Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
Günler geçtikçe boş bira şişleri evi ele geçirecek hale gelmişti. Mumları dikmek için idealdi oysa. Bir de parmağını sokuyor veya tepesine üfleyerek eğleniyorsun... Sigara izmariti söndürmek, saç tokası atmak, çekirdek kabukları doldurmak içinde işe yarıyorlar tabii. Citizen saati bile tıkamaya çalışanlar oldu... Nasıl denk getirdiğini bilemiyorum ama, hep şişeye sıkışmış parmağımı çıkarmaya çalışırken annem de cep telimi rahat bırakmıyordu.Yeni evimi ve beni çok merak ediyormuş. Sabahları gözümü açar açmaz, kedilerin ve itlerin mamalarını hazırlıyor, birbirlerini kaşımaktan sırtları kanamış tiplerin yerdeki sülüetlerine basmamaya çalışarak apar topar ofise gidiyordum. Eski lükslerimi terk ettiğim için yol boyu kendime çeki düzen vermeye çalışıyordum. Işıksızlık ve susuzluktan iyice bir perişan olmuştum. Ofisten her içeri girdiğimde, Nihat, “bugün nasılsınız?” diye sorarken kaygılı gözlerle bakıyordu. “Kahve alırsam daha iyi olacağım”deyip kaygısını pekiştiriyordum. Para hesabımı, senetlerimi, kredi kartlarımı umursamamaya karar verdiğimden mali durumum kısa sürede arapsaçı şeklini almıştı. Ofisteki işleri de Nihat’a yıkmaya başladım. Beyinlerini rahatça paylaşabildiğim insanlar (evdekiler) arasında olmak beni eğlendiriyor ediyordu. Geceleri, paslı dillerle şiir okumak, ayılmak için sabahın ilk ışıklarında denize girmek, gönlümce düzensiz olmak, aile, akraba ve elit dostlardan uzak kalmak, gitar sesine avaz avaz eşlik etmek, göğsümde ki kitabı koklayarak uyumak! İyi geliyordu bana işte... Ama annem, hala keçi inadını sürdürüyordu. “Anne bu gece yemeğe gelir misin bana, hem evi de görmüş olursun”. “Tamam, bir şeye ihtiyacın var mı? gelirken...” “Hayır sen gel sadece” “Enginar seversin sen, yeni pişirdim getiririm” “Enginarsız gel anne, artık sevmiyorum” “Ben yinede bir küçük tabağa koyarım .Belki daha sonra yemek istersin”.. Kapıyı açtığımda, annem elindeki poşeti yukarı kaldırmış, gözlerini de iyice büyültmüştü. “Bu nasıl bir apartman evladım..girişi bile bir garip” “Gelsene “... “Elektrikler mi gitti”? “Yoo” “Taşındığımdan beri hiç gelmedi ki gitsin” “Ne demek o”? “Boş ver”.. “Şöyle geç..elindekileri alayım..”Ah bunlar bana mı? (çiçekler) Teşekkürler anne”... “Nasıl geçeceğim!!! Bir şey göremiyorum ki” “Şu ipi tut, koridoru rahat geçersin” “Burası koridor mu”? “Evet” “İpin sonu seni salon, salomanjeye ye çıkaracak” “Tövbe estağfirullah...” Annem kolumda, uzun dakikalar süren adımlarınla ve “nıçç.., nıçç.”.. diye çıkardığı sesle salona kadar ulaştık. “Onları suya koy solmasınlar” “Sular akmıyor”. Annem hala “nıçç nıçç” lıyordu. Mumların çevirdiği masada karşılıklı oturmuş, korku filmlerindeki gibi büyümüş gözlerimizle bir birimize bakıyorduk. Benim korkum, annemim bana nasıl bir tepki vereceği idi. Onun ki ise benim nasıl böyle olduğumdu. İlk ağır soruyu bekliyordum.Ve geldi. “Bu yaşamı ne kadar daha böyle oynayacaksın?. Sakın bana şimdi daha mutluyum deme”!! “Anne...aslında bu...” “Çok büyük saçmalık bu!! Kendine gel..Nedir bütün bunlar? Neden her normal evlat gibi davranmıyorsun? yaşıtların gibi mesela..., aşık ol, evlen, düzgün bir evin olsun, çocuklar doğur, işinde ilerle..ne bileyim normal, düzgün bir şeyler yap işte...” dedi ve kapım postacının iki kez çalmasından öte yumruklandı. Abone, üç beş fakülte arkadaşım büyük bir gürültüyle içeri daldılar. Annem, onların karanlıkta nasıl salona bu kadar kolay ulaştıklarının şaşkınlığını yaşamadan tipleri mum ışığında seçmeye başlayınca, ellerini birbirine kenetledi ve sinirli bir yüz ifadesiyle başını titretmeye başladı. Yemeğine hiç dokunmamıştı. Onlar konuşmaya başladığında da duyduklarına inanmaz hale geldi ve yavaşça ayağa kalktı. “Bana o ipin ucunu verin”dedi. . Biri telaşla ipi tutması için annemin kolunu tuttu. Tay tay adımlarla ilerlediler. Ben de kapıya kadar geldim. Arkasını dönüp, “Çok kötü kokuyorsun, yarın gel banyo yap” dedi. Salona geçip, teybin düğmesine bastım. “yarın banyo yapılacak”dedim. Salondaki kahkahalar mum alevlerini titretti.... Günler, farklı günlerin üzerine devrilerek geçti. O gün, ofiste ki işler için, koşar adımlarla sokağın başına çıktığımda, Tarık’la karşılaştım. “Heyy ...Merhaba ..” “Sen yaşıyor musun” Elini ve yanaklarını uzattı. “Gördüğün gibi..Hem de kalıplarımın ötesinde...” “Evet. Değişmişsin!” “Seni dinledim” Gülümsedi. “Nereye böyle”? “Notere sonrada bankalarda işim var. Koşturuyorum işte” “Sen nasılsın”? “İyiyim” “Evet .İyi görünüyorsun”. “Eşin nasıl”? “İyidir herhalde” “???” “Yoksa”? “Öyle” “Üzüldüm”. “Açık evlikte işe yaramadı desene”? Tarık, yine o alaycı gülümsemesini gösterdi. “Sergiye gelmedin”? “Evet.. Şey”.. “Neyse” “Görüşelim” “Yeni eve taşındım gelsene bir gün” “Sahi mi? “Evet” “Sana tel de adresi veririm. “Tamam” “Hadi..Hoş kal”. “Sen de” Noter çok kalabalıktı. Bekleme salonunda elimdeki dosyaları evirip çevirirken, Tarık’ın bende ki bu etkisi ne? Diye sorup durdum. Ve yüzüm o “bilmem” şeklini aldı. Noterden çıktığımda, Hemen cebimdeki teybi çıkarıp, “Tarık’ı ara” dedim. Hafta sonunda Tarık, elinde şık bir hediye ile geldi. Kapkara ışıl ışıl, biraz şeytanca parlayan gözlerini bana dikti. “Açsana”! Bu kadar şık paketteki hediyeyi ne yaparım diye düşünürken, kutuyu, iyice bir sersem edip hediyeyi çıkardım. Gümüş kaplı bir midye çıktı. Midyeyi açınca da büyük bir inci tanesi göründü. “Dünyada daha açılmamış midyeler var” dedi. Çok beğenmiştim. Sevinçle boynuna sarıldım. Şimdi daha istekli bakıyordu sanki.“Bu midyenin yanına bira iyi gider di mi”? “Evet lütfen” dedi. Biramın üst dudağımda beyaz bıyık yaptığını görünce, “Sana her şey çok yakışıyor biliyor musun”? diyerek sildi. Ne dizlerimiz birbirine değdi, ne dudaklarımız. Sadece yerdeki erimiş mum son ışığını titreterek söndü... DEVAM EDECEK...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Duru Karal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |