Gerçek bir sevgide diğer insanın iyiliğini istersin. Romantik sevgide diğer insanı istersin. -Margaret Anderson |
|
||||||||||
|
Genç kız yatağına uzandığında, vakit çok erkendi; ancak o uykusunun geldiğini duyumsuyordu. Yatağında biraz kıpırdandıktan sonra uykuya daldı. Ve aynı anda da kendisini sonu bir türlü gelmeyen merdivenlerden çıkarken buldu. Merdivenler, çok geniş bir kuleye çıkıyorlardı. Mermerden yapılmışlardı ve üzerlerinde en ufak bir leke olmamacasına tertemizdiler. Trabzanları gümüştendi ve mükemmel işlenmişlerdi. Genç kız, merdivenlerden çıkarken en ufak bir yorgunluk belirtisi göstermiyordu. Sonunda merdivenler bitti. Onların hemen arkasında, müthiş görkemli bir kapı durmaktaydı. Kapı çok iyi kalitedeki bir ağaçtan yapılmıştı ve üzeri, harika oymalarla bezenmişti. Ama kapının ne bir anahtar yeri, ne de bir tokmağı vardı. Genç kız, kapının önünde öylece durmakta ve kapının açılmasını beklemekteydi. Gariptir ki, genç kız kapıyı açmak için en küçük bir çaba bile göstermiyordu. Sadece öylece bekliyordu. Ve kapı açıldı. Burada da göz alabildiğine merdivenler uzanmaktaydı. Genç kız yine çıkmaya başladı merdivenleri. Çıktı… çıktı… Muhteşem bir parıltı görene kadar çıktı. Biraz ilersinde som gümüşten bir kapı gördü. Merdivenleri kapıya kadar çıktı. Bu kez kapıda anahtar yeri vardı ve binlerce anahtar vardı. Genç kız, bu anahtarlardan hangisinin kapıyı açtığını bulmalıydı. Anahtarlara bir göz gezdirdi. Her biri gümüşten yapılmıştı tıpkı kapı gibi. Ve aralarında belirgin bir fark yoktu. Genç kız, hiç üşenmeden, anahtarları teker teker deniyordu. Ona saatler kadar gelen bir süre sonra, sonunda doğru anahtarı buldu ve kapıyı açtı. Kapının arkasında yine merdivenler vardı. Bu merdivenler de mercandan yapılmışlardı. Trabzanları ise deniz kabuklarındandı. Genç kız yine çıktı. bu kere, ipekten bir perde ile karşılaştı. Ve, orada öylece, kıpırtısız kalakaldı., Perdeyi açıp girmesi çok kolay olurdu pekala. Ama nedense o öylece beklemeyi seçmişti. Ansızın perde, şiddetli bir rüzgar esmişçesine dalgalandı. Ve açıldı. Perdenin ardında ucu bucağı görülmeyecek kadar geniş bir salon vardı. Salonun ortasında yerle hiçbir bağıntısı olmayan bir platform durmaktaydı. daha doğrusu bir leri bir geri süzülmekteydi Ama, perde açılır açılmaz, zınk diye durmuştu. Platformda yaşlı bir adam ayakta durmaktaydı. Adam şaşılacak derecede uzun boyluydu. Üzerinde, ipekten çok daha yumuşak ve genç kızın daha önce hiç görmediği bir kumaştan Yapılmış bir pelerin vardı. Pelerin bembeyazdı ve üzerine altın tozu serpilmişçesine parlıyordu. Aslına bakılırsa adam tepeden tırnağa bembeyazdı. Saçları, sakalları, bıyığı, yumuşacık bir deriden yapılmış çizmeleri, hatta teni bile... Sadece gözleri maviydi. Gözleri öyle duru bir mavilikteydi ki, İnsan saatlerce o gözlere bakabilirdi. Ve öyle anlayışlı ve sevecen bakıyordu ki genç kızın gözlerine, Genç kız, adama içinin ısındığını duyumsadı. Yaşlı adamla genç kız, bir süre karşılıklı birbirlerini tepeden tırnağa süzdükten sonra, yaşlı adam konuşmaya başladı: --Yaklaş, sana seni çok ilgilendiren şeyler göstereceğim. Genç kız yaklaştı. Yaşlı adam: --Sana, seni ilgilendiren tek şeyi, hayatının tüm ayrıntılarını göstereceğim. --Hayatımın bütün ayrıntılarını mı? --Evet, gece görüp unuttuğun ruyaları bile. Zira ruyalar, bilinçaltının doğurduğu bebeklerdir. Bir insanı tanımak için birebirdirler. Başlayalım mı öyleyse? Ve, tıpkı bir tiyatro sahnesinde olduğu gibi her yer karardı. Ortalık aydınlandığında genç kız kendisini bir odada buldu. Odada annesi doğum sancıları çekiyordu. O doğuyordu yaşamın ellerine. Birden, bebekken düşündüğü şeyleri düşündü beyninin bir tarafında. Beyninin o tarafı geçmişine ayrılmıştı. Doğumundan o gece uyuyana kadar her şeyi izledi. Kimi zaman güldü kendisine ve düşündüklerine. Kimi zaman bir acımayla doldu yüreği kendisine. Kimi zaman, gurur duydu yaptıkları ve düşündükleriyle. Kimi zamansa utandı kendisinden. Ama hiçbir zaman pişman olmadı yaşadıklarından. Değiştirmeyi de düşünmedi onları. O kadar büyüleyici bir şeydi ki, Hayatına dair her şeyi, ama her şeyi izliyordu. Eskiden düşündüklerini aynen düşünüyor ve şimdiki düşünceleriyle karşılaştırabiliyordu. Her şey bittikten sonra, karşısındaki platformu ve onun üstünde ayakta durarak ona bakan yaşlı adamı fark etti. Adam her zamanki bakışıyla bakıyordu genç kıza.: --Nasıl, hoşnut musunyaşadıklarından? --Elbette. Hem hoşnut olmam ya da olmamam bir şeyi değiştirmez ki. --Çok doğru küçüğüm. Zaman, akan bir nehir misali akıyor. Tıpkı nehirlerin, bir yerden alıp bir yere Biriktirmesi gibi, O da, yaşamı aşındırıp, yaşamddan Aldıklarını deneyimlere veriyor. Bunu kavramak bilgeliktir. --Size bir şey sormama izin verin. --Sorabilirsin. --Neden bana geçmişimi izlettiniz? --Zira buna hakkın vardı. --Neden? --Çünkü sana bir teklifimiz var. lakin, teklifte bulunmadan önce sana bazı şeyler açıklamalıyım. Burası, “BİRLİĞİN TAPINAĞI”’dır. Sen, buraya “Ruya Yolcusu” tarafından getirildin. --O da ne? --Ruya Yolcusu, herkesin ruyalarına, yüce “BİRLİK” tarafından bahşedilmiş bir yeti Sayesinde girebilir. Ve o, senin ruyalarına da girdi. Ve bu sayede, seni, senden çok daha iyi tanıdı. Bir sürü insan geldi buraya. Ama hiçbiri, yaşadıklarını kabullenmedi. Hepsi, hayatını kınamaktan başka hiçbir şey yapmadı. Yalnızca sen geçmişine saygı gösterdin. Onun için, sana bir önerim var. --Ne öneriyorsunuz? --Bu tapınakta çalışmanı. --Tabii, neden olmasın. --Ancak bir şartla, --Nedir o? --Asla ama asla, hiçbir koşulda, hiçbir şeyi eleştirmeyeceksin!. --Tapınağın yaptıklarını mı? --Hayır, yaptıklarımız hakkında soru sorabilirsin elbet. Ama soru sormak ve eleştirmek çok farklı iki şeydir. İnsanlar her şeyi eleştiriyorlar. Bir şey hakkında en ufak bilgileri olduğunda, o şeyi eleştirmeyi hak görüyorlar kendilerini. Bir insanın bir şeyi eleştirmesı için, öyle bir gözü olmalı ki, dünyadaki her şeyi ama her şeyi görmeli. Görmesi de yetmez. İnsanından tek hücreli bir bakteriye kadar her şeyi, hissetmeli ve bilmeli. --Ama hiçbir şeyi eleştirmemek imkansızdır!, dedi genç kız. Ve bunu der demez, kendisini yatağında buldu. SON.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Eylem Yurtsever, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |