır cayır yakılanları unutur muydu? Etkinlik bu yıl, şair Behçet Aysan anısına düzenlenmişti. Genç yaşta, pek yakında yitirdiğimiz

Haram, Helal, Tecavüz, Penis, Rojava…

Ey Müslümanlar siz neredesiniz?... Haramınız nerede, helaliniz nerede?... Namazınız nerede, orucunuz nerede?...
Ey, İslam dünyasının din adamları!... Dut yemiş bülbül gibisiniz…
Türkiye’nin ve dünyanın politikacıları!... Suskunsunuz!…

Gençlik Nereye Gider?.. Zorbalık Nereye Gider?.. Ya Tarih?..

Namaz kılanları, namaz kılmayan, ateist, agnostik, sosyalist, komünist, demokrat ya da başka inançlardan gençler kolladı. Onlar da diğerlerinin bira içmesine, davranışlarına karışmadı. Tesettürlülerle tesettürsüzler kaynaştı. Sığ bir laiklik anlayışı aşıldığı gibi direnişe katılan dindarlarca da Tanrı’yla ilişkinin giyim kuşamla ölçülemeyeceği anlaşıldı. İnançların ve sembollerin de gerçek değerlerine kavuşacağı

Bir Yerlerde Karanfiller Açıyor… Kokusu Buram Buram…

Bugün, Avrupa ülkelerinde, Latin Amerika’da, Ortadoğu, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’da ve birbirinden farklı biçimde yaşanan başkaldırılara tanık oluyoruz. Küresel egemenler, bunların bir kısmını kendi çıkarlarına göre yönlendirmekte şimdilik başarılı. Başarının sürdürülebilirliği ise ülkelerin gelişmişlik düzeyine ve halkların, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısına, bilincine, halkların uyanıştaki hızına göre değişkenlik

Yolunuz Açık Olsun Çocuklar!..

Onları ilk kez, 2011 Nisan ayında, İstanbul’da, Galatasaray Lisesi önünde görmüştüm. Orada toplanıyorlar, Taksim’e doğru yürümeye çalışıyorlardı.
Cıvıl cıvıl ama öfke doluydular. Biraz şaşkın ve dağınıktılar. Bizlerin alışkın olduğu örgüt, yürüyüş disiplinleri yoktu. Dans eder gibiydiler. Bağırıyorlar, sloganlar atıyorlar, müthiş esprili pankartlar taşıyorlardı.

Cin Şişeden Çıktı, Pandora"nın Kutusu Açıldı

“ İnsan hakları, ileri demokrasi, inanç özgürlüğü” dediniz. Din ve mezhep kavgaları, etnik kavgalarınızla geldiniz.
Yıllarca ortaklık yaptığınız, kullandığınız diktatörler de yetmedi o derin ve iğrenç bunalımlarınızı aşmaya. Birer birer devirdiniz. Daha güdümlü, ipliği pazara çıkmamış işbirlikçiler buldunuz.

2013 1 Mayıs"ı ve Düşündürdükleri

Olan bitenden anlıyoruz ki, iktidarın, “Kimsenin burnunun kanamamasını istiyoruz” biçimindeki şeffatli(!) yaklaşımın gerisinde en baştan beri başka amaçlar vardı. Zaten gelecek yıllarda yapılacak kutlamalara Taksim’in açılmayacağını, kendisiyle görüşen sendikacılar da söylemiş başbakan. “Şu kadar oya sahip benim partim Kazlıçeşmede mitinglerini yapıyor, siz kim oluyorsunuz da Kazlıçeşme’ye itiraz ediyorsunuz?”

Nur Topu Gibi Bir Barışımız Doğdu… Peki Sonra?..

Onlarca yıl ülkemizin çocukları da, birbirine kırdırıldı. Ateş düştüğü yeri yaktı hep, nice ocak söndü. Köyler bombalandı, boşaltıldı, insanlar yerinden yurdundan edildi. Şehirler göç edenlerle doldu, göçün yarattığı sorunlar yaşandı, yaşanmakta.
Ayrı devlet, demokratik özerklik, federatif yapı derken, şimdilik üniter devlette pazarlık bağlandı. Bizim sınırlar, Misakı

12 Eylül"de de Çok Güldük Netekim!

Yalçınkaya, 12 Eylül öncesi, lise çağlarında bir genç. Doğudan İzmir’e göç edip yerleşen bir ailenin çocuğu olarak mahallenin gençleriyle birlikte devrimci savaşım içinde yer almış. Kitabındaki öyküler, anılardan yola çıkarak o günleri dile getiriyor. Birinci ağızdan, tarihe gerçekçi bir not düşüyor yazar.

Başa Dön