En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller |
|
||||||||||
|
Yazıyorum... Yazıyorum... Ellerim ağrıyor! Ellerim ağrıyor ve parmağımdaki eklemler çatırdıyor! Belim doğrulamıyor artık! Midem bulanıyor mürekkep kokusundan. Ekrandaki mürekkebin kokusunu hayal ediyorum ve midem bulanıyor. Ekranda mürekkep olmadığını bilsem de hayal ediyorum işte. İğrenç bir koku geliyor burun deliklerime ve midem bulanıyor. Bu gereksiz bulantı kuvvetsizliğimden kuvvet götürüyor; ama ben ara vermeksizin yazıyorum. Ne yazdığımın önemi yok. Ateş çukurundaki ateşi söndürmenin günah olduğunu bilen/belirleyen ilkel toplumlar gibi düşünüyorum ben de. Yazmayı bırakmak günah! Bırakırsam ölürüm! Ruhum azap çeker! Bedenim ve zihnim çekeceğim azabı düşündükçe titriyor ve ben titreyerek de olsa yazıyorum... Klavyenin sesi bir ilahiymişçesine kulaklarımda. Afrika tamtamlarıymışçasına, kilise çanlarıymışçasına... Bu seslerle esrikleşmiş bir halde, yazıyorum... Klavyenin tuşlarının tıkırtısıyla kendimden geçiyorum tamtamların ritmiyle coşan insanlar gibi. Salyam çenemi aşmış, boynuma doğru dökülüyor... Bense onu dahi silmeden yazmaya devam ediyorum... Carmina Burana'yı dinliyorum şimdi ve yazıyorum... Derken gölge gibi bir şey geliyor ve tam ensemin en duyarlı yerine dokunuyor/soluyor. Sol elimi klavyeden çekip ensemin en duyarlı tarafına götürüyorum. Bu arada sağ elimle yazmaya devam ediyorum... Bir gölge değil bu. Jölemsi bir şey geliyor elime. Elimi üzerinde gezdiriyorum. Uysalca dokunuşlarımın tükenmesini bekliyor. Hafifçe kıpırdanyor yine de soluk alırcasına. İnip kalkıyor... Hey! bu bir canlı! Bir at! Jölemsi bir maddeden yapılmış bir at bu! Ama kesinlikle insana bir iğrenti vermiyor kayganlığı. "Seni almaya geldim." Sesi dahi jölemsi. "Neden?" Şaşkınım; ama atın söylediği şeye şaşırmaktan çok jölemsi bir yaratığın konuşabilmesine, sesinin ve görünümünün birbirlerine uygunluğuna şaşırabiliyorum. Kendime atın söylediği cümleye şaşırmaya zaman vermeden "neden," deyiveriyorum işte. "Seni alacağım ve artık yazmana gerek olmayan bir yere götüreceğim." "Neden?" İşte tekrarladım sorumu! Tekrarları pek sevmem oysa; ama ne diyebilirdim ki daha başka? Jölemsi bir kişneme... Atça bir soluk verme "pıvvvvhhh" "Uzatma da gel!" "Ama neden?" Üçüncü bu... Son olmasını umuyorum. "Çünkü seni kendimle tamamlayacağım ve artık yazmaya ihtiyacın olmayacak, artık şekli güneşe göre değişmeyen bir gölgen olacak!" Onunla gidiyorum...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Eylem Yurtsever, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |